- 2112 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
ANNE
Bir kaç gün sonra kızına getirilip atıldığında yine altını ıslatıyordu.
Gelini Sevda kaynanasının eli ayağı tutarken iki çocuğunu büyüttürmüş tabiri caizse çocuklarına dadılık yaptırmıştı.
Meryem ana ah el bakıncı tutanaksız Meryem Ana.
’Benimde bir güvencem olsaydı’ derdi bazen kızına, ’Böyle olurmuydum hiç’.
’Babanızdan bir emekli kalsaydı hiç değilse’.
’Sokaklarda boza satmayla emekli olunurmu ki ? koydu gitti beni bir başıma’.
’Hiç düşünülmezdi onun duyguları, kimsenin aklına bile gelmezdi.
Sevdanın dik sesi ’Banu ağlıyor altını al anne’, ’Berkenin ateşi var biraz şurup içir’.
Kızı da her gezmeye geldiğinde ne yapar yapar altı üstü ufacık bir tarlanın hesabını sorardı laf arasında.
’Onu da abime yedirdin, ah ana ah’ diye.
Kendine ait başını sokacak evi dahi olmayan zavallıya hâlâ kin duyar dı izansız..
Kaç kere o arsayı babanızın hastalığına harcadıydım dese de inanmaz ikide bir arsa mevzusu açardı..
Yıllar geçti hep olduğu gibi. Devran döndü iyice yaşlandı Meryem Ana’da.
Onun da çevik, zinde, dik ve fit vücutlu bir filiz olduğu zaman sayfalarının arasında kaybolup gitti herkes gibi.
Artık oda Meryem nine, Meryem babaanne oldu şu bu o onlar gibi.
Sevdanın iki çocuğuda büyüdü, onlarda anneleri gibi gezmeye, doğaya, fitnısa aşık adam gördüğünü işler ya, (Armut dibine düşmüş)tü haliyle.
Meryem ana evde atıl gibi durdu bir kaç yıl, onlar gezer fink atarken, altını ıslatmaya başlamamışken daha doğrusu.
Bir tabak yemek ne ki? onca çocuklarımızı büyüttü diye utandılar sokağa atmaya ihtiyarı.
Emektar bir at bile ahırında bırakılır sokağa atılmazdı ya ona binaen.
Yani canım geçmiş yıllar hatırına.
Oda öylece bir köşede oturdu sessiz sedasız..
Olacak oldu bir gece altını ıslatınca roller değişiverdi hemen.
Oğlu sabah işe giderken şişmiş gözlerle yatağının ucunda kravatını düzeltirken bir yandan ’Gece altına mı kaçırdın anne’?
Utandı ayıp saydı kır düşmüş saçlarının kenarı iğreti örttüğü tülbentinden görünürken, evet demeye.
Masumluk çökmüştü yaşlı yüzüne.
Oysa ona o kadar uzak gelmiyordu yarım asır öncesi. Sanki daha dün gibi.
İnsan için yaşanan yıllar bir kaç acı ve neşeden başka hayali cihan değecek pek şey bırakmaz ki.
Oğlu dört yaşındaydı sanki dün gibi. Her gün biraz daha sinir hücreleri yiten beyninde diri kalan tek tük anılarından biri.
Oysa Şinasi dört yaşına kadar altını ıslatmış, annesi bir kez bile ’Şinasi oğlum niye altına kaçırıyorsun diye azarlamamıştı değil ki tokat.
Birde altını temizlerken inadına yumuk ayaklarını öperdi ’Şinasim’ diye.
Şimdi o annesinin karşısına geçmiş tek bir gecenin sorgusunu soruyordu.
’Senin yüzünden Sevda’yla gecenin birine kadar kavga ettik, altını bir daha ıslatma olurmu..!
Tek kaşı kalkık annesine garip bir nazarla bakıp sonrada işe gitmek için odadan çıkarken.
O gece ve ondan sonrası geceler hep tutamamış, altına kaçırmıştı.
Şimdi bu gün, bu sonbahar sabahı, kızının evine atılıyordu. Büyüttüğü torunları ve gelini onu istemiyorlardı artık.
Zaten her gün hakaret, her gün kavga.
