- 1047 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
...kalabalıklar kalabalıklar
Kalabalıklar, kalabalıklar... Hıncahınç bir koşuşturma, herkes bir tarafa gidiyor. Modern şehir hayatının cenderesinde, teknolojiyle yarış ediyor adete insan. Bir tarafta makineler, elektronik cihazlar, gürültü, patırtı, metal sesler kargaşası; bir tarafta, etten kemikten ibaret bir aciz varlık ve bu aciz varlığın çılgınca bir hırs yumağı haline gelmiş acınacak hali... Nereye bu gidiş?
Güneşin varlığını ve doğuşunu, yağmurun tadını çoktan unuttu insanlar. Durun!.. Biraz bakar mısınız, nereye gidiyorsunuz? Demek istiyorsunuz, feryadınız göğsünüzde bir volkana dönüşüyor. Sizi kim dinler ki, herkesin o kadar çok işi var ki, o kadar yoğun ki insanlar, ölümün ansızın yakaladığını ve işlerin nasıl da yarım kaldığını bildikleri halde. Bazen “Ölüm var!” diye bir nida duyulur ötelerden ansızın... O an zaman durur, mekan silinir, tüm sebepler kaybolur ve eşya Baki olana yönelir de insan hiç umursamaz bile... Çok hızlı gidiyoruz çok! Bedenler bir heva sarhoşluğuyla almış başını gidiyor, meçhul vadilere ve uçurumlara doğru. Ya ruhlarımız? Ruhlarımızı çoktan gerilerde bıraktık.
Bir hikaye anlatılır: Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, yanlarındaki eşya ve yükleri, yerlilerin yardımıyla taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile, bu zor yolculuklarında oldukça sık ormanlardan geçerek, çağlayan ve nehirleri aşarak günlerce yol gitmişler. Yolculuğun bir aşamasında, kafiledeki yerliler aniden duraklarlar. Bir süre öylece kalırlar. Gitmek istedikleri yere bir an varmak arzusunda olan batılı arkeologlar, bu duruma bir anlam veremezler. Onların dilini bilen kafile rehberi, suskunluk içinde uzun süre yerlerinden kıpırdamayan bu yerlilerle bir süre konuştuktan sonra, onların meramını şöyle tercüme eder: "Çok hızlı gidiyoruz, ruhlarımız geride kalıyor."
Evet, maalesef çok hızlı gidiyoruz. Sonu bir türlü gelmeyecek hedeflere doğru, dünyevi ve nefsani bir hırsla koşup dururken, dünyaya gelişimizdeki asıl gayeyi, yani Yaratıcı’ya kul olma gibi yüce bir payeyi unutup nasıl da köreldik böyle. Allah (cc) encamımızı hayreylesin.
İşte bu noktada, ruhlarını öne geçirip de bedenlerini arkadan sürüyen o hak erleri geliyor akla. Ruhlardan sonsuzluğa akarken rayihalar, aşk ateşiyle yanar durur ıslak çehreler, yürekler ve bu ruhları mahfuz olan divaneler, Hakk’a yürürler ruh ve bedenle...
Hakk’a vasıl olanlar var bu demde, vuslatın deminde eğlendik kaldık. Bir fakir yolcuyuz bu garip handa, gidenler gittiler, eğlendik kaldık. Gidenler ruhlarını öne geçirdiler, bizimkiler geride kaldı, kalabalıklar içinde, şaşırdık kaldık.
"iskender AVCI"
YORUMLAR
Bir hikaye anlatılır: Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, yanlarındaki eşya ve yükleri, yerlilerin yardımıyla taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile, bu zor yolculuklarında oldukça sık ormanlardan geçerek, çağlayan ve nehirleri aşarak günlerce yol gitmişler. Yolculuğun bir aşamasında, kafiledeki yerliler aniden duraklarlar. Bir süre öylece kalırlar. Gitmek istedikleri yere bir an varmak arzusunda olan batılı arkeologlar, bu duruma bir anlam veremezler. Onların dilini bilen kafile rehberi, suskunluk içinde uzun süre yerlerinden kıpırdamayan bu yerlilerle bir süre konuştuktan sonra, onların meramını şöyle tercüme eder: "Çok hızlı gidiyoruz, ruhlarımız geride kalıyor."
herkesin okumasını şiddetle tavsiye ederim...
sevgili dost...bu tarz yazılarını özellikle bekleyeceğim...
yolun açık olsun...sevgi ve saygılarımla...
dostça....