- 1123 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtulmak İstiyorum
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Zifiri bir karanlık söz konusu değildi. Kapının altından sızan yatak odasının ışığı, yüklüğü aydınlatıyordu. Duvar boyunca asılı gömleklerilerin, raflarda dizili tişörtlerin siluetleri seçebiliyor, kaybolan detayları hafızamdan tamamlayabiliyordum. Evimin yüklüğünde yere oturmuş, dizlerimi göğsüme kadar çekmiştim. Büyük bir odaydı burası. İki metreye üç, belki daha da uzun. Yine de olabildiğince sırtımı duvara yapıştırmış, kapıdan uzak durmaya çalışıyordum.
...
Sabah iyi başlamamıştı. Deneylerden sonra ofisime döndüğümde telefonun mesaj ışığını yanıp sönerken bulmuştum. Sözler patrona, ses ise onun sekreterine aitti. Derhal odasına gitmem gerekiyordu; ben de gittim.
“Bu sefer büyük sıçış yaptın.” dedi lafı dolaştırmadan.
Argo sözlerine, küfürlerle bezeli hitap şekillerine alışıktım; bu yüzden söylediklerinden etkilenmedim. Ama yüz ifadesi sözlerinin sonuna kadar arkasındaydı. Bu iyi değildi; hiç iyi değildi.
“Neden bahsettiğinizi anlayamadım.”
“Sabaha karşı telefonla uyandım. Kim arıyordu dersin? Ulusal Güvenlik Dairesi! Dediklerine bakılırsa senin üzerine çalıştığın algoritmanın bir kopyasına Amerika dışında denk gelmişler. Dahası her kim onu yürüttüyse üzerinde de epey çalışmış. Senden daha ilerideymişler.”
“Ulusal Güvenlik benim hangi noktada olduğumu nereden biliyormuş?”
Sorum anlamsızdı. Savunma sanayinde çalışıyordum ve gözetim altındaydım. Bunu kimse resmi olarak itiraf etmemişti ama ben de karıma şirketin ne üzerinde çalıştığını tam olarak söylememiştim. O beni ... Ne sanıyordu bilmiyorum. Yılda ne kadar kazandığım dışındaki detayları dinlemiş miydi, ondan bile emin değildim.
Şimdi ise projeden uzaklaştırılmış, kızağa çekilmiştim. Patron bana:
“Git, biraz tatil yap” demişti, “Masraflar senden.”
Kapıdan çıkarken de eklemişti:
“Tanımadığın kişilerle fazla yalnız kalma.”
“Fazla derken?”
“Bir mississippi, iki mississippi, üç mississippi...”
Dördüncü saniye sınırın öbür tarafındaydı.
...
Duvara yaslanmayı da yeterli bulmuyor, yüklüğün köşelerinden birine sığınmak istiyordum. Ama karım her ikisine uzun yola giderken kullandığımız bavulları yerleştirmiş, bana sadece ortası kalmıştı. Karanlıktı, yüklüğün kapısı kapalıydı ama sokak kapısının zilinin sürekli çalındığını, bununla da yetinilmeyip kapıya vurulduğunu duyabiliyordum.
...
“Kötü bir gündü, değil mi?”
Barın köşesine oturmuştu. Bulunduğu noktadan beni, yanımdaki kamyon şoförünü, onun sohbet ettiği hırdavatçıyı ve benim görüş alanımdan çıkan diğer bar taburesi işgalcilerini görebiliyordu. Kalabalığın en iyi giyimlisi ben olduğumdan ya da yüzünde mahzun ifadeyi bir tek ben taşıdığımdan, belki de sadece ona yakın oturduğum için benimle konuşmuştu. Platin renkli saçları uzundu. Onu daha önce bu barda hiç görmemiştim. Belki gelişlerimi iki ayda birden daha sık yapmalıydım.
“Günüm burada bittiğine göre o kadar da kötü olmamalı.” derken askılı elbisesinin Şubat için ince olduğunu düşünüyordum.
“Bir sonraki biran benden.”
