AYRIL'I(Ş)K...
AYRIL’I(Ş)K
Saat kadranda bir tur daha dönmeden uzaklaşacağım aklıma nakşolan şu satırları yazdığım yerden. Uzaklaşmak aynı zamanda yaklaşmayı ifade etmez mi? Her kertede bir uzaklaşmak ve bir yaklaşmak… testiyi doldurmadan taşıramayacağımız gibi uzaklaşmadan da yaklaşamayacağız.
Mevsimlerde sonbahar, renklerde hazan, duygularda hüzün hükmünü sürerken bilebilir mi sonbahar nevbahara, hazan yeşile, hüzünse mutluluğa koştuğunu… sükunet fazıl konuşmak fuzuli değil midir çok zaman? Li-gayrihi duyu organlarımızın fazlalığı...
İnsan ayrılığa düşeceği vakit dalda yeşilin hazana vuruşu gibi hüzüne vurur. İskeleden vapur, dudaktan sözcük, kalemden kelam uzaklaşır. Uzaklaşmasaydı Havva’dan Adem bin yıllık hasret vuslat bulabilir miydi?
Ayrılık kimi zaman gözlerde yaş çok zaman yürekte sızı…kimi zamanda ayrıldığımız yerde bıraktıklarımızla yahut kavuşacağımız yerde yani yolculuğumuzun nihayete ereceği yerde bekleyenlerimizle ilintilidir.
Kimi zaman nagehan düşüverir duyguların orijinine. Bir yalnızlık kokusu sarıverir gidilecek kaçılacak bir yer aranır. Bu yer bazen beyaz mendillerin eski uğrağı istasyondur çok zaman nihan bir köşe…
İşte şimdi suskun zamandadır sıra. Sükunetin anlattıklarında. Suskun olan manadadır artık lal olan dudaklarını açma sırası. Sükuta temayül yollardadır uzayıp giden bedenini harf eyleme vakti.
Gidiş… ele tutuşturulan bavulla yolların kalbe nakşettiği harfleri toplaya toplaya gidiş… duya duya fuzuli olmayan sessizliği. Tada tada aslolan yürekteki taşıdıklarımızın sancısını.
Ayrılık … ey ulvi mana…
Nedir anlatmak istediğin senin? Kaçış nereden ve neye kaçış…
Ayrılış…
Seni sıkan bedenden feragat mıdır bu? Yoksa sıkıldığın bu yerde bulduğun ufacık ışığa parmaklarını geçirip de aydınlığı genişletme çabası mı? Bir vazgeçiş mi? N’için… herkesin konuştuğu şu dünyada susmanın apayrı bir meziyet olduğunu bildiğinden mi bu lal dudaklar…
Ayrılık… ey ulvi mana… benimkisi vazgeçiş dediğini duyar gibiyim. Bir vaveyla dudaklarında.
Bütün varını bir bardak şerbete değişebilmek aşk… ve o bir bardak şerbeti sevgilinin ellerinden içebilmek…
Ayrılık maddeden kaçış manaya… seher vakti uyanıklığa varış uyanmaktan yanmaya ve anmaya duruştur aşk…
Ayrılığın nihan köşesindedir aşkın ciğer rayihası ve her aşkın yanık rayihasında tütendir ayrılık.
Aşk bin bir başlı ırmak bin bir başlı ırmağın ayrılığı… bin bir yolun kaçışı bin bir yoldan bir olana… bin bir parçadan vazgeçip tek olana varıştır aşk. Canın isteğinden uzak durup cananın isteğine nail oluştur…
Canına sevgili istemekle sevgiliye can istemek arasındaki o derin uçurumun farkında oluş o ulvi manaya vakıflıktır aşk.
Vazgeçiş ondan özge ne varsa. Melik iken memluk, ben iken bende oluştur aşk.
Aşkın ateşiyle kavrulan kalp şekvacıdır gözden. Gözdür ona göre sefa süren. Sefanın cefasını çeken kalp…
Aşk göz ile kalp arasında kutlu bir hadise… ağlayan göz yanan kalp… ne gözün akıttığı yaş kalbin yangınını söndürür ne kalbin yangını gözün yaşını kurutabilir.
Aşk kökünde gizlidir sarmaşık. Şarmaşık çoğalandır sarandır. Sardığını kurutan… sıkan sarartan… ve yok eden… bir olanda var eden… aşk yeniden doğmaya vasıta…
Kanadı tutuşan pervanenin muma müptela bedeni onu mumun alevine alev yapar, iptilasıyla bir olur ateşle. Ve bir noktadır sevgilinin etekleri önünde. Kitapların başlangıcı nokta… varlığın var oluşunun kaynağı nokta… Mecnun’dur ki delidir. Tüm akıllara üstün olan aklıyla deli… deliliktir aşk… Yunus’un dizelerinde söz bulduğu gibi;
Seni sevenin ola mı aklı
Bir dem usluyısa her dem delidir
Bu deliliğe ulaşabilmek için de aşkın gerçekliğine varabilmek için de zahir aklı aşmak elzem gelendir.
FATİH ZEYREK
07/12/08
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.