- 3020 Okunma
- 21 Yorum
- 0 Beğeni
KAĞIT TOPLAYAN çOCUK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
KÂĞIT TOPLAYAN ÇOCUK
12 YAŞLARINDAYDI TAHMİNEN.
İki tane küçük naylon tekeri vardı kâğıt topladığı arabasının. Boyundan büyük arabayı zor idare ediyordu. Kağıt toplaması verimli geçmişti bu gün. Yüzü gülüyordu.
Elbisesi eskiydi ama utanacak ne vardı ki; iş elbisesi idi. Başka elbisesi olmadığını el nereden bilecekti. Eli ve yüzünün kiri ise bereketti. İğrenmiyor ve utanmıyordu. Fakat çok yoruluyor ve çok üşüyordu.
Ayakkabısı su geçirmese ne güzel olacaktı. Fakat kimin küçük sıkıntıları yoktu ki?
Caddeyi zorla karşıya geçtiler. Kendisinden daha döküntü ve iki yaş küçük kız kardeşi işte o zaman göründü. Boylarını aşan kağıt yükü gizlemişti küçük kızı. Hiçbiri okula gitmiyordu.
Hayatı kazanmak için okunduğuna göre mesele yoktu. Çünkü onlarda çalışıyor ve hayatlarını kazanıyordular.
Yetim ve öksüz olmak tarif edilemez zorluklar ve gizli hisler yaşatıyordu bu çocuklara. Nerde konakladığı belli olmayan haylaz hatta ipsiz bir teyze vardı o kadar. Teyzenin kendine hayrı yoktu. Ara sıra gelirdi ve bir saatten giderdi. Her gelişinde yanında başka bir erkek arkadaşı olurdu. O da yuvadan yeni salınmıştı dışarı. O da kaderin sillesini yemişti. Düşmüştü ama teyzeydi yine de. Ya teyzeleri de olmasa ne yapardılar?
Demet evlerden gelen bir arkadaşı Cemal’i oraya çağırmıştı kağıt toplamak için. Daha az zamanda daha çok kağıt topladıklarını söylemişti. Ama gecekonduları Ataparktaydı ve Keçiören’in bütün sokaklarını biliyordu Cemal. Sakin ve çok güzeldi bu ilçe. Trafik yoktu Demetteki gibi. Zengindi de burası. Bir iki saati fazladan zevk duyarak çalışırdı.
Akşama teyzeleri gelecek ve iki göz babadan kalma gecekondularında onlarla kalacaktı. Nadir olurdu bu durum. Mutlaka bir beladan kaçmaktaydı teyzeleri ama onlar için hoş bir şeydi ve cemal bir şeyler yapmalıydı. Cep telefonunu teyzesiyle görüştükten sonra itinayla cebine soktu. Telefonu kullanmaktan büyük zevk alıyordu.
Ayşe’ye 20 lira uzatıp “ şu kuruyemişçiden karışık yaptır ve bir büyük kola al” emrini verdi.
Ayşe çok mutlu olmuştu. Bu dünyada abisi varken ona korku yoktu. Anası da babası da abisi de cemaldi. Çok ama çok seviyordular birbirlerini.
Bugün Ayşe daha mutluydu. Belediye başkanı dolaşırken diğer çocuklarla birlikte ondan top almıştı hediye.
Cemal hediyeye çok beğenmese de kalabalığı görünce Başkan’a hak vermişti.
Evlerine geldiklerinde bahçede yükleri sınıflara ayırmıştılar. Camı cam; naylonu naylon, kağıdı kağıtla birlikte istifliyordular. Bakır gibi kıymetli parçaları da ayrı yere koyuyorlardı. Haftada bir patron arabası ile almaya gelecekti. Hurdacılık da düzen isterdi. Aslında çok da kazançlıydı. Biraz daha büyüyünce araba ile bu işi yapacaktı Cemal.
Keçiören ilçesinin bütün sokakları ondan sorulacaktı. Gizli tuttuğu bir kuvvet isteği de vardı içinde. Ama ne isterse teyzesi ve kardeşi için istiyordu.
Kardeşini teyzesine vermiyordu kendisi gibi zilli yapar diye. Teyzesini sevse de yaşam şeklini hiç sevmiyordu. Teyzesi tamamen kötü yola düşmüştü.
