AŞKIN KİMYASI...
AŞKIN KİMYASI
Doğa Ana, aşkın iksirini oluştururken son derece güçlü bir karışım hazırlamış. Biyoloji işini biliyor. Çünkü bu güçlü kimyasal artışı olmasaydı, beyinde bizi olası tehlike ve üzüntülere karşı uyaran engelleyici merkezler baskın çıkar ve insanlar asla tanışamaz, çiftleşemez, türünü devam ettiremezdi.
Bazıları aşk aşamasını “farklı bilinç hali” olarak tanımlıyor ya da zehirlenmeye ve uyuşturucu etkisinde olmaya benzetiyor. Bu aşamadaki kişiler uykularından fedakarlık edip geç saatlere kadar telefonda sevgilileriyle konuşmaya, gün içinde aşırı miktarda e-postalar yollamaya ve yükseklik korkuları varken paraşütle atlamak veya çiğ balığın düşüncesi yüzünden bile kusarken suşi yemek gibi normalde yapmayacakları şeyleri yapmaya meyilli olabiliyorlar.
Romantik aşk, duygudan çok güdüsel bir mekanizmadır. Beynin ödül sisteminin birer parçalarıdırlar. Bu duygular aşıkları, çiftleşme partnerleri aramaya iter. Beyin ilişkinin nasıl gittiğine bağlı olarak bu dürtüleri çeşitli türden bazı duygulara bağlar. Bütün bu süre boyunca şablonlara yerleştirmekte, stratejiler geliştirmekte ve hayatın en büyük ödülüne doğru işleyen süreci gözlemlemektedir.
Beyinde motivasyon ve dürtü sistemini uyaran kimyasallar adrenalin, noradrenalin, dopamin, serotonin, ve feniletilamin (PEA) sinir iletkenleridir.
Bu sinir iletkenleri çekimin ilk aşamalarında da görev alırlar ama daha faal ve baskın oldukları aşama aşk aşamasıdır. Sinir iletkenleri, beyindeki sinir hücreleri arasındaki elektrik sinyallerini düzenleyen kimyasallardır. Beyin bu maddelerin miktarlarını artırıp azaltarak sürekli dengede kalmaya çalışır. Bu kimyasalların bazıları vücudu heyecanlandırır.
Örneğin; yeni sevgilinizi uzaktan gördüğünüzde kalbiniz kontrolsüz bir şekilde çarpmaya başlar. Bazı kimyasallar ise sistemi sakinleştirip anın tadını çıkarmanızı, yeni ilişkinin sıcak ve belirsiz hissini tatmanızı sağlar.
ADRENALİN VE NORADRENALİN:
Adrenal bezlerde, omirilikte ve beyinde üretilen adrenalin ve noradrenalin heyecan verici sinir iletkenleri olarak bilinir. Adrenalin hücumu adı verilen duygu esnasında kalp daha hızlı atar, tansiyon yükselir, vücut ya bir tehdit ya da olası bir aşk partneri gibi olumlu bir uyaran karşısında harekete geçmeye hazırlanır.
DOPAMİN:
Aşk ile ilgili en önemli ve üzerinde en fazla araştırma yapılmış olan sinir iletkenidir. Beynin merkezinde üretilen dopamin zevk, motivasyon ve konsantrasyonla ilgilenir. Bu kimyasala yeterli miktarda sahip olanlar kendilerini “seksi” hissederler.
SEROTONİN:
Serotonin “iyi hissettiren” sinir iletkeni olarak bilinir. Orta beyinde ve beyin kötünde üretilir. En son yaşadığınız aşkı düşünün. Tüm düşünebildiğiniz yeni aşkınızdır. Ne kadar meşgul olursanız olun ona vakit ayırabilirsiniz. Onu düşündüğünüzde canlanırsınız ve ilk aradığınızda telefona cevap vermezse hayata küsersiniz. Kendinizi kötü hissedersiniz ve arkadaşlarınız muhakeme gücünüzden endişe duyar. İlişkiniz istediğinizden erken biterse depresyona karşı savunmasız kalırsınız.
FENİLETİLAMİN:
Adrenaline benzeyen bir madde olan feniletamin (PEA) çikolatada bulunan kimyasallardır. PEA, “aşk molekülü” olarak bilinir. Birine karşı güçlü bir çekim duyduğunuzda dopamin ve noradrenalinle birlikte aşırı mutluluk ve karasevda duygularının ortaya çıkmasını sağlayan kimyasalların beyne akışını başlatır.
Görüldüğü gibi dostlar aşk, bedenimizin salgıladığı kimyasalların bize oynadığı garip oyunlardan biri imiş meğer…
NOT: Bu makalemi Dr. Daniel G. Amen’in “Aşık Beyin” adlı eserinden yararlanarak hazırladım…
YORUMLAR
Rasim bey ben kimyadan çok anlamam ama aşk deyince hormonların etkisi bana kalırsa tıbbi olmasa da yorumum, bir hastalık hali gibi geliyor..örneğin bir korku filminde bile hormonlarımız "beynimizin gerçek değil" telkinine rağmen çığırından çıkıp korkuyoruz..aşkta böyle..beynin devreden çıkıp hormonların duyguların etkisi ile aklın önüne geçmesi..
ben örneğin suşi tanımınızda dediğiniz gibi lop yumurtadan tiksinen bir yakınımın aşk karşısında ekmeğini bana bana lop yumurta yediğine şahit oldum nobran biri bambaşka munis bir kediye dönüşebiliyor aşık olmuşsa...
Peki hastalık bitince ne oluyor durum sizce..kimse bu hastalığa ömür boyu bağlı kalmamış mutlaka bir noktada sarhoşluk bitip ayıkıyor insanlar... işte o anda eğer aşkın kimyası derin bir sevgiye ve saygıya dönüşememişse bu iki kişinin birbirini hırpalamak için yapmadığını bırakmadığını görüyoruz..örneğin ünlülerde çok oluyor bu karşılıklı kirli çamaşırların ortaya dökülmesi o yoğun ilgi yerini yoğun bir karşıdakini nasıl daha çok incitirime dönüşüyor..İlk aklıma gelen İski skandalıydı..
ben onu bunu bilmem aşka da inanmam hele içinde ilahi aşk yoksa ruhun değil nefsin tenin aşkıdır bu ..ve ne yaparsak yapalım ten gibi ölümlüdür..ruhların aşkı ise ölümsüzdür ve ilahi nokta olayın içinde varsa vardır.
bir de hayatına ikinci üçüncü aşkları sokanlar..arayışta bulunanlar ne aşk ne emniyet diyebilenler en çok da onlara acırım hayatları tam bir araf köksüz nereye tutunacağını bilmeyen sarmaşıklar gibi tutunacak dal arar dururlar son sözü benim yerime İskender Pala söylesin.
”Bir kuru yakınlaşmayı ilgiyi arzuyu aşk sanarak yaşanılan ömür adına vaveyla veva esefa!...Bir Cemal’e kul,bir Ahmet’e köle,bir Leyla’ya deli ve bir ışığa pervane olmayanın aşkı mı vardır,ya aklı mı vardır ki!..”
kaç kişi leyla'ya mecnun olabilir ki...selamlar saygılar
rasimöz
rasimöz
ben bu yazıyı es geçemem inanılmaz yoğunum şu anda...mutlaka dönmem içine düşmem lazımmm bekle beni aşkın kimyası bir de ben seni analiz edeyim... şaka bir yana döneceğim Rasim bey :)))