Teşekkür ettim. İlk defa tanımadığım bir kadın bana içki ısmarlıyordu: Touchdown! Böylece kadınlar altı sıfır öne geçmişlerdi.
Yerinden kalktı, yanımdaki tabureye oturdu. Boyu uzundu; benden en azından bir kafa daha uzun. Üzerimden uzanıp barmene ısmarladıklarının parasını verirken kendimi iyiden iyiye küçülmüş hissettim.
“Adın ne senin?”
“Dwight!” Nedense sesim pek bir yüksek perdeden çıkmıştı. “Ya sizinki?”
“Tricia. Yine de sen bana Altı diyebilirsin.”
“Altı mı?”
Nasıl isimdi bu böyle? Nereden çıkagelmişti bu kadın? Güzelliğiyle, boyuyla, ismiyle buraya ait değildi.
“Uzun hikaye.”
Tezgahın üzerindeki ellerime baktı, sonra parmağımdaki yüzüğü işaret etti:
“Çok uzakta mı?”
“Karım mı? Eğitim için eyalet dışına gitti. Bekarlığı özlemişim.”
Yeniden uzandı. Bu sefer sol elimi tuttu, parmağımdan yüzüğü çıkardı.
“Gerçekten mi? Ne kadar özledin?”
Ne demek istiyordu? Belki de çok açıktı ama gri renkli gözlerine bakarken dikkatimi toparlayamıyordum.
“Düşünmene yardımcı olayım.” dedi. “Bu birayı yarım bırakıyorsun; daha fazla içmeni istemiyorum. Kalkıp arabana gideceksin. Eve vardığında güzel bir duş almanı istiyorum. Bittiğinde ben gelmiş olacağım.”
Uysal bir şekilde şişeyi tezgahın üzerine bıraktım. Tabureden aşağı indim. Kapıya yönelecekken tek eliyle beni omzumdan tuttu ve kendine çevirdi.
“Bir şey unutmadın mı?”
“Neyi?”
“Adresi.”
...
2796 South Creek sokağı... Şu anda bu adresin kapı zili sürekli çalıyordu. Delikten bile bakmamıştım; kim olduğunu biliyordum. Eve gelir gelmez olanlara bir anlam vermeye başlamıştım. Besbelli patronun dediği oluyor, bir yabancı benimle yalnız kalmaya çalışıyordu. Banyodaki aynaya bakıp durumun başka bir açıklaması olabileceğine kendimi inandırmayı denedim ama olmadı. Tricia, nam-ı diğer Altı karımın bile aşık olamadığı yüzümün hatırına evime gelmiyordu. Ne yaptığımı bilmeden kendimi yüklüğe atıp, kapıyı kapattım. Altı kapıyı çaldı, çaldı, çaldı...
Sonra geldiği gibi gitti. Gitmiş olmalı diye düşünüyordum çünkü sesler kesilmişti. Ben ise çöktüğüm duvar dibinde kalakalmış, bir şey olmamasını bekliyordum. Beklentim de boşa çıkmadı: Hiç bir şey olmadı. Rahatlamanın verdiği gevşemeyle gözlerimin kapandığını hissettim.
...
Beni uyandıran evin içinden gelen sesler oldu. Birden fazla kişi evin içinde dolaşıyor, ara ara birbirleriyle konuşuyorlardı. Seslerden kadına ait olanı tanımam fazla zamanımı almadı: Karımdı. Onun Cincinnati’de olması gerekiyordu ama evdeydi. Daha da ilginci yalnız değildi.
Yatak odasına geldiklerini duydum. Erkek olan diğeri pek sık konuşmuyor, konuştuğunda da kısa cümleler kuruyordu. Merakıma yenik düşüp oturduğum yerden kalktım ve fazla ses çıkarmamaya çalışıp yüklüğün kapısına yanaştım. Anahtar deliğinden ilk gördüğüm karımın göbeği idi. Yatağın üzerine uzandığında göbeğinin ne üstünde, ne de altında bir giysi olmadığını farkettim. Sonra görüntüye sesini duyduğum adam girdi. Onu da tanıyordum: Gündüzleri spor kulübünde hocalık yapıp, akşamları Hooties barının fedaisi olan Andre idi.