Kararlıydı teyzesini kırmadan kardeşini koruyacaktı. Teyzelerini devletin neden koruyamadığını ise anlayamıyordu bir türlü. Niye yuvadan çıkarmışlar ve kötü yola düşmelerine neden olmuşlardı? Vardı elbet bir sebebi. Devlet baba zülüm yapacak değildi ya. Hem teyzesi de namusuyla çalışabilirdi pekâlâ. Yine de kardeşini devlete bile bırakmayacaktı.
O gün teyzeleri ile çok güzel bir gece geçirmişlerdi. Keşke bu saadetleri hiç bozulmasaydı.
Ertesi gün ise zorlu bir çalışma başlamıştı. Hava yine çok sertti. Her ikisi de çok üşüyordu. Nispeten daha ılıman olan Gazino mevkiinde dolaşıp arabayı yüklediler. Fakat taşıyıp onca yükü Atapark yamaçlarına çıkarmak zordu işte.
Parklarda dinlene dinlene Ayşe arkada Cemal önde kendilerinden büyük araba ile ilerliyordular.
Keçiören belediyesi yazan servislerle okuyan yaşıtları teleferiğe, deniz dünyasına, pikniklere gidiyordu. Havuza gidiyordu.
Kendisi ve kardeşi bundan hiç yararlanamayacaktı. Nede olsa kimsesiz ve sokak çocuğuydular. Evleri vardı ve çalışıyordular ama okuyamıyorlardı. Güzel Keçiören’i bu şanslı çocuklara kıskanıyordu için için.
Nihayet uzun bir emekten sonra Atapark göbeğe gelmiştiler. Ayşe’yi arabaya bekçi bırakıp ayakkabı tamircisine eski ayakkabı sormaya gitti caddenin karşısına. Tam bütçesine uygun az kullanılmış bir ayakkabı bulmuştu. Artık ayakları su geçirmeyecekti.
Dışarı çıktığında caddenin karşısındaki Ayşe’ye doğru bayrak gibi sallıyordu ayakkabılarını cemal. Ayşe fark edememişti.
Cemal hızla ekmek teknesine doğru hareketlendiği sırada acı bir fren ve gümleme duyuldu.
Önce acı ilen bir karanlık ve sonrasında sonsuz yeşillik. Cemal’e vuran taksi onun hayatına son vermişti. Ayşe yere çömelmiş ve dona kalmıştı. Zaman durmuştu adeta.
Bu güzel diyara herkes sığmış da bir Cemal ve kardeşi mi sığmamıştı. Bazıları altta, bazıları köşede, bazıları dışarda kalıyordu. Keçiören de bile mutsuz olunabiliyordu. Çünkü hayat zordu. Keçiören’in de başka yüzleri vardı ve yaşayan görüyordu. Ne yazık ki Keçiören’de bulunmak ile orada yaşamak çok farklıydı. Teyzesinin kaderini paylaşarak bunu anlayacaktı kâğıtçı kız.
Ama yook. O yuvada okuyup öğretmen olacaktı.
Belki de olmuştur.
Ayşe öğretmeni tanıyanınız var mı? O okuyarak sınıf atlayacağını söz vermişti abisine.
Mutlaka bir okulda öğretmenlik yapmaktadır. Belki de Keçiören’dedir hala diye düşünmeden edemiyordu insan.
Ankara’da sıcak bir mekânda yetişkin bir genç bayan öğretmen; karakalem resim yapıyordu. Resim dersinde etrafını çeviren öğrencileri merak ve hayranlıkla izliyorlardı öğretmenlerini. Onlar da öğretmenlik hayalleri kuruyordu.
Bir öğrenci merakına yenilip “Ne çizdiniz Ayşe öğretmenim” diye sordu.
Bir dakikalık duraklamanın ardından “Kâğıt toplayan abisine kalbini uzatan küçük Kız’ı” dedi. O fark etmedi ama bu arada çantasından ikiye katlı bir pusula düştü öğretmen masasının üzerine ve neredeyse okunabilecek kadar aralık durdu.
