AKREP MİSALİ...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Akrabalar, ne yaşamasını ne de ölecek zamanı bilen insanlardır.
OSCAR WILDE.
……………………………
Anne, baba, ağabey, abla, kardeş, amca, hala, dayı, teyze, dede, nine, anneanne, babaanne, büyükanne, büyükbaba, torun, kuzen, yeğen, yenge, enişte, baldız, görümce, elti, bacanak, kayınbirader, kayınvalide, kayınpeder.........
Delirmemek elde değil yani. Akraba ilişkilerini çözeceğine git bilmem kaç denklemli matematik problemi çöz daha iyidir… Daha çocukken ders kitaplarında çıkardı bu ilişki karşıma, çok sinir olurdum…
—Ali’nin amcasının babasının kızının kocasının kayınvalidesi Ali’nin nesi olur?
—?!?!?!?!?!?!?!
Böyle soru mu olur yani… Çocuğun akrabalarını sevesi varsa bile, içinde bir nefret oluşuyor daha o yıllardan… Yıllar geçtikçe, zaten akrabalarının arkasından ne işler çevireceğini görecek, bu acele niye ki? Bırakın çocuk kendi kendine yaşayarak öğrensin…
Ahh ahh, neler etmezler ki bu akrabalar insana…
Ne demiş şair:
Ta ezelden akraba idik,
Şimdi akrep olduk biz bize.
Sırrımız meydana çıktı,
Bakmaz olduk yüz yüze,
Kimse bilmez akrabanın akrabadan çektiğini,
Akrep etmez akrabanın akrabaya ettiğini.
Ne de doğru söylemiş diyesi geliyor insanın okuyunca… Diyelim ki bayram geldi, mutlu mesut bir ruh hali içinde geleneksel akrabalarla bayramlaşma törenine katılmak üzere ailenin en yaşlı üyesinin evinde toplanıldı… Boş bir anınıza geldi siz de kalkıp gittiniz, büyüklerin elleri öpüldü, hatırları soruldu…
Tamam, buraya kadar sorun yok, her şey normal gibi ama o da ne, oradan yıllardır görmediğiniz bir aile ferdi geldi karşınıza dikildi bir anda… (Hala mı desem, teyze mi desem, kuzen mi desem karar veremedim) Dayadı elini burnunuza, öptünüz, alnınıza da bir güzel yapıştırdınız… Hazır olun geliyor tükürükler…—Tü tü tü, maşallah, aman ne kadar büyümüş bu çocuk…
+(Yarabbi şükür…)
—Adı neydi annesi bunun?
+(Sorsaydın ben söylerdim, adımı ezbere biliyorum yani…)
—Kaç yıl oldu görmeyeli, bir on yıl vardır garanti, uzamış, serpilmiş epey …
+(Bak bir de kendi ağzıyla söylüyor on yıl oldu diye, on yılda kim büyümez be…)
—Söyle bakalım, anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?
+(İmdaattttt!!!!!)
İşte böyle alır başını gider muhabbetler, bununla da kalsa iyi yani… Bir de klasik sorular vardır ki, bu soruları tüm akrabalardan bekleyebilirsiniz…Lisedeyken, sevgilin var mı bakıyım senin?
Üniversitedeyken, ne kadar kaldı okulun bitmesine?
Okul bitince, daha iş bulamadın mı sen?
İş bulunca, birini bulamadın mı daha?
Bulunca, düğün ne zaman?
Evlenince, çocuk ne zaman?
Bitmezzzz…. Akrabalar oldukça, sorular asla bitmez... Boşuna akrep dememişler akrabalara, belki akrep gibi sokmuyorlar (sokanları da yok değil hani) ama daha beter yapıyorlar insanı…
Tam konunun burasındayken bilinen bir öyküyü paylaşmak istiyorum sizlerle.
Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar.
Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der:
"Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?"
Akrabaların doğasında var yani insanı verem etmek, onların doğasında var diye neden kendi doğamızdan vazgeçelim ki :) Değil mi ama?