Boyu iki metreye yaklaşan bu Fransız isimli zenci şu anda karımla yatağa giriyordu. Kaslı sırtı her şeyi örtüyor, karım onun ardında kayboluyordu. Gerileyip kapıdan uzaklaştım. Sırtımı duvara dayayıp oturdum. Seslerini duymamaya çalışıyordum. Boşunaydı.
YORUMLAR
:) Yine kelime kelime sürükleyen bir yazı.
Şimdi gidişata göre benim ' Zavallı Dwight!' demem gerekiyor değil mi?
İşini kaybetti. Eşi; anahtar deliğinden bile gözden kaçmayan göbeğine dair, boylu poslu, kaslı Andre ile mercimeği fırına verdi ve çıkan yanık kokusu adamımızı felç edip, yüklüğe kapattı. Vah ki vah!
Ben yine de şu perdenin arkasına bakmadan edemiyorum :)
Şimdi adamımız patronu ile şu malum ayrıntıyı konuşmamış olsaydı ( dört mississippi ) yabancı falan dinlemeyecek ve çalan zile tepki verecekti. Ne de olsa Tricia o bardaki en düzgün adam olduğu için onu seçmişti öyle değil mi? : ) Hâl böyle olunca; müstahaktır sana adamım denmez mi! Ben derim vallahi. :)
Onlara bir şeycik olmaz hem.Gül gibi yaşayıp giderler. Biraz ayrıntılarda gezinince,
('' Savunma sanayinde çalışıyordum ve gözetim altındaydım. Bunu kimse resmi olarak itiraf etmemişti ama ben de karıma şirketin ne üzerinde çalıştığını tam olarak söylememiştim. O beni ... Ne sanıyordu bilmiyorum. Yılda ne kadar kazandığım dışındaki detayları dinlemiş miydi, ondan bile emin değildim.'' )
çiftimizin nasıl sağlam temeller üzerine kurulmuş bir ilişkileri olduğu nasıl da açık.
Yani; yuvarlanıp giderler onlar, dert etmeye değmez. : )
Çok hoş bir yazıydı çoook. İçten tebrikler sayın İlhan Kemal.
İlhan Kemal
Dwight'In eşiyle olan ilişkisinin sağlam temellerine gelince... Bir çok ilişki aslında .... Diye başlayıp sonunu getirmiyorum. Çok uzun konu ama temelde size sonuna kadar hak veriyorum.
Bu güzel yorum için ben teşekkür ederim. Saygılarımla.
Zeynep Süberk
Ama Dwight patronunu dinlememiş olsaydı, çıkacak senaryoyu da bu toplum taşıyamaz çökerdi, isabet olmuş.
Çok keyifle okuyorum sizi bilesiniz istedim.
Saygı ve selamlarımla.
İsmet beyin yorumunu okuduktan sonra, yazmak istediğiklerimi durup yeniden düşündüm:))Kahramanınız için üzülmek yerine akıllı olsaydı da bu duruma düşmeseydi diye düşündüm.Düştü ise bile o yüklük içinde karalar bağlamak yerine, kapıyı açıp evden çıksa yaratacagı korkuyu düşünebiliyor musunuz!
Bu arada ''Kurtulmak istiyorum.'' cümlesini kuran bir insan, yüklükte oturmakla kurtulamaz ki.O sadece orada tüm bu olan bitenin tamamiyle hayal olması için dua ediyor olmalı bence.Korkularıyla yüzleşemeyen bir karakter.Malesef ki çok insanın ruhunda var.
Güne düşen güzel yazınızı yine begeniyle okudum.Yüreğinize, kaleminize sağlık.Saygılarımla.