UNUTMA KEÇİÖREN’İM
Abiyim, teyzem, sen ve ben;
Ne güzeldin Keçiören.
Kimsesiz, fakir ve çocuktuk;
Devletin kayıtlarında da yoktuk.
Kâğıt toplardım Cemal’le ben, biz seven sen sevilen.
Kimsesiz; fakir ve çocuktuk, Fark edilmezdik ama çoktuk.
Sen ise; güzel, nazlı ve zengindin.
Bizi niye ezdin, niye sevmedin?
Tiryakindik senin bir bilsen nasıl; hep seninleydik ve sana yakın.
İstiyorduk “Aç kollarını sıkıca sarıl”, bizi senden kimse koparamasın.
Bardak bardak içerdik, nefes nefes çekerdik.
Ölürcesine severdik; tek sen vardın tek sen vardın.
Kimsesiz, Fakir ve çocuktuk. Aslında çoktuk fakat yoktuk.
Bizi harcadın Keçiören. Cemal de teyzem de yok artık.
Ben yandım. Yandım da-yandım.
Neden bizi sevmedin Güzel Keçiören’im
Üvey miydi bu evlatların?
Balici, boyacıysak, kâğıtçıysak, fakir, kimsesiz ve sürtüksek kime ne!
Sevmeye ölüm cezasını veren hangi mahkeme?
Teyzem kokan, abim kokan can Keçiören;
Kimsesiz bir can daha yersen YAN! Keçiören.
Dayanamam yandığını görmeye,
Lavlarınla beni de sar; içine al Keçiören.
Kıskanırım seni ben, kıskanırım ellerden.
Seni bir gün görmesem, ölürüm kederimden.
Sevdiklerimin de her şeyi kaldı sende.
Can ve bedenleri de kaldı sende.
Seni çok sevdikleri içinde severim seni.
Terk etmeden dünyayı, terk edemem seni.
UNUTMA KEÇİÖREN’İM; üvey de olsak biz varız.
Sana hastayız, sana ölürüz.
AYŞE.
Keçiören bazılarına üvey evladı gibi davransa da seviliyordu. Parklarıyla, mahalleleriyle, tabii ve yapay güzellikleri ile çok farklı bir diyardı.
Ey acıların başkenti Ankara sen çekilir miydin Keçiören’de yaşamak olmasa?
Öğretmen Ayşe’nin yeni yazdığı ve çantasından masaya düşen ikiye katlanmış kâğıtta bulunan şiirinde ki duyguları sayfadan ilçeye yayılıyordu harf harf buharlaşıp. Keçiören Cemal gibi kokuyordu, teyze gibi, Ayşe Nur gibi kokuyordu.
Keçiören afyon gibi kanda dolaşıyordu. Biz onda o da bizde yaşıyordu.
Engin TATLITÜRK
YORUMLAR
Bütün yorumlar beni çok mutlu etti.
Mutluluğumun nedeni ise duyarlı arkadaş ve kardeşlerimin takdirine mazhar olurken onlarla aynı hisleri paylaşıyor olmamızdı.
Her konuda fikir birliği olmaması elbette doğal bir şeydir. Fakat bazı konular her zaman birleştiriyor bizleri.
Ziyaretiniz ve güzel yorumlarınız için herkese teşekkür ederim.
İsmet Kardeşimin bizleri izliyor olması ve unutmamış olduğunu sinyal ile göndermesi de ayrıca ziyadesi ile mutlu etti beni.
Ula İsmet; sen nereyesun?
Edebiyattan mı soğudun benum yuzumden.
Opuldun.
Allah'a emanet olunuz. Cümlenize sevgi ve selamlar.
Engin Tatlıtürk tarafından 2/10/2012 8:57:40 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bir Ankaralı olarak memleketten uzakta Ankarayı hatırlatan yazınızda bir film izler gibi okudum yazınızı.Gerçekleri,yurdum insanının çilesini gözler önüne sermişsiniz.duygu ve gözlem yoğumluğu yüksek bir anlatım gücünüz var.Çok akıcı,içim sızladı,her gün yüzlercesini görüyoruz,üzülüyoruz ama çaresizce izlemek zorumda kalıyoruz,kalmamalıyız aslında,bunu dillendirmek istemişsiniz.Hikayede öğretmenin şiiriyle düşen çocukların elinden tutulursa yükselebileceğni de göstermişsiniz.Orhan Kemal'in ''Elli Kuruş''hikayesini hatırlattı bana.
