- 599 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
İliryalı / III
Lipoendra yol boyunca İliryalı’nın yüzünü inceledi. Yüzüne sürdüğü boyalara anlam veremedi. Tuhaf şekiller, her iki yanağının yanlarından gelip çenesinin üzerinden göğsüne doğru inen düz uzun çizgiler. Kollarında ve göğsündeki manasız yazılarla her an önüne çıkanları biçmeye hazır asi bir komutan edasıyla yürüyordu.
“Beni incelemeyi bırak kadın, gördüğün gibiyim; kaba ve çirkin.”
Lipoendra garip bir gülümsemeyle,
“Öylesin... Belki yıkanırsan sana iyi gelir, şu kan temizlenince...” dedi ve duraksadı.
İliryalı kılıcının keskin yanlarını avuçlayarak kendini kanattı.
* * *
Sava nehri kıyısında yükselen tepenin akşam kızıllığında, rüzgârın korkup sustuğu , mevsimin rengini kaybettiği bir zamanda İliryalı gözlerini kısıp aşağıdaki tozlu vadiye baktı.
“Lanet olası kadın, sana gergef işlemeni söyledim. Buraya benimle gelmeni değil.”
“Düşünüyorum...”
‘’Lipoendra... Düşünme, koru. Tanrıça da olsan ölümlüsün. Seni düşünerek savaşmamı nasıl beklersin?” diye çıkıştı İliryalı.
Lipoendra şimdiye dek gördüğü en merhametsiz ve duygusuz savaşçı tarafından da olsa düşünülmekten memnun ama tatminsiz bir şekilde “Düşünme, başımın çaresine bakabilirim.” dedi.
‘O zaman geri dön ve kaderimi çiz. Ancak böyle yardım edersin. Şu aşağıdaki kalabalığı görüyor musun? Hepsinin boynunu uçuracağım.”
“Tek başına mı?”
“Belki... Bazen tek başıma bazen gecenin kapısından çıkan kabilemle.”
Şimdi de cin masalları mı?
“Kabilem cin masalı değil. Onlar tanrıya en yakınlardan seçilmiş seçkinlerdir.”
“Peki, seninle kabileni tartışmayacağım da bunu yapmak zorunda mısın?” dedi vadide işiyle gücüyle uğraşan kendi halindeki insanları, oynayan çocukları ve kadınları gösterdi.
İliryalı kafasını sola çevirerek öfkesini kustu. Böğürtüye benzer bir sesle “Tanrıların insanları neden öldürdüğünü bilmiyorum. Onların kılıç tutan bir elleri yok. Onlar göğün derinlerinde merhamet saçan bir maske takıp insanlara iyilikler sunuyor gibi yapıyorlar.” dedi vadiye bakarak.
Lipoendra elini İliryalı’nın elinin üzerine koyarak “Yapmak zorunda değilsin.” dedi.
Savaşçı hırladı. Lipoendra elini hızla çektiğinde İliryalı’nın elinde Terzi’nin parmakları yanık izi bırakmış, dokunduğu yerler su toplayarak kabarmıştı.
İliryalı içinde kabaran anlık öfke ile Lipoendra’nın saçlarını kesmek istediyse de bu gücü kendisinde bulamadı.
“Burada kal kadın... İblislerin ve meleklerin birbirine karıştığı yerdeyiz. Hangimiz melek hangimiz iblis bilmeden öleceğiz, yine de ben gelene kadar kendini koru, gerekirse hepimize kıyan kaderi nakşet gergefine ama kendini koru... Geri dönmeye çalışacağım…
İliryalı atını birkaç defa ileri geri hareket ettirerek iki kılıcını birden çekti. Arkada bekleyen duman görüntüsüne sahip, yalnızca kendisinin gördüğü kabilesinin savaşçılarına yüzünü dönmeden aşağıdaki vadiyi hedef gösterdi.
Geniş vadide İliryalı kılıcını konuşturdu. Kılıcın iki keskin ucu vadideki insanların karınlarını deşip atlarından düşürüyor, kadınları ortadan ikiye bölüyor çocukların incecik boyunlarını kopartıyordu.
“Savaşın ruhu olmaz” diye bağırdı İliryalı. “Tanrı kötü olmamı üfledi. Bu onun adaletidir. Benim ellerim yok, onun elleri var. Bu kanın müsebbibi ben değilim.” İliryalı’nın kendi vicdanına olan haykırışları tüm vadide yankılanıyor, hâkim bir noktadan katliamı izleyen’ Lipoendra nın kulaklarına bir çocuk ağlaması gibi geliyordu. “Sınırlarım çiğnenemez. Tanrıların istedikleri olacak ve tüm kullar öyle davranacak. Lipoendra artık kadınımdır ve Chaos onu beni koruması için tanrıça mertebesine getirildi.” Artık sesi asker gibi çıkıyor, kabilesinin duman askerlerine gücünü tanıtıyordu.
Küçük bir kız çocuğu annesinin sepetinden dağılan kanlı elmaları toplamak için karnının üzerinde, ölülerin arasından sürünmeye başladı. Duman askerlerden birinin kılıcı havada belli belirsiz bir daire çizdi. Küçük kızın başı sepetin yanına düştüğünde Lipoendra ürperdi.Örtüsünün altındaki kasnağı çıkarıp ters çevirerek bir şeyler işledi.
Verçenik ve Kavrun dağlarının sarp kıvrımlı eteklerinde buzul bir göl kırılarak kapılarını açtı. Suyun içinden ejderha kafalı kartal çenesinin arasında sıkıştırdığı ucu çatallı bir ok ile havalanıp karanlığın içinde kayboldu..
İliryalı’nın göğsü dışarıya fırlayacakmış gibi atıyordu. Sırtında büyük bir acı vardı.
Savaş alanını atıyla terkeden İliryalı Terzi’nin yanına geldi. Zırhın altından kanın sızdığını hissediyordu. Lipoendra’nın gözlerine baktığında büyük bir öfke gördü.
Birlikte evlerine gittiler.
İliryalı sıtma nöbetine tutulmuş gibi kıvranıyordu. Sırtındaki yara derindi. Ağzını açmış zafer naralarına ağıt yakarken birden nefesi durdu.
“Beni iyileştir Lipoendra. Sana karanlık zaferler sunacağım.”
Lipoendra gayet sakin bir biçimde İliryalı’nın kanayan sırtına baktı. Ciğerlerine saplanan oku çıkartıp kasnağın üzerine bıraktı, “Senden başkasının kanını istemiyorum. Erkeğim olacaksan savaşı bırak.”
Lipoendra’’nın ilgisi İliryalı’nın hoşuna gitmişti.
“Kılıcım başak kesmez Lipoendra...” dedi ve bayıldı.
.
.
.
lacivertiğnedenlik / chaotica
YORUMLAR
lacivertiğnedenlik
Teşekkür ederiz