İlhan Kemal
Burada da bir ikilem söz konusu: Dışarı çıkıp dayak yemese de aczini deşifre etmekle içeride kalıp olan bitene seyirci kalmak ama bunu sadece kendinin bileceğinden emin olmanın verdiği bir ikilem. İki seçenek de cazip gözükmüyor. Bir Türk karakter olsa Yer yarılsa da içine girsem diyebilirdi; Dwight ise sadece kurtulmak istiyorum ile yetiniyor.
Güzel sohbet için teşekkür ederim. Saygılarımla.
Ortadoğu da ve Arap yarımadasında bu gibi durumlar için “Bahtsız bedeviyi çölde kutup ayısı gıdıklar” şeklinde bir deyim kullanılır. Kahramanımız zavallı(1) Dwight Amerikalı olması hasebi ile daha uygun bir deyim kullanayım o zaman.
Hımm! Bilenler bilir Amerika’da meşhur bir deyim vardır; “Pensilvanya’ya mercimeğe giderken evdeki bakladann olmak” diye. Karıştırmış da olabilirim, evdeki mercimek miydi yoksa bakla mı? Her neyse, aşağı yukarı bizim meşhur “Dimyat`a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” deyimiyle aynı manaya geliyor.
Ayy yazık, zavallı(2) Dwight’ın durumu tamda böyle. Fanta(z)tik !
Buna benzer iki sahne hatırlıyorum. Birincisi “Kırmızılı Kadın” , ikincisi “Wanda Adında Bir Balık” filmlerinden. Şahıslar dışında hemen hemen aynı durum söz konusu. Sahne olarak “yüklük” yerine birincisinde beşinci katta bir pencere pervazı ikincisinde karyola altı kullanılıyor. Beşinci katta bir pencere pervazı son derce tehlikeli bir yer, olayın vuku bulduğu karyola altı ise olabildiğince tehlikeli. Bütün bunları yüklükle kıyasladığımızda zavallı(3) Dwight kendini pekâlâ şanslı sayabilir. Bence ertesi gün bir piyango bileti almayı ihmal etmesin
Zavallı(4) Dwight finalde yaşanan olay karşısında tepkisini (sırf seslerini duymamak için) kulaklarını tıkayarak gösterirken gözlerini yummaması bir o kadar manidar(Andre’nin görünen sırt meselesi).
Bundan sonra zavallı(5) Dwight’ın yapacağı iki iş var. Ya eline bir bez alıp boynuzlarını parlatacak ya da bu işin altında kalmayıp bir şekilde intikamını alacak.
Kimden mi? Kimden olacak herhalde çam yarması Andre’den değil.
Tabii ki Tricia’dan. Artık nasıl alır ben bilemem :- )
Tebrikler, selamlar, saygılar
İlhan Kemal
Pervaz ya da karyola altıyla karşılaştırılınca yüklük gayet güzel bir yer haklısınız. Dahası Dwight eğer çıkarmadıysa hala işe ve bara gittiği elbiseleri ile ortalıkta dolaşmakta (Diğerleri bu kadar giyinik değildi). Yani yüklükten çıkıp bir yönetim kurulu toplantısına katılabilecek halde kendileri. Öte yandan kuramsal olarak yatak odasının sahibi; diğerleri ise kağıt üzerinde hak iddia edemedikleri bir durumda saklanmak zorundalardı. Burada ise Dwight hakkını aramaya kalksa Andre'yi bu işi iki centilmen gibi halletmeye ikna etmek zorunda.
Duyu organlarına gelince. Andre'nin sırt kaslarını yeterince seyrettikten sonra Dwight gerileyip, kapıdan uzaklaşıyor yani delikten bakma şansını yitiriyor. Bu noktadan sonra bir gözlerini yumması ne kadar faydalı olur bilemem. Bir de işin diğer bir yönü var: Bazen gözleri kapamak, kulakları tıkamak da işe yaramaz, hele de işin içinde Andre'nin bir ırkdaşı varsa.
Öykümden daha fazla ilgi toplayan yorumlar için asıl ben teşekkür ederim. Saygılarımla.