Yazıda vurgulanan, vurgulanmak istenen dram Keçiörene atvedilen methiyelerle kontra düşmüş, "bu ne perhiz bu ne turşu" hesaabı. Tamam Keçiören dediysek Mekke-i Mükerreme değil ya hoş.
Hazreti Ömerin meşhur sözüdür "Fırat kıyısında bir kuzuyu kurt kapsa benden sorulur" diye. Ayşe'nin teyzesi kötü yola düşmüş. Anladığım kadarı ile kötü düşmüş (kırık , çıkık yoktur inşallah) Demek ki Fen işleri yol ve asfalt birimi yeterince iyi çalışmıyor. Muhtar, encümen, belediye başkanı, kaymakam, vali, bilumum askeri ve sivil erkanın kulakları çınlasın. (ben çınlattıyorum)
Şaka bir yana Keçiören gönlünü ferah tutsun, bu günah ne Keçiörenin ne teyzenin. Galiba hepimizin
Tebrikler, selamlar değerli hemşerim
Güzel hatırlatmaydı, teşekkürler. İnsanlığın kurtuluşu, kendi ihtiyacı olmasına rağmen, imkanlarını Allah rızası için "muhacir"e sunan "ensar"ın üstün ahlakının yeniden diriltilmesinde. Kurtuluş, gerçek anlamda Kur’an ahlakının sıcaklığının insanları sarmasında... Umutvarım...
"Kendilerinden önce Medine'yi hazırlayıp imanı gönüllerine yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinde bir ihtiyaç olsa bile kardeşlerini öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar kurtuluş bulanlardır." (Haşr Suresi, 9)
Yazar, toplumdaki olumsuz yaşamı yazmakla bir duyarlılığın göstergesidir ve kutluyorum.
"Tanıksak sorumluyuz" evet olaylara tanık olmuşsak sorumlu olmalıyız. Zaten herkes üstüne düşen görevi yapsa olumsuzluklar azalır diye düşünüyorum
Güne gelen eseri yazan yüreği selamlıyorum ve kutluyorum
Saygılarımla
Ne kadar sıkıntılar içinde yaşasa da yine maziyi özlüyor öğretmen.
Çünkü orada ağabeyine sevgi vardı, güven vardı. Zorlukları sevgi ile aşıyorlardı.
Yıllar geçse de yine bu gücü ve sıcaklığı arıyor.
Olayları daha iyi duyumsatabilmek için elbette dramatize gerekiyor.
Kutluyorum emeklerinizi, çok güzeldi
selam ile
Toplumun sorunlarını alan bu güzel yazıyı zevkle okudum. kanayan yaralarımız vardır her zaman kimi zaman mendilci çocuk kimi zaman dışarda yatan sahipsiz bir çocuk, oyuncakları olmadan büyür yada kalabalığın içinde görünmeden büyür küçük elleriye ama her zaman onlar öyle büyürkende yüreklerimiz küçülür ilgisizliğimizden...
güzel yasınızı tekrar kutlarım...
saygılarımla..
Engin Tatlıtürk
Sayfama ziyaretinizden mutlu oldum.
Sevgi ve selamlar.
Engin Tatlıtürk
Sizi görmek ne güzel.
Teşekkür ederim güzel ve net yorumunuz için.
Sevgi ve selamlar.
N. B. Ç.
Günün yazısını tebrik etmeyi unutmuşum bu vesileyle tebrik ederim.
Sevgi ve saygılar benden...
muhteşemdi..duygu dolu..okurken kah daha önce görev yaptığım okulda erkek yetiştirme yurdundan gelen öğrencilerimle yan yana okudum kah şu an çalıştığım iş yerinde yetiştirme yurdunda büyüyen ve okulumuzda devletin hizmetli kadrosunda görev yapan hepimizin evladı olan kızımla okudum..ateş düştüğü yeri yakıyor eğer ki bir acı aleme yetseydi ağlayan bir kul göremezdik engin bey..Gereği ne ise yapardık..Yapmıyoruz acıyoruz sadece o da bir anlık.. bazen çok kızıyorum insanoğluna..oysa nice hayatların içinde saklı kalmış ne dramlar var ..ne merhamet ağaçları acılarla budana budana büyümüş bazen ise tam tersi Dünyadan intikam almak istercesine yaşadığı yaşamak zorunda olduğu hayata kinle büyüyenler olmuş..
