- 978 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Gülünce Rüzgâr Dinlerdi Kahkahanı
Biz ki, ay düşmeyen nice gecelerin korkularına atlarımızı koşumlamadık mı?
Yumuşak gövdemizle, gülüşlerimizle paramparça etmedik mi sevgisiz bedenleri
En bilinmez yaratıkları, en koyu karanlıkları yenmedik mi kutsal sevgimizle
Gövdemizi paralayan, içimizi harabeye çeviren bir sevdadan zaferle çıkmadık mı?
En koyu yalnızlıklara yıldız kümeleri ekip, mor gülüşlü zebanileri yüreğimizle yenmedik mi?
Dalgaların gizemli hiddetinde sonsuzluğun ıslığını söylerdi denizler. Kızgındı güneş, asiydi mavi ve tutkulu bir yürekti sana sevdam, seni özlerken. Korku utangaç, deniz korkaktı ve maviydi yüreğin. Sevdam hasreti kundaklıyordu, sen sözcüklerimi emzirirken. Güldü dudakların ve esmerdi yüreğin birbirimizin yollarını gözlerken. Gece deniz olur, biz denizleri geçerdik yüreğimizdeki isli fenerlerle.
Özlemimin senli yokluklarında dilimde aynı şarkılar söylenirken, sen sessizliğin yankılarını gönderirsin ülkeme. Bir çığlıkla çığ olurum beyaz karlarında, çiçekli bir yol olurum kırlarında ve seni düşündükçe özlem, özledikçe yoluna gözlem, gözledikçe de yazılmamış dizeler olurum kutsal yüreğinde. Özlemimin beş para etmediği sorgu saatlerinde usunun sabrı dayayamaz göletlerinin kapaklarını ve açarsın bensizliğin umutsuz çarşaflarını uykulara. Ben yalnız saatlerin dallarını ararım gönlümün sevdayı arayan çarşılarında. Gecem gecenin sarmaşıklarına, ellerim okşamalarına, gözlerim yangın bakışlarına tutulur yorgun ve umarsız düşüncelerle.
Parça parça bir yürekle, çığlık çığlık hatıralarla ve halaylarla çıktığım bir şölenin tam orta yerindeyim şimdi. Rüzgârını aradığım tüm yol üstü meyhanelerinde ne ismin kalmış, ne de kokun. Unutulan şarkıları çalmıyor şimdi radyolar. Çınar heybetimin çile esişlerinde beni yiyip bitiren zamanın kemirgen dürtüleriyle bitmeyen ümitlerin türküsünü söylüyorum birlikte.
Gideceksin sen de bir gün. Ben dilimdeki ‘Güller ve Dudaklar’ şarkısını tekrarlarken yürüyüp geçeceksin ömrümün sahilinden şen kahkahalarınla. Kazandığım onca zaman ve onca dostlukla baş başa bırakacaksın beni ömrümün koltuklarında. Kim bilir, garip bir kıyım kaplayacak göğsümün kayalarını. Sana kırılı dümenimin direnç asılışlarına aldırmayacak, gonca bir gül gibi açmadan düşeceksin toprağıma.
Şu kafesini paralayan ozan yüreğimin az ve uz gidişlerinde bir masal kahramanı gibi gizli gizli ağlayışları bile senden öğrendim ben. Bu sevdanın peşindeki tüm avcılardan kaçarak sıktım parmaklarını sevdanın. Bir gül gibi koklamayı, bir menekşe gibi saklamayı öğrendim seni. En geçimsiz kuşlardan, en yırtıcı kartallardan adını öğrendim. Coşkularınla arkadaş, gelgitlerinle dost oldum ve yüzündeki ışıklarla güneşe yürüdüm.
Uzunca bir fırtına ardından şimdi ben sedef bir çadırda göklerinden beklediğim çağrıyla, gözlerinden dilediğim ağrıyla ömrümün son demli çayını içiyorum. Gökyüzümdeki pembe bulutlarda, yüreğimdeki mavi denizlerde ve ömrümdeki tüm kırlarda bir başınayım. Gövdemi bıraktığım yıldız düşlerinden çekip kopardım sonunda. İçimde onlarca aziz, onlarca bedevi dolaşıyor ve tutkun sevdalar artık canımı acıtıyor.
İstersen bir avuç su gibi dol yine ömrüme. Surlarımı parçalayan gülle ol yine gülüşlerinle. Sarı sularımı değiştir deniz yüreğinle. Kaç yüz yıl geçerse geçsin seni düşüneyim, senin rüzgârın essin çöllerimde. Hışmınla, çilenle ve ezinçlerinle sonsuzluğu arayan bir çığlık olayım seninle şiirlerimde. Biz en yüce dağların türküsü, ilençli bir sevdanın son sözü, kar altından fışkıran bir kardelen büyüsü ve bahçıvan sevinci oluruz yine gövdemizin kutsal sarılışlarıyla.
Biz ki, ay düşmeyen nice gecelerin korkularına atlarımızı koşumlamadık mı? .Yumuşak gövdemizle, gülüşlerimizle paramparça etmedik mi sevgisiz bedenleri. En bilinmez yaratıkları, en koyu karanlıkları yenmedik mi kutsal sevgimizle. Gövdemizi paralayan, içimizi harabeye çeviren bir sevdadan zaferle çıkmadık mı? .En koyu yalnızlıklara yıldız kümeleri ekip, mor gülüşlü zebanileri yüreğimizle yenmedik mi?
Gülmeleri unuttuğumuz, sevmelere küstüğümüz ayrı duruşlarda güç geliyor bana şimdi kuzey yellerin. Gözlerim fersiz, güllerim goncasız, ellerim sevisiz kaldı buralarda. Ellerim güllerine hasret, dudaklarım öpmelerin olmadan geçiriyor cinnet. Dağlarım susuz, ırmaklarım yurtsuz, sevinçlerim ruhsuz, sensiz vuruldum yatağımda ansız.
Kızdırdım işte yüreğini. Çıyanlara, akreplere ve kuzgunlara parçalat şu bedenimi. Darmadağın et beni sensizliğinle. Yüz verme dokunuşlarıma, yüz çevir örümcek yalnızlıklarıma. Sök çiçeklerini içimden, al mevsimlerini geri benden. Sal atlarını ağılımdan, karart ayımı gökyüzünden, bıçaklarla doğra bedenimi hiddetinden, yak beni, savur küllerimi göklerinden. Bir baykuş çığlığı ol ormanlarımda, çakal sürülerini sal üzerime ve parçala beni yokluğunun en yabanıl acılarıyla. Martıların çekilsin denizlerimden, suların eksilsin nehirlerimden, savrulsun yaprakların mazimin bahçelerinden.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Kutlarim Selahattin hocam ..
Sevda dolu yüreğin ASKI'İN naksiydi ..
Duygu ve anlam ask'ca yürekleri titreten harika bır YAZI ...
Gideceksin sende bır gün .Ben dilimdeki "guller ve dudaklar"şarkısını tekrarlarken yürüyüp gececeksin ömrümün sahilinden şen kahkahalarinla..
Bu bölümde huzun var..
Yazınızı dönüp dönüp okudum muhteşem ...
Tebrik ederim Selahattin hocam ... Etkileyici söylemlerdi ..
Yurek sevgimle.. JANET .. Şen ve esen KALIN ..