’Ahhhh bir güvence bıraksaydı kocam bana’ diye inledi ’Paramla adam tutar kendime baktırırdım.
Bir taksiye ite kaka seksen beş yaşındaki kadını karı koca bindirirlerken son kez yıllarca yaşadığı oğlunun evine baktı buğulu camdan.
Onlar taksiciye gideceği yeri tarif ederlerken o dalgın bir o kadarda şaşkın ve yorgun.
Almışlardı anne ahını yine birileri, karısı için annesini bir kalemde silen bugünün genç, yarının yaşlısı olmaya namzet dünyaya kazık çaktığını sanan dirayetsiz birileri.
İhtiyar kadın taksinin camından dışarıyı seyrederken, yağmurda bir yandan yağıyor, insanlar sağa, sola, caddelerde hızlı, hızlı, yürüyorlardı.
Çok geçmemişti ki Kasım Paşanın arka sokaklarında iki katlı bir evin önünde durdu taksici.
Zahir haber verilmişti kızına ona devredilmişti şimdi zavalllı ihtiyar..
Kızının şiş gözleri, gözüne doğru karışık saçları eşliğinde, sevimsiz yüz ifadesi karşıladı onu sabah, sabah.
Annesini taksiden indirirken ’Arsayı abime zıkkımlandır dın, şimdi de başımıza dert oldun’ diyordu.
Ağzını açtı ince mor bir çizgi halini almış dudakları kımıldadı, fakat artık konuşacak mecali yoktu ki.
O gece sabaha kadar ölmek için Allah’a dua etti.
Ertesi sabah odasına sobayı yakmaya gelen kızı buz gibi bir cesetle karşılaştı.
Gün yavaş, yavaş, ağarıyordu ama Meryem Anne yoktu artık dünyada.
Gerek kalmamıştı altının alınmasına artık.
Yazıkki hevesi kursağında kalmıştı kadının.
Oysa neler biriktirmişti içinde zavallı ihtiyar anacığına. Bir lokma ekmek verecekti binbir mihnet ve hiç bitmeyen dört dönümlük arsa muhabbeti.
Ama Allah hevesini kursağında bırakmış ve o hiç bir zaman anlaşılamamış fedakar ihtiyar anneyi yanına almıştı.
Belki onlara inat orada Meryem Anne’ye ev değil saray yavrusu verecekti kimbilir..
RABİABELGİN
YORUMLAR
konu olarak o kadar anlamlı bir varlığı seçmişiniz ki ne söylesem az kalır.bende anne deyince tek şey aklıma gelir cennet
Belgin Sönmez
Masada yazmayı sevmiyorum yere sol kolumun üzerine dayanıp bilgisayarda yazmaktan kolumun işi bitik. Dirsek derseniz kurudu çatladı acıyor.
Eskiden söylenen her söz ne güzel ve doğruymuş bakarmısınız.
(AH AH YILLARCA OKUYUP YAZARAK DİRSEK ÇÜRÜTTÜM) ne doğru bir söz yaşayarak öğrenmek daha da etkili oluyor inanın.:(
Çok anlamlı ve güzel bir yazıydı.Eli öpülesi anneler bir odalı evde beş çocuğa,kaynanaya,kaynataya bakar,büyütür ama çocuğunun beş odalı evinde kalacak yer bulamaz.Anne seksen yaşında da olsa hasta,özürlü çocuğuna mis gibi bakarken anne evvlada yük geliyor.Duyarsız yüreklere bir mesaj olmuş yazınız.Annenin iç dünyasını çok başarılı anlatmışsızı,akıcı,duyarlı vir uslubunuz var.Elinize,yüreğinize sağlık.
Belgin Sönmez
Bir kaç gün sonra kızına getirilip atıldığında yine altını ıslatıyordu.
Gelini Sevda kaynanasının eli ayağı tutarken iki çocuğunu büyüttürmüş tabiri caizse çocuklarına dadılık yaptırmıştı.
Meryem ana ah el bakıncı tutanaksız Meryem Ana.
’Benimde bir güvencem olsaydı’ derdi bazen kızına, ’Böyle olurmuydum hiç’.
’Babanızdan bir emekli kalsaydı hiç değilse’.
rabia hanım bu güzel duygularla yazılmış öykünüzü kutlarım.
selam ve saygılar.