NAMAZ VE MEVLANA
Namaz beden ve ruh halimizin en insani hali...Rab karşısındaki konumun, duruşun temsili...İnsanın alnını yer ile buluştururken en kibirli mahluk olarak en mütevaziliğe adaylığını ifade edişi...Namaz çöllerimize yağmur iken ülfetimizin kuraklık boyutları ne alemde...Korkuyorum...Kendime dahi itiraftan...
Mevlana namazın ömrümüzdeki yerini de kat kat etkilemiş sözleri ile her zaman namazımızı ülfetten kurtarma çabalarına yetişir...O kadar hafifleştirir ki idrakleri ,namazı anlamak ve yaşamak olasılığı tüm ruhun ve bedenin hazzı oluverir...Ve kaç kez yerden göğe çıkarır tekrar tekrar insanı...Kaçıncı kez eğdirir boyunları, kaldırır elleri kimbilir?...Lütuf ki, Allah sadece hayvanlara mahsus kılmamış bazı hassasiyetlerin üstünlük açısından sınıflandırmalarını...Şükür ki ,bazı kendisine yakın seçtiği kullarına bizim idraklerimizin de kapısını açacak anahtar keşifleri sunmuş...Bu keşifler ki bizlerin de kapıları çalmamız için referanstır...Bu keşifler ki biz de de var olan istidatları aralama, açma ve sunma fırsatları sunar...O veli kullar ki asırlar öncesindeki telkin ve tavsiyelerinde etkileri , asırlar sonrasındakinden az veya fazla değildir...
Evet ...Mevlana ve namaz kıldıran imamiyeti... O kadar yalın o kadar durudur ki namaz ile ilgili tecrubeleri, değdiği ruhlar kulaksız kalamaz...
Hatırladığım kadarını aktarıp, Mevlana’nın namazı tasvirinin orjinal şeklini bulmanızı ısrarla tavsiye ederim...
İşte tekbir ...İftittah tekibiri..Namaza başlarken ’Allahu ekber’ deyiş...Elleri kaldırıp baş hizasından sonra göbek hizasında bağlayışın Mevlana ca dillendirilişi.....Ben o büyük yaratıcının karşısına geçtim.. Çağrı var, benden hesap sorulacak ...Ben bu halin haşyetinden Allahuekber deyip tüm dünyayı unutuverdim ,Ellerimi kaldırırken dünyayı arkama gayri ihtiyari atıverdim...Büyüklük ve azametini görünce Rabbimin, başım öne eğildi ve ellerimi bırakamadım , bağladım huzurunda O’ nun... Korktum, gafletimi fark ettim...O’na sığındım...Şimdi de bana ’Hesap ver bakalım ’diyor büyüklüğü...Ben bu ha-limle o kadar çok küçüğüm ki ...Nasıl hesap vereceğim...Bedenim bu ağırlığı taşıyamıyor, düşüyor ve rüku halini kendiliğinden alıveriyor...Eğiliveriyor buluyorum bedenimi...Ancak nafile, bana yine ;’Kalk ve hesap ver !’diyor.Rükudan doğruluyorum hesap vermek için ama, ne mümkün...Eyvah ki eyvah...Bedenim tüm gücünü yitirdi...Takatim kesildi..Yere çöküverdim...Dizlerim kırıldı ve o büyük zatın önünde hesap veremiyeceğimi biliyorum...Başım düştü yere...O azamet sahibi ise bana verdiği hayatın hesabını sormada...Yine ’Kalk! Hesap ver!..’ diyor..Ben alnımı yerden kaldırıyorum onun emrinin şiddetiyle...Ancak ne mümkün, hesabı veremeyeceğimi anlayıp tekrar yere gidiveriyorum...Kalk ve doğrul...Hesap ver diyor yine bana...Ben de artık takat bitti...Ve oturduğum o yerde önce sağa bakıyorum büyük nebilere, medet! diyorum, yardım dileniyorum...Yok!..Yardım yok...Sonra sola dönüyorum...Medet , diyorum bu kez velilere...Yok!...Ve başım artık önüme tüm acziyetimle düşerken, ellerimi tekrar o azamet sahibine açmaktan başka çarem kalmıyor...!Rabbim sen affet!...Senden sana sığınıyorum!....Gazabından merhametine sığınıyorum diyorum....
Üstte anlattığım namazın hal diline ait cümleleri hafızamda kaldığı kadarı ile eksik bir anlatım olduğu halde asıl metni ve dosdoğru fikri tamamen Mevlana’nın kıymetli Mesnevi eserindedir...O yüzden suçi lisan etmiş olduğumu bilerek özür diliyorum...
Her gün ve en az namaz kılmamız gerektiği sayı kadar gafletlerdeyiz...Unutkanlıklarımızı kim inkar edebilir...O yüzden her gün tekrar tekrar o azameti hatırlamamız gerekmez mi?...O hesabın şiddetinden yine O rahmet sahibine sığınmamız gerekiyor olmalı ki bunu olmazsa olmazlarımızın en önüne koymuş Rabbimiz...Farz ve namaz...İşte klasik ve kulağımıza ağır gelen bu iki kelimenin ruhlarına inmeyi, alışkan-lıklarımızın belini kıra kıra becermeye çalışmalıyız....Bu konuda velilerin bu tarz keşifleri, ruhi tecrublerini veya fark ettiklerini fark etmemiz için meyillerimizi güzelleştirmemiz ümidi ile...
YORUMLAR
Namazda giderek artan bir saygı ve korku var. Örneğin kıyam, Allah’a karşı aczimizi hissettiğimiz ve huzuruna çıktığımız an. Rükûda Allah’ın huzurunda boyun eğeriz. Secde ise korkumuzu en fazla hissedeceğimiz an. Aczimizin bilincinde Allah’ı övdüğümüz secde anı, manevi anlamda en üst aşama.
Şeytan, insana secde etmesi emredildiğinde yapmadı. Küçük düşeceğini zannetti. Oysa Rabbi karşısında huşu içinde secdeye kapanan insan hicrettedir, en yukarılardadır.Teşekkürler...