- 631 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
-1-
Neden hep soğuk bakıyorsun? Ve gülüşün o kadar donuk ki; eskiden içimi ısıtırdı bakışın, gülüşün. Neydi o zamanlar beni etkileyen bilmiyorum, ne görüyordum göz bebeklerinde… belki de ben hayal etmiştim hepsini. Öyle olmanı umut etmiştim, gerçeğe gözlerimi kapamış ve yıllar boyu bir yalanla yaşamıştım.
Neden bana yalan söylüyordun? Sana “ Nerelerdesin yine?” diye sorduğumu hatırlıyorum. Gözlerimin içine baka baka yalan söyledin “ buradayım” dedin. İşte yalan, burada yoksun, aklın başka yerde. Kim bilir ne düşünüyordun beni kandırırken, sana kızamıyorum bana sahte seni gösterdin diye. Biliyordum mutsuz olduğunu ama sevgiye rağmen neydi bendeki eksik, neydi seni bunca mutsuz eden bilemiyordum.
“üzerine basıldığında sadece toz taneleri kalan küçücük bir böcek olsam ve biri beni ezse yok olsam…” bunlar senin sözlerin. Beni inciten, yıkan, paramparça eden sözler. Ben varken, varlığımı sana adayıp, var olabilecek tüm kötülükleri etrafından savuşturuyorken bile sen ölmek istedin. İlk defa kendimi bu kadar yapayalnız hissettim.
İçine baktım, görmek istemediğim şeylerle doluydu. Hayatı boyunca kendine acımış, acınacak hallere düşüp avutuldukça ancak yaşamış, böyle olmak uğruna ruhunun kara deliklerine sığınmış bir kadın olduğunu anlıyordum. Senin için korkuyordum. Senin için her zaman korktum. Şuan dahi korkuyorum, nerede olduğunu bilmediğimden ama bana döneceğini biliyorum. O zaman ellerimle tuttuğum sen olacak, resminin sahte gülüşlerinde avutmayacağım kendimi. Yine mutsuz olacaksın belki ama yine ben olacağım. Hani demiştin ya “ hayatımın en güzel günleri seninleydi ama…” ama bir sabah uyandın ve mutlu günlerin gelip geçici olduğunu gördüm. O gün bugündür resminle avunur gönlüm.
Sesin… kaç yıl oldu? Sekiz, dokuz, on… ? Bunca yıl sesin hiç silinmedi kulaklarımdan. Çünkü senin sesin bambaşkaydı. Konuşurken gıdıklardın sanki beni, en asık çehreme rağmen hemen gülümsetirdin. Moralimin bozukluğu, ruhsal sıkıntılarım hiç etki etmezdi unutur giderdim sesini duyar duymaz. Sen uyurken duyamadığımdan seni, nefesini dinlerdim. O bile huzur verirdi bana. Sadece sayıkladığın zaman sevmezdim. O zaman sevmediğim sesindeki endişe, korku ve bir türlü çözemediğim o tınıydı.
“ne görüyorsun” dediğimde verdiğin cevapta da aynı tını vardı…
“ karşıdaki bulutları görüyor musun? Bende onlar gibi yüklüyüm ama ben yükümü yağmur olup boşaltamam… asla boşaltmayacağım.”
Neden bana anlatmıyordun? Neden ısrar edemiyordum? Neden bilmiyorum…
Kim bilir kaç zaman aynı oyunu oynadık seninle. Sözcük avlarına benzerdi diyaloglarımız. Senin anahtar kelimenden yola çıkarak, upuzun bir anagram kurardım. Ama artık yaşlandım. Ne senin hızına yetişebilirim, ne de eskisi gibi uzun uzadıya beyin yorabilirim. Çoğu zaman unutkanlığa düşer oldum, belki de bana verdikleri şu ilaçlar yüzünden. Seni unutturamıyor yinede o ilaçlar. Geçmişin anıları olmasa sabredemem, bekleyemem daha fazla. Belki de ölürüm. Bana dayanma gücü veren işte bu, hayaller… önce sana gelinlik giydiririm hayalimde. Seni mutlu edeceğime dair yeminimi tekrarlarım her gece. Evimize götürürüm, kapıdan geçerken sol ayağımı yere vururum yuvamıza uğur getirsin diye. Sonra seni salona taşırım ve saatlerce konuşurum seninle… Geçmişten, gelecekten, gittiğim ve gördüğüm her yerden, her şeyden bahsederim sana. Ancak bir hastane odasında yatağa bağlı olduğumu anlatamam. Şu dünyada güvendiğin tek adamın deli diye bir kafese tıkıldığından bahsedemem… Bahsedemem…