- 540 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yanak İzi Olmayan Akrep Sancıları
Okuduğu cevşeni televizyonun yanına koyarken, gözlüklerini çıkardı. Sonra ellerini göğe doğru kaldırıp, gözlerini kapadı. Dua ediyor olmalıydı. Birkaç saniye geçmeden iki dudağının hızla birbirine çarptığına şahit oldum. Bu sefer de Fatiha’yı okuyor olmalıydı. Oturduğu tekli koltukta kalkıp, televizyonun karşısındaki kanepeye geçti. İki kırlenti de başının altına koyup, kumandanın kırmızı düğmesine bastı. Haberler bitmişti ve öylesine denk geldiği bir filmi izlemeye başlamıştı. Bana baktığını fark ettim. Bir şey diyecekti. Sustu. Tekrar baktı ve ’ Limonlu bir soda getirir misin bana?’ dedi. Uzun adımlarla, nefes almadan mutfağa geçtim. Buzdolabının açtım. Soğuk iyi geliyordu bana. Yeşil renkli soda şişesine dokununca, yağmurda ıslanmış bir insanın omuzları kadar, şişenin soğuk bir şey olduğunu anladım. Cam bardağa sodasını döktüm. Üstüne de yarım limonu sıktım. İki çekirdek bardağın içine düşmüştü.
Yemek kaşığıyla iki çekirdeği çıkartana kadar yorulduğumu anladım. Susadığım içim, bir tane de soda kendime açtım. Ona bardağını verip, içeri odaya geçtim. Beyaz pimapen çerçevelerin arasında yer yer siyah boşlukları oluşmaya başlamıştı. Yaşlanıyordu ev. Pencereyi açtım. Ovayı rahatça görebiliyordum. Sıralı dağın rahatça görebildiğim en sağ ucunda, devletin yaptıracağı Toki binalarını görür gibi oldum. İçim daraldı. Apartmanlardan bıktığımı itiraf eder gibi, yakına geldim. Bahçeli evlerin sarhoş manzarası içimi gıdıklıyordu. Bundan birkaç on yıl önce, bu evleri devlet göçmenlere bedava vermişti. Şimdi almaya kalksa biri, yüz yirmi memur maaşıyla zor alır. Şu karşıda yükselen Amerikalıların hastanesi de canımı sıkmıyor değil! Deprem olsa da yıkılsa mıydı? Ne saçmalıyorum ya ben! Sodanın yarısını direk kafama dikince, üşütme geldin birden. Kendime sarılmaya başlayınca, korkuyorum. Aklıma Balıkesir’in aşı yapılmış köpekleri aklıma geliyor. Köpeklerin gözlerine bakınca, hüzzam makamında bir eser dinliyormuşum gibi hüzünlenmiştim. Allah akıl, fikir versin!
Alt komşunun penceresinin açılma sesini duydum. Hale yine başını dışarı çıkardı, sigarasını içiyor. Bu kadına da ara ara üzüldüğüm oluyor. Kırk yaşına geldi, hâlâ evlenemedi gitti! Yani genel olarak düşündüğümde, güzellik bakımından idare eder, eder de evlenmedi işte! Böyle olunca da aklıma hep, belli bir yaş üzeri kadınların kısır oldukları geliyor. Kader ya da iradeyi nedense aklıma hiç getirmiyorum. Ne salağım ben ya! Sigara kokusunu içime çekerken, evlerinin kesif koltuk kokusunu da alır gibi oldum. Temizlik konusunda gariplerim ne yapsınlar, yaşlı bir anne ne kadar temizleyebilir ki evini? Başını kaldırsa, yukarı baksa, görecek beni. Biraz kendimi geriye doğru çektim. Ne olur ne olmaz, adım bir de sapığa çıkmasın! Düşüncesi bile insanı ne kadar da rahatsız ediyor: ’Lan bebeğe bak, bizim Hale’de gözü var!’ Güzel filan değil; vallahi değil! Pencereyi kapattım yavaşça. Korktum.
Odanın içerisi sigara kokusu sardı. Bizimki bağırıyor içeriden ’Sigara kokusu geldi, off!’ diye. Sanki bir ara kendiside içmiyordu. Başkasını yermek, başkasını eleştirmek ne kadar da kolay! Ben de ağzımın payımı aldım galiba ama insan bir başkasının arkasından kesinlikle konuşmamalı! Kendi işi yokmuşçasına, bir başkasının zanları altında bulundurup, onu yermek ne feci!