Ağyar
Gene sağ gösterip kafa attın ya helal olsun :-)
Not:
Sağ=Tricia
Kafa=Andre
Sol=Dwıght'ın karısı
Selamlar
İlhan Kemal
Dolap ve yüklük gibi yerlerde genelde aldatan kişinin partneri saklanmış olurdu ama siz yine farklılık yapmışsınız :)
Durum kahramanımız için çok fena olsa da öykü bizim için şahaneydi yazarım, güne çoook yakışmış.
Bu öykünün devamını da ben yazmak isterdim aslında :)
Saygılarımla.
İlhan Kemal
SAYENİZDE GÜZEL BİR YAZI OKUMUŞ OLDUM. GÜZEL BİR ÖYKÜYDÜ ELİNİZE SAĞLIK... SAYGILARIMLA....
İlhan Kemal
DİLEK YILDIZI
SAYGILARIMLA YAZAR DOSTUM...
Hayır bildiğimiz bir Amerikan filminin sahnesi gözlerimin önünden geçti film şeridi gibi...
Bu yaşanmışlığı vermeniz ne hoş...
Tebrikler, güne yakışmış gerçekten...
Seçki Kurulunu bir kez daha kutluyorum...
İlhan Kemal
İlhan Kemal
- Bundan yıllar önce bir hata ettim. Tam olarak başaramayacağım bir göreve atıldım. Sonra beklediğim olaya gözlerimle şahit oldum. Karım beni ilk defa aldatmadığı, iniltilerinden belliydi. Yırtıcı değildi sesler, daha çok bir baykuşun tekrarlanan ötüşü gibi tekrarlanan solukları vardı.
Bütün başarısız erkeklerin son duası ellerimdeydi. Silahın yerini biliyordum. Kendimi öldürmem gerekiyordu galiba!
Kısık seslerin ardından her zaman bir çığlık vardır. Bu çığlığı duyabildik öyküyle..
Özgün her zaman ki gibi! Tebrikler...
İlhan Kemal
Bu olay Türkiye'de yaşansaydı hatırlı bir katliam gerçekleşirdi sanırım. "Ahlaksızlar! Namussuzlar!" diyerek yüklükten fırlayan bir adam ve "Açıklayabilirim, yanlış anladın" diyen bir kadın ve dilini yutmuş aşık...(Bu arada açıklama işleri nedense hep kadına ait olur)
Kahramanımızın psikolojisi iyi değil bence. Zaten paronayak bir durumun içine düşmüştü. Bir de son sahne...Bir adamın başına daha fazla ne gelebilir ki...
Çok başarılı yine. Son derece özgün, son derece İlhan Kemal'ce...
Kutluyorum.
İlhan Kemal
Bu noktada iki seçeneğimiz var. İlki Andre oldukça başarılı (ve şanslı) imiş, kimseye yakalanmamış. İkincisi ise Türkiye'de herkes katliam gerçekleştirmeyebiliyor.
Genelde açıklamaya çalışan kadın değilse sobelenen taraf olur. Açıklayabileceğini iddia edenlerin kesinlikle dinlenmesi taraftarıyım. Öyküdeki gibi bir sahne nasıl açıklanır, gerçekten merak ediyorum.
Teşekkür ederim. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Saygılar.
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Etkileyici. Roman kahramanın ruh hallerini çok iyi yansıtmışsınız.
İyi niyeti karşılıkısz kalmış...Hem işinde hem karısından tarafından şansız giden yaşamı...
Çok düzel bir dille yazılmış bir öykü. Tebirkler, sevgilerimle...
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Öykü sonunda gelen tokatlarınızdan bahsetmiştim ya onları özlemişiz ve siz de bu özlemi giderdiniz sahiden.
Öykünün ana fikri neydi diye düşünüyorum şimdi. Adam işte de aşkta da kaybetti mi adam sadık kadın haindi mi ama adam işine sadıktı eşine sadakati öyküde yer bulmamıştı. Belki de öykünün iki parçasını adamın sığınağı olan yüklükte birleştirmek istediniz.
Her zamanki gibi dil kullanımınız çok temiz ve hatasız.
Elinize sağlık.