- 492 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gitmesi gerekiyordu../..öyle çok sevmiştim ki
Bir cumartesi sabahıydı. Buluşmamıza iki saat vardı. Yataktan fırladığım gibi banyoya attım kendimi. Ilık bir duş aldım, güzelce traş oldum. Beraber kahvaltı yapacaktık. İlk ayımızı kutlayacaktık. Olabildiğince şık giyinmiştim. Ne de olsa ilk ayımızın şerefineydi. Yakışır olmalıydım bu güne. Günler öncesinden rezerve ettiğim buluşma noktasına tam 45 dakika öncesinde gelmiştim. O kadar heyecanlıydım ki, kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Bu öncesi akşamı mesajlaşmamız kadar serbest olmayacaktı. Seni seviyorumu gözleri görecekti. Bir kez ve bir kez daha, daha da aşık olacaktım. Mutluydum, sahiden çok mutluydum. Çünkü atacağı mesajların sonuna eklediği ’’ canım ’’ kelimesi beni bu dünyanın en önemli şahsiyeti yapmaya yetiyordu. Gözlerimi kapatıp saniyeler sayıyordum. Muhtemelen dışarıdan bakanlar beni deli zannediyorlardı, oysa bu durum kimin umurundaydı?
Gelmesine yarım saat vardı, bir çay söyledim kendime. Ağır ağır yudumluyordum zamanın geçmesi için. Ayakkabı bağcıklarımı çözüp yeniden ilikliyordum tıpkı ilk günlerde ellerimi tutması gibi, sımsıkı... Çayımın yarısına gelmiştim ki; bir endişeyle lavaboya gittim. Saçımın kötü olabileceği ve üstüme giydiğim ceketin yakışmadığını düşünüyordum. Sonra birden kendi kendime ’’ o beni her halimle seviyor, bu yaptığım aptallık ’’ dedim ve yerime döndüm. Gelişine 15 dakika vardı. Sanki dakikaları bir kamyona bağlamışlar ve kamyonun tekerlekleri patlamış gibi geçmiyorlardı! Bir yandan sinir oluyor bir yandan mutluluğumu yüzümde gülücükler açarak etrafa saçıyordum. Çayım bitmişti. Garsonu çağırarak bir çiçek almasını söyledim ve sevgilim geldikten sonra getirmesini tembihledim, yüklü bir bahşişi cebine sıkıştırarak. Bunca şeyi yaptıktan sonra hala gelişine 12 dakika vardı. Neden bu zaman geçmiyordu? Anlamıyordum!
Heyecanın doruğa ulaştı dakikalardı son bir iki dakikası vardı. Gözlerimi kaldırdığımda onu görecektim ve ayağa kalkıp sandalyesine oturtacaktım. Sonra siparişlerimizi verip, yemeğimizi yerken çiçeğini alacaktı. Bana sarılacaktı o an biliyorum ve ben dünyanın en mutlu erkeği olacağımdan şüphesiz emindim. Yemeğimizi yerken laflamaya devam edecektik. Sözler verecektik birbirimize, yeminler edecektik aşkımıza. Kendimce planı yapmıştım. Kafamı kaldırdığımda yoktu. Göremiyordum. Ayağa kalkıp baktım, yine yoktu. Sanırım ufak bir problem vardı ve az sonra burada olacaktı. Telefonumun mesaj kutusu da boştu. Aksi taktirde böyle yapmazdı hiç yoktan bir haber verirdi. Endişelenmeye başlamıştım. Zaman iyice geçmişti artık gelmesi ya da bir haber vermesi gerekiyordu. Çünkü bu bekleyişin sonu gelmeyeceğini hissetmeye başlamıştım, korkuyordum.
Küçük bir çocuk geldi yanıma;
’’ Abi adın Murat mı? ’’ diye sordu.
’’ Evet kardeşim, n’oldu? ’’ dedim ben de ona.
’’ Abi Selin abla bir daha gelmeyeceğini ve beklememeni söyledi ’’ dedi ve gitti çocuk.
Ardından bağırdım. Durmasını, onun nerede olduğunu sordum. Çocuk hızla koşarak uzaklaştı yanımdan. Sonra olduğum yere yığıldım. Hıçkırarak başımı taşlara vuruyordum. Kalbimden vurulmuştum. Bir yerlerden beni izliyor olacaktı ki çocuğu kıstırıp bana bunları söylemesini, söylemişti. İnsanlar etrafıma toplanmıştı hepsini bir hışımla dağıtıp cebimden bir kalem ve kağıt çıkardım son sözlerim şunlar olmuştu;
’’ Gitmesi gerekiyordu,
Öyle çok sevmiştim ki... ’’
Kerem Sümer.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.