Pencereyi kapattığım iyi oldu. Üşümeye başlamıştım, tekrar hasta olmak istemiyorum. Birkaç saate yine uyurum. Ama uyurken rüya görmek de istemiyorum son günlerde. Pencereyi tekrar açmam lazım. Nefes alamıyorum.
-Pencereyi kapatın ya! Sigara koktu içeri.
Tamam be, tamam! Kapattık be! Ama pencere kenarından ayrılamıyorum. Alt komşumuzun evinden bira kokusu alır gibi oldum. Pencerenin buğulanan yanı bana emanet. Beş parmakla silmeye kalkınca, beş dakika yanaklarımı cama dayamam gerekiyormuş. Hale’nin kısa saçlarını göz ucuyla görebiliyorum. Daha girmedi içeri kız, of kadın; her neyse! Bana ne!
Kelimenin tam anlamıyla bokun üzerine basınca, yıkanamayacak ayakkabıları olan bir insanın, ayakkabısını yıkadıktan sonra kurumasını bekleyip, ikinci bir ayakkabısının olmaması şansızlığı karşısında mahzun bir şekilde oturması gibi, ovada yanıp sönen ışıkları süzüyorum. Şu bayırı aştın mı, Orhan Veli denizi göreceksin demişti. Denizi göremedim. Kedilerin nazlı yürüyüşleriyle kaldım sadece. Ama en azından ben denize iki otobüs yaklaştım, o bana ne kadar yaklaştı ki? Sanırım şu kısık sesli şarkının şahit olduğu dakika beynim: ’Nothing is there!’
-Pencereyi kapatmadınız mı ya? Sigara kokuyor içeri, kolonya filan dökün peteklere!
Bankın üzerinde birbirine sarılmış iki genç var. Benim öldüğüm yaşlara ait ikisi de! Kız olanın saçları, erkeğin saçlarından kısa. Kızın ince dudakları var, erkeğin ise bir Arap kadar kalın dudakları. Dedesi Tunus asıllıymış. Annesi ise Çerkez. Kızın sarı saçları, mavi gözleri var, göçmen olmalı! Yanımda bana bu hikâyeyi okuyan kıza, kızmamam lazım! ’Lütfen gider misin yanımdan. Cama yanağımı yasladım, düşünüyorum.’ Kızın gideceği yok. Bağırmak istemiyorum. Adın ne deyip, hikâyeyi okumasını engellemeliyim. ’Adın ne senin güzelim?’ Kız gıcık gıcık gülüyor, ’Ya bırak benimle dalga geçmeyi! Sonuna kadar dinleyeceksin hikâyeyi’
Sinirlenip, kıza tokat atabilirim. Yanak izimi pencereye emanet ettim az önce. Oturup, kendimi dinlemem lazım. Oysa geçen gün de, kendimi dinlememenin zararlarını düşünüyordum. Kendimden uzaklaşamayacağımı düşünüp, yine de kendimi dinlemem lazım! Lavaboya uğrayıp, nereden başlayacağım konusunda ilham aşılamam lazım beynime. Asit fazlası var içimde.
Geçerken yine yakalandım. ’Sigara kokuyor evin içi, peteklere kolonya döktün mü?’ Bu adama laf anlatmam mümkün değil bu vakitte. Dışarı çıkıp, yürümek istiyorum.
-Bu saatte ne işin var dışarıda?
-Çıkamam mı?
-Çıkarsın da, ayaklarında çorap yok; bu soğukta üşütürsün!
-Doğru ya, lavaboya gidecektim. Neyse sen bir çay koy o zaman.
-Burnundan kan geliyor mu hâlâ?
Burnumdan sahi kan geliyor mu? Kurumuş akan kan! Burundan akan kanın pıhtılaşma özelliği çok fazla. Derinin nemli yapısı da etkiliyor sanırım. Lavaboda kulaklarımı tıkamam lazım ama durumum müsait değil!
-İçeri sigara kokuyor. Peteklere bir kolonya dökün ya!
Hale içeri girdi mi acaba? Lavabodan sonra pencereyi açayım da, içerinin havası değişsin. İçeriye kolonya döke döke, sarhoş oldum. Belki pencereye yaslar yanağımı, kızın anlattığı hikâyeyi dinlerim.
…