- 682 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
O YANA MI, BU YANA MI DURSAM? ardahan öyküleri 260
Az bu yana gerneşti. Adam elinde çay bardağı olduğu halde dirseğini peşhuna dayadı.
Gece karanlığı ilerliyordu, it havlamaları başladı. İt sesi lanetlik cinstendi.
Hanehalkı hepsi sekideydi. Sekiye yalınayak çıkmıştılar. Gurukbasan gibi toplaşmıştı ve düzülmüştüler. Peşhun akşam yemeğinden beri burdaydı; Gaç- guç yemiştiler.
Lanet olsun! İtler havlıyordu. Kara it, başladı havlamaya karnı ağrıyıncaya dek havlayacaktı. Çünkü huyuydu. Adam peşhunda ki dirseğini böğrüne çekti boşta kalan kolunu oğluna uzattı.
Datto, babası su istedi zandı. Sekiden atlayarak indi. Kara cızlaveti ayağına elini bulaştırmadan geçirdi. Ayakbaşparmağını, çay kaşığı çevirirsin onun gibi o yan- bu yan, ele- bele ederek kara lastiği ayağına taktı.
Aşhana’ya zu gitti, aşhana ve seki arası takribi: On metreydi.
Zemin topraktı, pikkal taşlar vardı. Taşlar yere döşenmemişti. Topraktan göğermiş saltık taşlardı bunlar.
Mürtez dayı, o pikkalleri sökmemişti. Sekide gerneşip o yana, bu yana deberen adam: Mürtez dayı.
Datto elinde gümüş maşrapa su getirdi. Babası Mürtez efendiye vermek farzıyla peşhuna küt diye indirdi. Mürtez efendi çay bardağından elçekti. Maşrapayı ağzına götürdü. Gurt gurt, ses çıkartarak suyu içti. Dilinde, damağında buz kristalleri sorarak içti. Gaç- guç içini yandırmıştı.
Datto sekinin kara yer yakınına oturmadı. Husüsi yaptı bunu. Hasır cecimlerin sarılı olduğu ahır duvarına siper oldu. Bir kerre Kertene köyden halası kızı Zencefil gelmişti müsafirliğe.
O, buna:
- Sekinin altta CİN var Datto, cin var ayakların kapar diye korkutmuştu!
Datto tiksinmiş ve huylanmıştı. Ayaklarını altına alırdı. Ürpermesine göre ayaklarını kesip koynuna koyacaktı; ayaklarını cin çarpmasın diye.
Mürtez dayı peşhunda kızı Destegül’ün kitabını kurcalıyordu. O ara gözü bir resme ilişti resmin altında ’soldan sağa’ bakınız ibaresi vardı.
Resme soldan sağa bakınızı Mürtez dayı anlayamadı. Kendine göre mi soldan sağa bakacaktı.
Resme göre mi soldan sağa bakacaktı. Kıza sorsa olmazdı. Oğluna soramazdı: datto sağırdı- dilsizdi. Sayfanın numarasını alayım: sabah Şikko’ya sorarım dedi kendi kendine.
Sayfaya bir mi baktı iki mi baktı birşeye ç’aramadı. Roma rakamıyla yazılmıştı.
Dudu hala kara yere gözü yol çekiyordu. Misafir gelecek diye düşündü.
Kara yer aşhanaya , ahıra ve mereğe duvarla ayrılmıştı. Kapkaranlıktı... sekini başa astıkları lamba bir peşhunu ve hanehalkını aydınlatıyordu.
Karaya kalan yer, karalara bürünmüştü.
Kara yer’e Mürtez dayı da göz dikmişti.
" Süryeli Sırrı altın bulmuş diyerler.
A bu pikkalleri eşecem. Talihim varsa bir kazan altın çıkar. Altın çıkarsa: götürür İstanbul’da satarım anasını satem! Emo bulmuş kazanla; kazan da nal doluymuş. Öge: Emo sögmüş.
Demiş: Anasını avradını... bizde ki bu şansa ola!
Millet altun buler. Ben kazan buldum. Hele gör kazan nal doliii! Maksut emiye danışmış, nal kazanı çıkarttım, neydim diye. O da Süryeli Sırrı’ya ver getsin demiş.
Getmiş Süryeliye :
_ Emi, nal kazanı çıkarttım. Nal var. Nal aler misin? demiş.
Süryeli itoğlit adam. Ayıkmış o dakka. He demiş alerem niye almeyemki?
Beraber eve gelmişler nalı ki Süryeli görmüş. Parayı vermiş, almış. Emo efendican, Emo efendi demiş: öküz arabanı koşta dükene nalları götürek. demiş.
Emo koşmuş... nal kazanı dişeri çıkarmışlar. Arabaya koymuşlar, nasıl ki parlamış altun nallar, heme Süryeli götünü kazana kapatmış:
- De! Sür öküzü Emocan demiş. Emo öküzün önde gitmiş...."
Bugün Ardahanda, kahvede söylenen sözler kulağında çınlıyordu.
Gözü altın diye yerdeki pikkallere ilişip oradan ayrılmıyordu!...
yalçıner yılmaz
12-02-2012
ardahan