…………………………………
Gelelim bilgi kısmına (anlatmazsam çatlarım) : Osmanlı Türkçesinde “akraba” ile “akrep” aynı kökten geliyormuş yani “kurb” kökünden…
Zamanla kurb - akreb - akrab - akraba olmuş bu kök… Buradan bir bağlantı kuranlar da akrabalara akrep demişler işte… Belki de bu atasözleri de buradan ortaya çıkmıştır, kim bilir?
Akraba ya da akrep… Sonuçta ikisinden de korkarım ben :)
Saygılar…
13.01.2008
00:34
YORUMLAR
tam da moralimin sıfır olduğu bir anda gözüme ilişti yazın, o kadar keyiflendim ki yazıdan moral bozukluğu falan kalmadı valla.
akr(e)aba konusuna gelince kesinlikle katılıyorum sana,çünkü ben bir erkek olduğum halde çekmedim kimseden onlardan çektiğim kadar.
eline sağlık bu renkli yazın için
sevgiyle....
Güzel rkadaşım, emeğini kutluyorum fakat;(!) İşte konu burada, ben öyle yalnızlıklar içinde az bir ailede büyüdüm ki, tüm özlemlerim çoğunluktan yana...
Dört kuşak bir arada anca bir aile yaşamıştık çocukluğumda. "Her işte bir hayır vardır" inanışı içinde, bir türlü çoğalamadık kıt dölle. Kaldık yine aynı eksilsek bile.
Bu gözle bakınca, yazında bahsettiklerini hisseder oldum gönlümde ve "keşke"ler büdü içimde...
Sevgimin bu sebepledir bereketi sanıyorum bende.
Hiç ayırım yapmadan içten söylerim arkadaşımın halasına hala yı, dayısına dayı yı...Öylesine çoğaldı ki akrabalarım, iyi tanımayanlr sanırlar bizi bir mahalle:)) Anam/Babam, Ninem/Dedem tek olunca, Ben tek(kaldım) Yavrusum da...Allahtan gelen saydık, yokluk saymadık geleneğimizce.
Çoğaldık, akrabalaştık, Adem/Havva akrabalığınca...Daha çok oldu akrabamız yaşamda. Kimden gelmiyor ki eziyet, cefa? Elden geleceğine, gelsin kanımızdan, dokunsun da canımıza, anlayalım kıymetini varıp yaşamın özüne değil mi ama? ölümlere katlanan can, katlanmalı akrabalık derdine(dert sayanlara).Yavan olmasın hayat, onursuz yaşanmasın aşk sözünce...
Sevgi yüklü saygılarımla.
Bizim kültürümüzün altında dünyadaki en büyük ve rahatsız edici dürtü yatmaktadır: Kıskançlık.
"Falanca beyin oğlu Amerika'da okumuş, bizim oğlan neden okumuyor?", "falanca hanımın kızı evlenmiş bizimki hala evde otursun televizyon seyretsin", "filan bey yeni araba almış kendine hem de sıfır. bizim neden yok?"
Bu soruların kaynaklanmasındaki sebebi insanlar her ne kadar toplumsal dengesizlik ve ekonomideki düzensizlik olarak nitelendirse de, bu dürtünün insanoğlunun ekonomiyi veya toplumsal yaşam tarzını oluşturmadan çok önce de olduğu kesindir. İnsanoğlunun içine yerleştirilmiş nefis ve bencillik duygusu -ki amaç tamamiyle günah işlenmesini ve bu günah durumunda tövbe edilmesini sağlamaktır- bu tür hareketlerin doğmasına sebep olmuştur. mizahi açıdan bakarsak vakti zamanında insanların "falanca beyin atı hepimizinkinden yamanmış. üstelik kılıcı bütün obadaki yiğitlerin kılıçlarını ikiye bölebilirmiş" demediğini hangimiz garanti edebiliriz?
Böyle bir duygunun insanın içinde olması ve düzensizliğin artması, topluluk içinde bulunan en saygın kişinin zamanla lider statüsüne, toplum olduktan sonra ise kral veya başkan statüsüne yükselmesine sebep olmuştur. Hukuk, hak, demokrasi, eşitlik, toplumsal ahlak... Hepsi tek bir duygudan ve o duygunun bastırılması amacından ortaya çıkmıştır: bencillik. bencillik ise, doğrudan doğruya kıskançlık ile bağlıdır.
