Kapatma Radyoyu!
Ten rengiyle ruh rengi birbirini tutmayan insanlar arasında hızlı adımlarla yürümeye çalışırken omzuma çarpan kadına olanca kinimi kusmak istesem de bunun bana vakit kaybettireceğini düşünerek vazgeçtim.her adım atışım beni korkularıma daha da yaklaştırıyordu.oraya gitmek istediğimden çok da emin olmamama rağmen bir süre sonra kendimi bana verilen adresin karşısında buldum.tek katlı,yer yer sıvaları dökülmüş, çatısı nerdeyse kapıyla aynı hizada sayılabilecek kadar alçak bu evin kaç yıllık olduğunu tahmin etmek oldukça güçtü.bahçenin demir kapısı iple diğer taraftaki paslı çiviye tutturulmuştu yıkılmaya yüz tutmuş evin bahçesi anlam veremediğim tümseklerin arasına serpiştirilmiş taşlıklardan oluşan kocaman bir mezarlığı andırıyordu.içim ürperdi ellerimin bu kadar titrediğine daha önce hiç şahit olmamıştım bütün bunlara rağmen cesaretimi toplayıp demir kapıya dokunduğumda fena halde başımın döndüğünü hissettim.oracığa bayılırsam bir süre daha bu yüzleşmeden kurtulacağım hissi beni esir alsa da yapmak zorunda olduğum bu işin mecburiyetiyle kendimi sürükleyerek bahçe kapısından eve doğru yöneldim.
Kapıya yaklaştıkça bahçenin görüntüsüyle tezat oluşturan ferah bir kokunun nefesimi rahatlattığını,bir nebze de olsa sürüklenen ayaklarıma direnç kazandırdığını fark ettim.cam kenarlarına boylu boyunca dizilmiş fesleğenleri evin kapısına geldiğimde gördüm.bu koku ne kadarda tanıdık geliyordu.nefesimle içimin odalarına dağılan koku beni cesaretlendirmişti.kapıdaki yıpranmış işlemeleri seyrederken birden her gece gördüğüm kabuslar geldi aklıma kaçıp saklandığım o yeşil eve ne kadarda benziyordu bu ev şaşırmamak elde değildi.derin bir nefes alıp zile bastım ama zil çalışmıyordu.kapının üzerindeki bir kenarı kırılmış tokmağı vurmak için yaklaştığımda kapının hafif aralı olduğunu gördüm.elimle kapıyı iterek içerde yoğunlaşan havanın açık havaya kavuşmasındaki sevince vesile olmuştum.
İçimdeki gürültüden adımlarımı duyamaz olmuştum kendimi salonun orta yerinde bulduğumda eşyaların kenarlarındaki örümcek ağları şaşkınlığımı daha da artırdı. camda ki lekeler dışarının görünmesine engel oluyordu rengi koyulaşan perdeler belli ki gerçek rengini unutalı epey olmuştu.koca salonda sadece örümcekler için paha biçilmez bir yuva olan eski bir vitrin bir tarafı daha çökük bir kanepe yanında ahşap bir sehpa,onun üzerinde tozdan çok da seçilmeyen birkaç fotoğraf vardı.aldığım fotoğraftaki tozları temizlemeye çalışırken koridorun sonundaki odadan anlam veremediğim sesler geldiğini duydum.bir anda elimdeki fotoğrafı düşürdüm.sesin geldiği yöne doğru adım atarken yüreğim göğüs kafesimi zorluyordu.odanın kapısına geldiğimde nefesimi kontrol edemez olmuştum.kapıyı araladığımda sesin duvara asılı radyodan geldiğini fark ettim.derinlerden eski bir şarkı duyuluyordu ama cızırtıdan ne söylediği hiç anlaşılmıyordu.radyoyu kapatmak üzere uzandığımda arkamdaki tıkırtıyla irkildim.döndüğümde sallanan sandalyede uyuya kalan yaşlı kadını gördüm belli ki geldiğimi duymamıştı.ne kadarda huzurlu uyuyordu.yüzündeki kırışıklıklar kıymetli bir hazine haritasını andırıyordu.yaşına rağmen oldukça güzel bir yüzü vardı yuvarlak yanaklarını birkaç derin çizgi ovalara bölmüştü.burnu görkemli bir köprüye benziyor alnına düşen beyaz perçemi nefes alıp verdikçe denize açılmış bir yelkenli gibi sallanıyordu.yaklaşıp dizlerinden sıyrılan battaniyesini aldım tekrar dizlerine örterken bir anda açtı gözlerini.gök mavisi gözlerine bakıyordum bir çift nehir içime akıyordu sanki.korktuğunu elindeki dua kitabına daha sıkı sarıldığında anladım.elini tutup sakinleştirmeye çalıştım kısaca kim olduğumu anlattım ama beni dinlemiyor gibiydi…öylece bana bakıyor ama hiç konuşmuyordu.aceleyle çantamdaki mektubu çıkardım.ellerim yine titriyordu.
