- 1063 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Gülçiçek...(2)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Uzaktan gelen aracı gören yaylacılar oba girişinde toplanmışlardı. Hepsinin yüz ifadelerinde bir donukluk, davranışlarında ise bir ağırlık vardı. Oysa, bu yayla insanlarının yüzleri her zaman güleç, muhabbetleri ise hep neşeli ve hareketli olurdu. Bu kez, hepsi bir matem havasında ve suskundular.
Jeep kalabalığın yanında aniden duruverdi. Araçtan önce savcı, sonra katip ve doktor indiler.
Savcı kalabalığın en önünde duran adama;
-Muhtar kim?
diye sordu.
Kalabalığın içerisinden altmış yaşlarında, yayla güneşi ile yüz derisi kızarmış ve kararmış bir adam, iki üç adım atarak öne çıktı. Savcıya doğru elini uzatarak;
- Benim sayın savcım. Hoş geldiniz.
dedi .
Savcı;
-Pek hoş bulmadık muhtar!. Bu ne iştir?
derken, muhtar olduğunu söyleyen adama doğru elini uzatarak öylesine tokalaştı.
Muhtar ve diğerleri, doktor ve katibi de selamladılar.Hoş geldiniz ve hoş bulduk sözcükleri, ardı ardına tekrarlandıkça anlamlarını yitirmeye başlamıştı.
Savcı;
-Olay mahalli neresi dir muhtar?
-Bir şeyler yeseniz?
diye cevap verdi muhtar.
Savcı;
-Sağ olasın muhtar, biz tokuz. Sen bizi olayın olduğu yere götür.
Muhtar;
- Şu ileride ki ev savcı bey.
Hep birlikte muhtarın gösterdiği eve doğru yürümeye başladılar...
Yaklaşık yirmi, yirmi beş metre ötedeki evin kapısında iki jandarma nöbet tutmaktaydı.
Muhtar ve ahali, eve beş altı adım kala oldukları yerde duraksadılar. Savcı, doktor ve katip eve doğru ilerlediler. Katibin sol bacağı diğerinden kısa olduğu için topallıyor, elindeki ağır ve bir o kadar eski daktiloyu zorlukla taşıyordu.
Kapıda jandarma baş çavuşu belirdi.
Hep birlikte iki odalı ahşap evin açık kapısından içeriye girdiler.
- Hoş geldiniz efendim.
- Hoş bulduk komutan, ne olmuş burada?
- Efendim, silahla vurulma vakası.
-Kim vurmuş;
- Vuran, maktülün iki üç yıl önce bir kazada ölen amca oğlunun eşi imiş.
-Nerede şimdi?
- Olaydan sonra kaçmış efendim.
- Kim görmüş?
-Gülçiçek Kara’nın yani zanlının kayınvaldesi. Olay anında oda evdeymiş.Her şeyi anlattı. Olay dün akşam saat altı gibi meydana gelmiş. Muhtar, aşağıdaki orman şantiyesinden bize telefonla saat yedi gibi haber verdi. Dün, saat on bir gibi olay yerine geldik. Bir kaç köylüyü ve nineyi karakola gönderdik efendim. Biz de dün geceden beri buradayız.
- Ya silah?
- Silahı da almışlar efendim. Sanırım vuran kadın aldı.
-Ceset?
- İçerideki odada efendim.
Hep birlikte yan odaya geçtiler.
Yerde yüz üstü, boynu geriye doğru dönük, gözleri yarım açık, kırk, kırk beş yaşlarında bir adam cansız yatmaktaydı.
Boş kovanların üçü kapı girişinde, biri pencerenin önündeki beyaz örtülü somyanın üzerinde, diğerleri de odanın sağına soluna saçılmış bir şekilde duruyordu.Bulunan yedi boş kovanın etrafları renkli tebeşirle çizilmişti.
- Gel doktor, şu işi bitirip karanlık basmadan geri dönelim, karanlıkta o yol gidilmez vallahi!.
Katip Durmuş, yıllardır bu işleri yapmış olmanın tecrübesi ile, yan odadan getirdiği küçük masaya daktilosunu koymuş, kağıdını takmış, kendi boyuna göre yüksekçe bir sandalyeye oturmuş, savcının talimatını bekliyordu.
-Hazır mısın Durmuş?
-Ben hazırım sayın savcım.
Savcı;
- Çıkartın elbiselerini.
derken, Baş çavuşun gözlerinin içine bakıyordu.
Baş çavuş, dişarıdaki jandarmalara doğru seslendi;
-Oğlum gelin bakalım buraya.
İki asker hızla içeriye girerek hazır olda durdular.
-Çıkartın oğlum adamın elbiselerini.
Askerler, G3 Tüfeklerini ahşap duvara dayadıktan sonra cesedin üzerindeki kıyafetleri tek tek çıkarmaya başladılar...
d.e.
YORUMLAR
ahad karacan
ahad karacan
Nasıl kaçırdım ben bu bölümü. Daha doğrusu geç okudum...Fakat iyi ki seçkiler var.
Ahad Bey, siz son derece profesyonel bir yazarsınız. Dolayısıyla sizi okumak daha farklı.
Tebrikler.
Saygılar.