Fakat topluluk içinde farklı insanların birbirlerinin mallarına dokundurtmayan, birbirlerinin hayatları üzerinde hakimiyet kurdurtmayan, kişisel hak ve özgürlüklerine karıştırtmayan toplum kuralları, bizim kültürümüzden kaynaklanan ve yitirdiğimiz için yana döne makaleler yazdığımız derin ve bir o kadar da gerekliliği tartışılabilir bir kavrama el süremiyor: Akrabalık.
Normal şartlarda kimsenin kimsenin üzerine hak iddia edemediği bir düzenin içinde bu kuralı yıkan ve her aile bireyinin -yedi göbek uzaktan olsun veya olmasın- hayatına burnunu sokup dilediği gibi kıskançlık yapabilen insanlardır akrabalar. Falanca beyin mülküne karışamayan bu kişiler, kendi akrabası olurlarsa onu elinden alabileceklerini bile iddia edebilirler. Çünkü böyle bir hakları vardır. Çünkü bu hak kan bağından gelmektedir. Ve çünkü bu kan bağından gelen hak birçok insanı akrabalık ilişkilerinden tiksindirmektedir.
Yok olan kültürümüz içinde erimesi muhtemel bir kavramdır akrabalık. Çünkü yalnız varlıklı bir şahıs olduğun zaman ortaya çıkan bir eziyettir.
Tekrar tekrar düşündürmüştür bu yazı. Teşekkür ederim.
Aydın tarafından 1/14/2008 12:48:02 PM zamanında düzenlenmiştir.
Valla ne diyeyim Pelin.Diline yüreğine sağlık diycem ancak.Dile getirmişsin saki düşüncelerimi.Olduğu gibi katılıyorum.Hem okurken neşe aldım hem de düşündüm.Öncelikle bir insanı sevmek lazım önce.Sevdiğin insanın ne tavırları rahatsız eder ne de soruları falan.Sevginin yoluda saygıdan geçer.Bana göre saygı sevgiyi getirir izlerinde.Saygı da öyle 'hadi sana saygı duyayım' şeklinde yorumlanacak birşey değil.Kendisine saygı duyulmasını isteyen bir insan,saygı duyulacak işler yapmalı.Onun için çabalamalı yani.
E tabi eğer bu şekilde sevgiye layık olmuyorsa,akraba veya yabancı olması ne fark ederki.Bu durumda yabancı daha iyidir.Çünkü adı üstünde yabancı.
Ben hayatımda hiç akraba sınıflandırması yapmadım.Bahsettiğin olgulardan dolayı.Bende yeri olan insanlar vardır dünyamda.Onlarında değer dereceleri farklıdır tabi.Herkes layık olduğu yerde oturur.Torpil yok.
Değerli insanlarla beraber olman ümitlerimle...
Sevgiler ve Saygılar
KURBİYYET
Kurban, kelime manası itibariyle, "Kurbiyyet" kökünden türetilmiştir ve Allah'a yakınlık manasına gelir. Bunun temelinde de Hz.İbrahim'in Allah'a vaadinin bir tezahürü yatmaktaktadır.
http://www.ozgurkocaeli.com.tr/article.php?id=2045&archive_list=10&t=Kurban,_Kurbiyyet,_%C4%B0brahim'i_Duru%C5%9F...
Not: yazının devamını okursanız KURB-AKREB-AKRABA olayını çözmüş olursunuz.Kültürel yani...saygılar.
Şu ana kadar akrabalardan bir yamuk görmediğim için bu konuda çok rahatım.(şimdilik)
Sanırım bu kalabalık bir ailede büyümenin getirdiği artı.Küçüklükten kalabalık bir ortamda büyüyünce insan mutlaka kalabalık ortam arıyor, yoksa kendini yalnız hissediyor.
Bana "kaç kardeşsiniz "diye sorduklarında 8 diye cevap verirdim.Kuzenlerimi kardeş gibi gördüğüm için.Hepsi evlendi araya eller girdi bakalım kardeşliğimiz devam edebilecek mi?Herkese bizim gibi bir aile dilerim.
Şahane bir yazı olmuş kutlarım.
Zevkle okudum.
Bende akrabalardan yana aynı fikirdeyim.