Yokluklar söz konusu ise hele çocuklarsa muhatabı içim bir başka kanar..Allah kimseleri çaresiz bırakmasın ne güzel Ayşe öğretmene ki hayatını kozadaki kelebek gibi örmüş..yüreğiniz kaleminiz dert görmesin saygımla
Engin Tatlıtürk
Sayfama şeref verdiniz dost kalem.
Sevgi ve selamlar.
Engin Bey, toplumsal olaylara duyarlı bakışınızı ilgiyle izliyorum. Kanayan yaralarımız var ve hala da kanamaya devam ediyor. Bu bir meslek ve ekmek kapısı olmuş ama inanın yüreğim benim de dayanmıyor. Teşekkürler. Güne gelen anlamlı yazınızı kutlarım. Selamlar.
Engin Tatlıtürk
Sayfamı onurlandırdınız.
Teşekkür ederim.
Sevgilerimle değerli yazar kardeşim.
Aysel AKSÜMER
Engin Tatlıtürk
Sayfama ziyaretinizden onur duydum.
Sevgi ve selamlar.
Yüreğe dokunan bir yazı, iyi ki güne gelmiş de okudum.
Tebrikler Engin bey, haklısınız, elleri yüzleri kirli o çocukların, ne denli acıdır dramları, bilemeyiz.
Güne çok yakışan bir yazı, selam ve saygılarımla.
Engin Tatlıtürk
Etkili yorumunuz için teşekkürler.
Sevgi ve selamlar.
Bütün okuyan ve yorum bırakan kardeşlerime teşekkür ederim.
Seçki için de teşekkürler.
Uzun yazılar ne yazık ki okunmuyor ve ya gözden kaçıyor bir şekilde. Çok kısa yazacak kadar da usta değiliz çoğumuz.
Yine de arkadaşlarıma tavsiyem şudur; ellerinden geldiğince kısa yazmayı öğrensinler. Gerçekten kısa yazıp ta derdini anlatmak ustalık ister.
Yayınlanan yazı sayısı çok olduğu için her yazıya da ulaşılamıyor. Teknik olarak seçim yapmak gerek süre yetsin diye. O zaman da pek çok güzel yazı bazen hiç okunmadan sayfadan bile düşebiliyor. Benim de var böyle yazılarım.
Yazı başlığı çarpıcı olmazsa da aynı kader yaşanabilir.
Bu yazdığım bir şikayet değil gerçekler. Siz kardeşlerime öneriler.
Lakin her yazıyı okuyan ve gözden kaçan pek çok yazıyı seçerek dikkatimize sunan değerli bir seçki de var.
Kendilerine teşekkür ederim.
Site bizim ikinci adresimiz ve yuvamız. Pek çok yazan kardeşimizin kitabı çıktı burada yazmaya başladıktan sonra.
Aynı zamanda bir okul.
İYİ Kİ VARSINIZ.
Sevgi ve selamlar.
Engin Tatlıtürk
Belki biraz dramatize ederiz ama inanıyorum ki yazılmayan ne sorunları var bu insanların.
İnsanlar için her zaman daha iyi bir şeyler yapılabilir.
Duyarlı kalpler, gören gözler, geniş yürekler olsun.
Sayfama şeref verdiniz.
Saygılar.
kağıt toplayıcılardan izmirdede çok ....hemde yüzlerce .....bu soğuklardaki cebelleşmeleri insan olanı titretiyor...bu yazın gibi can.....hüzünlüyümki sorma....özlemişim bu güzellikleri....saygılar sevgiler...
Engin Tatlıtürk
Sizin varlığınız da siteyi ısıtıyor.
Havanın yağmur ya da kar toplaması gibi soluklanmak da gerekli.
Sayfama şeref verdiniz. Sağlığınıza duacıyım.
Allah'a emanet olunuz.