MUTLULUK
Lise yıllarımdı. Küçük bir kasabadan İzmir’e taşınmıştık. Kamyon kasasında koyunumuz, badana tenekelerimiz, annemin çeyizinden kalan karaçul ve tüyü dökülmüş bir halımız vardı.
İki tahta divanı da unutmamam gerekir.
Kamyonun ön kısmına babamla oturmuştuk.
Eşyalardan çok umutlar yüklüydü koca kamyona. Heyecan mahzun bir genç kız gibi yanaklarını kızartmıştı.
Sevgili edebiyat öğretmenimi çok gerilerde bırakmıştım.ilk şiirim geldi aklıma. İlk şiirimi onun için yazmıştım.
Gül ki gülsün bağrımda açan güller,
Tebessümünle donansın mor sümbüller.
Doğada var mı eşine eşsiz bülbüller?
Gel, gel artık son anda ki çukurlaşsın gamzeler.
Kuş mu kanat çırpıyor dışarıda bu hışırtı ne?
Yüreğim kan ağlarken yüzümdeki tebessüm mü ne?
Satırlarını okurken dalmış gözlerim maziye,
Satırların mı sen, sen mi satırların söylesene.
Mutluluğa adım adım yaklaşmak o kadar kolay mı?
Güzellik, neş’e hoş da keder o kadar tuhaf mı?
Ben hiç gülmedim yaşantımda desem inan,
Kahkaha mutluluk, ızdırap güzellik, sensizlik yaşamak mı?
Nelerle karşılaşacaktım bilmiyordum. Anneme ’’Dikiş iğnesi var mı? Belki oralarda bulamayız.’’ dediğimi hatırlıyıorum.
Koca şehir. Hiç dikiş iğnesi olmaz mı? Çocukluk işte. Keşke sevgi var mı diye sorsa imişim.Anacığım sokağından çıkmamış, ne bilsindi ki.
Gideceğimiz yerde kimse yokmuş. Yıllar geçmeden anladım. İşin garibi geldiğimiz yerde de kimse yoktu. Para olmadığından satın alınamayan eşyalar bir yanda, Karşılığı bulunup satılamayan duygular bir tarafta. Ne yana dönsem acı.
Aradan 40 yıla yakın zaman geçti. Unutamadıklarımla ben biz bizeyiz.
*
,
.
YORUMLAR
Rüzgarı ve savurduğu her şeyi,ne güzel işliyorsunuz yazdıklarınıza.
cümleleriniz de hiç bir şey donuk değil.Her kelime hareket ediyormuş gibi geliyor bana..