Her zaman derim <<amca,dayı hepsinden aldık payı>> AMAN ES GEÇMEYELİM HALAYI.
aAyrıca,
Bende akraba evliliğinde genetik kas hastalığını 20 yıldır yaşayan biri olarak akrabadan duble darbeliyim yani.:D:D:D
Hintlinin sözüne de tamamen katılıyorum.
Fıtratımdaki sevgi bana yetiyor.
Şikayetinde kesinlikle haklısın.Yalnız bunu salt akrabalara
mal etmek haksızlık.Bunun tam olarak tanımı İNSAN olmalıydı.Özellikle bizim gibi az gelişmiş veya gelişmekte olan
ülkelerin KÜLTÜREL eksikliklerinden kaynaklandığını düşünüyorum.Hanı o meşhur ! reklamda söylendiği gibi
"Eğitim Şart""
""""SUÇLU'YU KAZIYIN ALTINDA İNSAN ÇIKAR""""
Sevgiler
kutbo tarafından 1/13/2008 3:19:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bir de akraba evliligi vardir ki iste en korkuncu da budur sanirim . Ben size sadece kucuk bir istatistik verecegim Turkiye genelinde ;
Akraba olan eşlerin oranı Ankara, İstanbul ve İzmir'de %17 iken, diğer kentlerde %19'a, köylerde %36'ya çıkmaktadır. Kocası akraba olan kadınların %29'u amcalarının oğlu, %49'u dayı, hala ya da teyze oğlu olmak üzere kuzenleriyle evlenmişlerdir. İkinci kuşak kuzenler arası yani kardeş torunlarının evlenme oranı %5'dir. Bunların dışında kalan akraba evliliklerinin, diğer uzak akrabalar arasında yarı yarıya dağıldıkları görülmektedir. Akrabalar arası evliliği, geniş ve ataerkil aile biçimleri pekiştirmektedir. Akrabası ile evli olanların oranı, kuruluştan beri çekirdek aile olan ailelerde %20 iken, ataerkil geniş ailelerde %34'e çıkmaktadır. Köylerde bütün aile biçimlerinde akraba evliliği diğer yerleşim yerlerinden daha yüksektir. Bölgeler arası değerlendirmede en düşük oran %20 ile Batı Anadolu'da, en yüksek oran ise %37 ile Doğu Anadolu'dadır. Ancak Batı Anadolu'da da ataerkil ailelerde çekirdek ailelere göre oranın yüksek olduğu görülmektedir.( Alinti ;Dr.Serim Timur )
BIr de bu akraba evliliklerinden dogan hastaliklar vardir ve ben yer darligindan sadece iki tanesini yazmak istiyorum ;
Fenilketonüri; özellikle beyni etkileyen bir hastalıktır. Türkiye'de fenilketonüri sıklığı 5000 de 1'dir. Fenilalanin'in tirozin hidroksilasyonundaki enzim defekti sonucu fenilalanin yıkılamaz ve hastalık oluşur. Erken tanıyla fenilalaninsiz diyet ile normal zeka düzeyine erişilebilir. Yenidoğan döneminde fenilketonüri taraması, ülkemizde Sağlık Bakanlığı'na bağlı kuruluşlarda rutin hizmetler arasında verilmektedir. Doğumdan sonraki 5-10 gün içinde birkaç damla kan ile basit ve ucuz bir yöntemle (Guthrie testi) hastalık saptanabilir.
Talasemi major; özellikle Akdeniz Bölgesi’nde taşıyıcılığı yüksek bir kan hastalığıdır. Hemoglobindeki defekte bağlı gelişir. Etnik gruplarda talasemi trade oranı %3-5'dir. Anemi ağırdır, büyüme geri kalır ve kalp yetmezliği gelişir. Tedavi ile 40 yaşa kadar yaşam uzatılabilir. Son yıllarda ülkemizde evlenmek üzere olan çiftlerde evlilik öncesi taşıyıcılık için taramalar yapılmaktadır. ( Alinti ; Dr. Serim Timur )
Seni kutlarim Pelin , cok guzel bir konuya deginmissin yine , sevgilerimle .........
Guldane Dal tarafından 1/13/2008 2:30:19 AM zamanında düzenlenmiştir.