- 1530 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
UMUT MEVSİMİ
Kurak ve bereketsiz bir hasat mevsiminin fakirliğinde ki çiftçilerin umutsuz bezginliğinde konuşan iki balıkçıydı, kahvehanede oturanlar...
Onlarda önceki balık mevsiminin bereketsizliğinde yaşadıkları sefalet dolu zor günlerini, çaylarını yudumlarken uzun uzun konuştular.
Karar vermişlerdi, mevsimin ilk balık seferine bu gece yarısı çıkacaklardı. Önce Umur Kaptan uyanacak, sonra da Selim Reisi geçerken alacaktı. İçtikleri çayları yine deftere yazdırıp kahvehaneden çıktılar.
Geçen mevsimin bereketsizliği, birçok balıkçı gibi, bu iki balıkçıyı da dünya kadar borca sokmuş, sıkıntılı günler yaşatmıştı. Yetmez gibi, teknelerinin de birçok çürümüş tahtasının değiştirilmeye ve boyaya ihtiyacı vardı. Ama hangi parayla!..
Diğerine göre Selim Reis’in evi daha yakındı. Ağızlarında ki sigarayı aynı anda, derince içlerine çekmenin bahanesine sığınarak, yol çatağında birbirlerine başlarıyla selam verip konuşmadan ayrıldılar. Umur Kaptan iskeleden yana yürümeye devam ederek, birçok yeri boyasız, boyalı yerleri de, pul pul kabuk atmış teknesinin yanı başına gelince durdu. Yeni ıslanmaya başlamış kâğıttan kayıkların hantal ağırlığında sallanıp duran teknesine baktı. Sigarasını dişlerinin arasında sıkarken, teknesine, “sık dişini bee teknem! Hele bu mevsimi bi atlatalım, gör bak, seni taze gelin gibi süsleyip püslemez miyim, ne eksiğin varsa yapmaz mıyım? Yeterki bu mevsim yolda bırakma beni!..” dedi. Tekne küçük bir dalganın etkisiyle, edalı ve nazlı, sağa sola salındı. Reis bunu cevap saydı, gülümsedi ve sonrada yürüdü.
Umutları, sıkıntıları ve endişelerinin heyecanında yatakta kıvranıp durdu. Uyuyamayacağını anlayınca kalkıp giyindi; boğazlı kazağı, ütüsüz pantolonu, uzun yağmurluğu, çizmeleri ve armalı kasketi...
Kulübesinden çıktığında, sanki yıldızlar daha parlak görünsünler diye, gece zifir karanlıkta. İyi ki başı dik bir adamdı, yürürken dik başıyla gökyüzündeki yıldızların seyrine daldı. Selim Reis’in selamıyla irkildi! O da uyuyamamış, erkenden çıkmıştı. “Sende mi uyuyamadın?” diye sordu. ” Uyku tutmadı.” dedi Selim Reis, ”Özlemişim denizi. Erkenden çıkalım istedim.”
Selim Reis’in de teknesi oldukça bakımsızdı. Ama onda hiç endişe yoktu. Aksine heyecanlı ve neşeliydi. Birbirlerine bereketli nasipler dileyerek teknelerine atlayıp, motorları çalıştırdılar. “Vira bismillah...”
“Bu sene koca koca balıklar olsun diye,
Geçen yıldan düşleri ekmişlerdi denize.
Ağları, yeşermiş umutlarla dolsun diye.”
İki tekne, giden değil de sanki kalan, uzaklara giden limana mendil sallarcasına, arkalarında beyaz köpüklü izler bırakarak denize açıldılar.
Selim Reis’in teknesinden salladığı fenerin işaretiyle, Umur Kaptan motorunu durdurup çapasını denize attı. Burada avlanacaklardı. Önceden tamir edip, özenle sardığı ağını heyecanla denize salmaya başladı. Heyecanlarında umutlarının ağlarlarını doldurmaları vardı.
Gökyüzünü siyah bulutlar kaplamış, yıldızlar kaybolmuştu. Gitgide artan dalgaların farkına, şimşek çakmasını takip eden gök gürlemesiyle varmışlardı. Selim Reis’e bağırdı, sesini duyuramadı. Kabaran denizde bir o yana, bir bu yana yatıp kalkan teknede ayakta zor duruyordu. Dalgaların boyu gittikçe yükselerek tekneyi doldurmaya başlamıştı. Teknesine, “sık dişini, dayan !.. Ne fırtınalar atlattık, buna mı dayanamayacağız. Ha gayret!..” diye bağırdı, Umur Kaptan.
Yüreğinden bir parça kopmuştu, teknesinden bir parçanın koptuğu anda. Tekne, su alan tarafa doğru eğilmiş, içerisi suyla dolmaya başlamıştı. Bir ara selim Reis’i görür gibi oldu, can havliyle teknesinden kovayla su boşaltıyordu, sonra gözden kayboldu. Hemen su kovasına koştu, sonra vazgeçti, ” boşaltmayla biter mi.” dedi, ve ani bir hareketle, yama için sakladığı tahta parçalarını, çivi kutusunu ve dağıttığı takım kutusundan keserini aldı. Teknenin su ile dolmasını umursamadan açılan gediği kapatmaya başladı. Her çaktığı çivi yaşama atılan birer perçin misali, yüreğinin var gücüyle keserini sallıyordu.
Sabah fırtına dinmiş, deniz hiçbir şey olmamışçasına sakinleşmişti. İki balıkçıyı aramak için denize açılan balıkçılar, öğlene doğru yan yatmış teknesini bulduklarında Umur kaptan hâlâ baygındı. Kıyıya çıktıklarında; kaptanın o telâş da çekmeyi unuttuğu ağını doldurmuş binlerce balığı boşaltılar. Yorgunluktan tüm umudu ve gücü tükenen Selim Reis’in iki gün sonra kıyıya vuran cesedini bulduklarında kovanın kırık kulpu hâlâ elindeydi...
“Umudunuz, gücünüz ve yaşama sevinciniz hep var olsun efendim. Saygılarımla...”