- 5343 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KOCAKARI DÜNYA
Sular hep aktı geçti
Kurudu vakti geçti
Nice han nice sultan
Tahtı bıraktı geçti
Dünya bir penceredir
Her gelen baktı geçti
Yunus Emre
Sanat adamları ve şairlerin dünya kavramına bakış açıları nedense hep dikkatimi çekmiştir. Dünya; hiçbir sanat adamının ve şairin kalbinde pek yer edinebilmiş değildir. Belki de bu durum; bir iç merhale, iç kapasite ve kalite işidir. Dünya kelimesi Arapça kökenli bir kelime olup deniyyet kelimesinden pekiştirme yapılarak oluşturulmuştur ve anlamı da en alçak demektir. Belki de bu anlam, insanın cennetten kovulmasıyla yakından ilgilidir. Türkçede kullandığımız adam (insan) kelimesi Hz Âdem kelimesinden dilimize uyarlanmıştır. İnsanın (Âdem) cennetten cezalandırılmış olarak dünyaya sürgün edilmesi, insanın yaşam alanı olan dünya ile ilişkilerinin uyuşmazlık göstermesine sebep olmuştur. Bu açıdan bakılınca dünya aşağılanma, alçalma, irtifa kaybetme demektir.
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin yontuların dışında
Sana geldim
Ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim
Affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli.
Diyen şair Sezai Karakoç, durumu oldukça güzel ve kapsamlı bir şekilde özetleyivermiştir.
Dünya; af dileme, özür dileme, pişmanlık ve kahrolma mekanı… Ezelden uzanıp da ebede giden yolculukta her gelen yolcunun bakmak zorunda olduğu penceredir. Pencerenin her yolcu için ne kadar süre açık kalacağı bilgimiz dahilinde değil. Her yolcunun dünyası pencereden bakabildiği kadardır. Biz buna bir anlamda “ömür” diyoruz. Dünyaya bağımlılığımız ve duyarsızlığımız kaliteli olmanın önemli bir şifresi. Faniyi atıp bakileşmek ve dünya yerlisi olmamak üst insanın başta gelen vasfı. Dünyada olup dünya ötesini ve aşkın olanı yaşamak çok gözde bir kabiliyet. Bu kabiliyeti geniş zamanda sergileyebilmek kaybedilen irtifanın yeniden kazanılması demektir. Nice kral ve kraliçeyi, nice yiğitleri, kahramanları, rasülleri, nebileri, Süleymanları kendinden öteleyen dünya, elbet bizi de kendi evindeki misafirliğimize son verecektir. Güzel olan ise misafirlikten kovulmadan kendi kararımızla misafirlikten ayrılmaktır. Asıl ve büyük görev, misafirin haddini bilmesi, oyunu kuralına göre oynaması ve misafirken ev sahibi gibi davranmamasıdır. Kuralı bozan insanlık, dünyayı curcuna arenasına çevirecek ve bozgunlardan olacaktır. Yaptığı oyunbozanlıkla kendini lekeleyen insan aynı zamanda dünyalaşmıştır. Dünyalık olanınsa ahirette dünyası yoktur. İnsan, emre muhalif tavrı ve yaşamıyla sevgilinin gözünden düşmekte ve iki dünyayı da kendine dar etmektedir. Dünyaları kendine dar eden “kayıp insan” ruhsal bunalım ve daralımla güzel ve gülsel olanı terk edip iflah ve ihya olmaz bir inatla kendini zehirlemekte ve adeta harakiri yapmaktadır.
Dünya; mat, soğuk, asık suratlı, korkutucu, tedirgin edici, yanıltıcı, aldatıcı, büyüleyici, kandırıcı bir kocakarı, bir çirkin cadı. Özellikle kendine gönül vermeyenlerin peşine düşen bu kocakarı sihirli sözleri ve büyüleyici kelimesiyle avını avlamakta ve sonra da çapkın bir kız gibi oynak işvelerle ve kandırıcı cilveleriyle ne kendine yar ne de başkasına yar olmaktadır. Çok yönlü aşk oyunu oynayan yosma misali her peşine düşeni kendine kurban seçmekte ve yakmaktadır. Kocakarı sevdasıyla avunan aldatılmış insanlık, eline verilmiş aşk oyuncağı ile akıl baliğ olmamış-olamamış bir çocuk gibi oyuncağı ile avunup durmaktadır. Oyuncak bozulunca çocukların pişmanlığı ve ağlaması pek fayda etmeyecektir. Esas vazife, asil aşk için oyundan vazgeçebilmektir.
