- 571 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
NİHAL
İlkbahar erken gelmişti o yıl İstanbul’a. Boğaz en görkemli günlerini yaşamaktaydı. Erguvanlar bile sabırsızlanmışlardı açmak için. İki arkadaş, yalının nefis bahçesinde oturmuş, hem saçlarını sarı ışıltılarla tatlı tatlı okşayan güneşin, hem sohbetin tadını çıkartmaktaydılar.
Adnan yanında, resmi üniforması içinde olağanüstü çekici görünen biriyle çıka geldi. Kızların önde durdu. Askeri bir selamdan sonra, “Yakın arkadaşım Kubilay. O da benim gibi gariban buralarda. Ailesi Aydın’da ikamet ediyor” dedi, muzipçe göz kırparak. “Böyle garibanlık tüm öğrencilerin başına” dedi Kubilay, bembeyaz dişlerini açıkta bırakan sıcacık bir gülüşle. “Bu da benim en yakın arkadaşım Nihal” dedi, Jülide de. Kubilay’ın anlamlı, lacivert bakışları, Nihal’in menevişli gözleriyle karşılaştığında, ikisinin de delicesine çarpan kalpleri, birbirleri için yaratıldıklarının müjdecisini veriyordu gümbür gümbür.
Adnan’ın kalbine ise, sayısız kılıç darbeleri saplanıyordu bir bir.
Nihal içinde sakladığı bu sırrı, yalıya birlikte gittikleri gün açabilmişti Jülide’ye, utana sıkıla biraz da. Oysa Jülide, Nihal’in Kubilay’la karşılaştıkları gün fark etmişti aralarındaki yoğun çekimi. Tıpkı kuzeni gibi. Fakat Adnan’da olduğu gibi, arkadaşına da herhangi bir imada bulunmamış, onun kendisine açılmasını beklemişti her zamanki inceliğiyle.
Nihal, çantasından çıkardığı küçük defteri açtı ve arasından bir fotoğraf çıkardı. Bu kendi fotoğrafıydı. Jülide’ye uzattı. Jülide’nin daha önce gördüğü bir fotoğraftı bu. Anlam veremedi önce. Arkasını çevirdi. “Kalbimi ansızın çalan prensime ebedi sevgilerimle…”
Jülide bu sonucu beklemekle birlikte, yine de biraz şaşırmıştı. Tahmininde yanılmamıştı demek. Bir süre arkadaşına baktı, gözleri dolu dolu. Adnan’ı düşündü…Onun adına üzüldü. Fakat arkadaşının mutluluğu daha ağır bastı. Çünkü bu aşkın karşılıklı olduğuna inanmıştı. Böyle bir şans her zaman ele geçmezdi. O bunu iyi biliyordu. Kendi kalbi de karşılık bulduğu birisi için atmıyor muydu ne zamandır?
Babasının yakın bir arkadaşının oğluyla sözlü gibiydiler. Kendisinden altı yaş büyüktü Doğan. İyi bir iktisatçıydı. Jülide mezun olur olmaz, nişanla düğünü bir arada yapacaklar, ardından Amerika’ya uçacaklardı birlikte.. Nihal tahsiline, eşi de başarıyla yürüttüğü işine orada devam edecekti. Jülide aklından geçirdiklerinin ardından heyecanla arkadaşını kucakladı.
Nihal!in ayakları yerden kesilmişti. Bu muhteşem sırrını arkadaşına açmıştı nihayet. Beş gün sonra da bütün okula yayılacaktı dalga dalga. Daha fazla oturamadı. Çantasını kaptığı gibi fırladı yerinden. Kanepenin üzerinde unuttuğu defterini arkasından zor yetiştirdi Jülide.
Nihal’in koşarak çıktığı kapıdan, bir süre sonra Adnan giriyordu ağır ve yorgun adımlarla.
O günkü sohbetleri pek tat vermemişti ikisine de. Havadan sudan konuştular. Nihal’den hiç söz etmedi Jülide. Beş gün sonra yapılacak 19 Mayıs gösterilerine değindiler yarım ağız. Bu günün, özellikle iki okul öğrencileri arasındaki önemi herkesçe malumdu. Gösteri sonrasında Kuleli Lisesi öğrencileri, rozetlerini beğendikleri kızlara verirlerdi. Arkasına ya adreslerini, ya buluşacakları yeri yazarlardı çoğu kez. Kandilli Lisesi öğrencileri de, boyunlarındaki kırmızı eşarbı takardı beğendikleri erkeklerin boynuna. Bu seremoni, gençlerin birlerine ilanı-aşk etmelerinin en can alıcı göstergesi sayılırdı. İşte o zaman, üç erkek lisesi arasında düello kılıçları çekilirdi iyiden iyiye.
Adnan çok suskundu. Jülide’nin içi burkuldu. Kuzeninin kalbinin ne kadar yaralı olduğunu biliyordu o kendisine açılmamış olsa da. Konuyu kapattı. Onun daha fazla acı çekmesine gönlü razı gelmedi.
Beklenen gün gelmiş. Coşkuyla kutlanan Gençlik ve Spor Bayram sona ermişti. Asıl gösteri şimdi başlıyordu öğrenciler arasında. Nihal’in gözü Kubilay’ı arıyordu deli divane. Onun yerine, Adnan’ı buldu karşısında ansızın. Elindeki rozeti Nihal’in yakasına iliştirdi el çabukluğuyla ve yanından uzaklaştı hemen.
Donup kalma sırası Nihal’e gelmişti şimdi. Ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Kendisine geldiğinde, Kubilay birkaç adım öteden gülümsüyordu yine sıcacık. Asırlar kadar uzun geldi aralarındaki o birkaç adımlık mesafe Nihal’e…
Kubilay son adımda gelip Nihal’in tam karşısında durdu. Nihal bayılmak üzereydi. Gözü, Kubilay’ın elinde tuttuğu rozete kilitlenmişti. Kubilay’ın gözleri, Nihal’in gözlerine.
Bir süre öylece kaldılar. Kubilay, yarım bir dönüşle Nihal’in yanı başındaki genç kızın karşısına geçti. Önünde zarif bir reverans yaptı ve elindeki rozeti onun yakasına taktı...
(DEVAM EDECEK. 2.B.)
YORUMLAR
TÜLİN ÖZTUNÇ
Yarın görüşmek umuduyla, hayırlısıyla.
Yazının gidişatı merak edilecek düzeyde...Merakla bekliyoruz efendim...
Yazım kurallarına uygunluğu,noktalama işaretlerine gösterdiğniz özen kaleminizin ustalığını adeta ortaya koyuyordu...
Saygılarımla...
TÜLİN ÖZTUNÇ
ve...devamı yarın...
İyi hafta sonları