-hatice hanım siz misiniz? bakın bu mektubu bana siz göndermişsiniz bundan üç ay önce adres burası.lütfen cevap verin.cevap verin…cevap verin…
Bir kaç kez aynı şeyi tekrarlarken farkında olmadan elini fazla sıktığımı elini hızla avucumdan çektiğinde anladım.
-hayır benim adım Hatice değil kızım.benim okuma yazmam bile yok.sen bizim köydeki Zeynep geline çok benziyorsun o musun yoksa?az sonra mektebten gelir çocuklar hele sen çayı koyuver ocağa. aç gelir şimdi yavrucaklar.ah kızım bu sene hiç sütü olmadı bizim ineğin.ha unutmadan muhtar gelir birazdan ekmek yapmıştım muallime onu da sarıver sofra bezine soğumasın.bu sene ne çok kış oldu değil mi?şehre de inilmez ki bu havada bir çift edik alacaktım köydeki deli ibrahim’e çok eskimiş ayağındakiler.ninem anlatmıştı bana böyle soğuk bir günde kurtlar inmiş köylerine…neyse az sessiz konuşalım biraz çocuklar uyuyor.senin adın neydi Ayşe mi?
Bir süre çocuklar uyanmasın diye gösterdiği boş yatağa baktım öylece…elimin ayağımın kanı iyice çekilmişti.aceleyle sildim yanaklarımdan süzülen damlaları.kendini taşımayan ayaklarımın dermanının kesildiğini hissettiğimde yığılıp kaldım yatağın bir köşesine
-ama nasıl olur peki kim yazdı o mektubu bana?
-hangi mektup? sen çayı koydun mu kızım ocağa ?
-…
İçimdeki hüznün ağırlığıyla ne yapacağını bilmez bir halde oturduğum yerde sallanarak rutubetin duvarda oluşturduğu derin çizgileri izlemeye koyuldum.oysa çoktan varlığımı unutmuş elindeki dua kitabından bir sayfa açıp okumaya başlamıştı.radyodan gelen sesler, beynimin içindeki her hücreye çarpıp tekrar eski yerine alıyor sonra tekrar hücuma geçiyor dayanılmaz bir hal alıyordu. radyoyu kapatmak için bilinçsizce yerimden kalktım.
-gidiyor musun?
-hayır,radyoyu kapatacağım.
-kapatma sakın, yoksa uykum geliyor. benim uyumamam gerek.
-neden?
-kapıyı da aralı bıraktım duymam belki diye sende iyice kapatmasaydın kapıyı …kızım gelecek yavrum benim hem de çok uzaklardan kızım…
Boğazımdaki düğüm gittikçe büyüyor.nefes almamı engelliyordu.oracığa diz çöküp avuçlarıma aldım fesleğen kokan ellerini hiç durmadan öpüyordum. sesimi hıçkırıklarım boğuyor konuşamıyordum.oracıkta dizlerinin dibinde ölebilirdim.ne olduğunu anlamamış halde beni şaşkınlıkla izliyordu.son bir can havliyle seslenebildim;
-Anne…
-Anne ben geldim kızın…
Uzun uzun kapıya baktı.o gök mavisi gözlerinden kocaman iki çığ iniyordu yanaklarına.göğsüne bastırdı elindeki dua kitabını.
-sen çayı koydun mu yavrum? kızım belki bugün gelir…
EzHeR
YORUMLAR
sevgili ezherim ne güzel bir hikaye idi yolları ayrılmış bir ana kızın uzun sürmüş belki de kaybedilen zamanın telafisizliğinde buluştukları bir öykü..yokluk hasret özlem bir de yılların yenilgisi ile nasıl da gerçek ile anıları karıştırıp aklımızın bize oyun oynamasına neden oluyor.
Allah kimseyi ciğerparelerinden ırak tutmasın ve araya yollar, yıllar komasın yüreğin dert görmesin güzel kalem Allah'a emanetsin..sevgilerimle