Karanlık oluşu, ürpertmesi ve korkunçluğuyla dünya bir tüneldir. Ezel-ebed raylarını birbirine bağlayan bu tünel, başlangıçlı ve sonlu olmasıyla geçiciliğini ispat eder. Sahibi ve emanetçisi olduğu evi varken gidip de başkalarını evinde kiralık kalan insan bu seçimi ve tercihi ile ahmaklaşmış olur. Akıllılık, dünya diye adlandırdığımız tünele takılı kalmamak, karanlık tünelin ucundaki ışığı fark edebilmek bugünden yarını görebilmektir. Dünyayı ve güzelliği tünelden ibaret sayan ahmak insan tünel dışından temiz hava ve oksijen almadıkça bunalmaktadır. Bu bunalım ve insanın kendini tünele hapsetmesi, ruhsal özgürlüğü yok etmekte ve insan bu sebepten mutlu, huzurlu, bahtiyar olamamaktadır. Tünel deliklerinden içeri sızan ışıkları görebilmek insanın yegane kazancıdır.
Tünelin karanlığından, sıkıcılığından ve bunaltıcılığından zaman zaman şikayette bulunan insanoğlu, bir ışık görme ümidiyle gözünü dört açmak yerine boş vermişliği, umursamazlığı tercih ederek adeta tünelin içinde karanlığa karanlık katmak için gözünü kapamaktadır. Karanlık tünelde göz kapayarak dünyaları kendine zindan eden insan, ışığa ve aydınlığa sırt dönmekle ancak kendine zarar vermektedir. Üst ve bilge insan, akıllılık edip gözünü dört açarak tünelin öncesinde ve sonrasında var olan baki güzelliği terk etme, öksüz bırakma ahmaklığına düşmez.
Korkunç ve ürpertici dünyayı temelli, baki, esas vatan kabul edip tünelin içine yatırım yapma komikliğine düşmek akıllı adam işi değildir. Tünele yapılan ölü yatırımların kazançlı bir iş olmadığı tünel dışı dünya için para etmeyeceğini anlamak için kişinin hüsrana uğraması gerekmez. Tünel servetinin iticiliğine sabredip gözünü tünelin ucundaki ışığa diken dehası açık insan, yolculuğu tünelden ibaret saymaz, geçmişi (ezeli hayat, ruhlar alemi) ve geleceği ahiret hayatını göz ardı etmez ve ruhlar aleminde verdiği söze sadık kalarak yalancı hain ve dönek olamaz.
Dünya; gurbet mekanı, dert ve yokluk ülkesi… Kaç gün vazife yapılacağı bilinmeyen askerlik gibi. Dünya askerlik; tezkere almak gurbetin sona ermesi. Ölmek asıl memlekete kavuşmak… Seven ve sevilen dünya gurbetiyle birbirinden ayrı kalır ve bu ayrı kalış, beraberinde özlemi, hasreti getirir. Ayrı kalmışlığın vermiş olduğu ıstırapla vuslat güzel olmakta böylece de ölüm güzelleşmektedir. Ölümün güzelliğini ve inceliğini keşfedemeyen insan bir noktada kendini keşfetmekten geri kalmıştır.
Anneler, bebeklerini dünyaya getirdiğinde büyük bir sevinç ve tarif edilmez bir mutluluk yaşarken bebek, belki de dünyanın alçalım ve aşağılanma olduğunun bilinciyle ağlamakta ve çığlıklar atmaktadır. Bu çığlık sevgiliden kopuşun, ayrı kalışın, firakın acı sesleridir. İnsan çocuksal güzelliğiyle kalabildikçe ama çocuklaşmadıkça temiz kalacaktır ve temizlenmek için yanmak zorunda kalmayacaktır. Esas sıkıntı, insanın dünya için oyuncak olmasıdır. Dünyayı aşıp aşkın olmak kabuğu kırıp özü bulmak ve dünyayı amaç kılmamak büyük olmanın ilk şartlarındandır. Dünya, oyuncağı insan olan bir çocuktur. Kontrol mekanizmasını bir veya birçok kez kaybeden insan, bir anda kendini dünyanın elinde oyuncak olarak bulacaktır. Oyuncaklaşmamak esaslı vazifemizdir. Dünya denen mız mız çocukla oyun oynamaya gelmez.
Danya kavramı; iticiliği, tiksindiriciliği, sevimsizliği, zulmetmesi ve geçici oaluşuyla birçok atasözümüze ve deyimlerimize konu olmuştur.
Fanist cihan der o vefanist
Baki heme ost cümle fanist
(Dünya fanidir ve onda asla vefa yoktur. Baki olan sadece Allah’tır ve onun dışında kalan her varmık fanidir.)
Bu dünya misali benzer murdar kediye
Karga murdara kondu hak dostu kaçtı
Y. Emre
Dünya bir gemi; akıl yelkeni, yönet kendini göreyim seni
Dünya bir yağlı kuyruktur, yiyebilene aşk olsun.
Vesaire, vesaire, vesaire…
Hayrullah GÜRDAĞ
KOCAKARI DÜNYA Yazısına Yorum Yap
"KOCAKARI DÜNYA" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.