İSTANBUL'DA KIŞ...
Kış bitmek üzere ve çam ağacı üzgündür., Üç günlük kış; kendisine sığınan üç kumruyu eşinden, beş serçeyi yaşamından ayırmıştır. Silkelemek ister üzerindeki ölüm taşıyan karları beceremez. Aydınlığı, kendisini çevreleyen binaların pencerelerinden sızan ışık değildir, sokak lambasıdır dert ortağı, sessiz ve dilsiz. Altında bekleyen, çocuk yaşlarındaki kız kuşlarla konuşmaktadır; birkaç gün daha direnin. Burası İstanbul, kış bitmek üzeredir. Dört çanak anten eşlik etmektedir bu konuşmaya, hiç kimse seyretmemektedir.
Eşini ya da çocuğunu kaybeden anneler, babasını ya da kardeşini kaybeden ağabeyler, ablalar ağıt yakar ve ağlar ya; gecenin soğuğunda her şeyden uzak ve soğuk ile baş başa kalan kedilerde ağlıyor, yardım elinin henüz dokunamadığı evsizler gibi, yüreğini acıtan uzanmamış olan yardım eli değil belki de; geçmişteki sevgilinin vefasızlığı, umursamazlığıdır. Üzerine gazete kağıdı sererek uzandığı kar-a sorar; “beni ne kadar üşütebilirsin? Söndürebilir misin, yüreğimdeki yangını, üç günlük ömrü vardır, kar susar.
İstanbul’da kış böyle geçer, keyfi yerinde olanları ne üşütür, ne ağlatır; ne de üzer. Sonrası yağmur, sonrası çamur…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.