- 743 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YÖNETMEN
Yönetmen, öyküyü izleyiciye anlatmalı mı, yaşatmalı mı?
Önemli uzam-zaman değişimi yaratılırken, kahramanın geçmiş yaşantısında kalmış bir
kesite, anılarına (flashback), rüyalarına, gelecek düşüncesine geçişte (giderek yaygınlaşan tarzda)
klip kurgusunun “bilgilendirici tarzı” rahatsızlık vermeseydi, “Sinema, görüntüyle öykü anlatma
sanatı” denilebilirdi.
Anlam yaratmaktan yoksun bir kesme yöntemiyle gerçeklikten-düşe, gerçeklikten-zihne,
gerçeklikten-geçmişe, düş yoluyla gerçeklikten-geleceğe; bu filmsel uzamdan şu filmsel uzama,
bu filmsel zamandan şu filmsel zamana geçilmesi, film izleme deneyimiyle donanmış olan, yani
görüntü dilini öğrenmiş olan izleyici için sorun yaratmasa da; böylece sinema, “görüntüyle bilgi
aktarma aracı”na indirgenmiş olur. Oysa sinema, görüntüyle anlatılan öyküyü izleyiciye yaşatma,
duyguyu karşı tarafa geçirme sanatıdır. 4
“Sanatta kural olur mu?”
Her sanatın kendine özgü bir dili vardır! Bu nedenle, sanatta kuralsızlıktan söz edilemez.
İnsan düşüncesinin sistemli işlediği anımsanırsa, başta doğal dil (insan dili) olmak üzere, insanın
ortaya çıkardığı hiçbir şeyin kuralsız olamayacağı kendiliğinden anlaşılır.
Dil nedir?
Yazıda kullanılırken yazılı dil konuşma sırasında kullanılırken sözlü dil adını alan doğal
dil ile düşünce arasında bir koşutluk kurulmadan, ne dil ne de düşünce anlaşılabilir. Düşüncenin
bir işleyiş düzeneğinin olduğu açıktır. Buradan yola çıkarak, düşünceyle eşzamanlı ortaya çıktığı,
düşünce olmadan kendisinin olamayacağı bilinen insan dilinin sistemine benzer bir dille yaratılan
sinema sanatında (anlatma, duygulandırma, açıklama, gösterme, yaşatma, yönlendirme, iletişim
kurma, ifade etme, değiştirme amacıyla) kullanılan dilin bir işleyiş düzeneğinin ve dolayısıyla da
kurallarının olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Bir şey “söylemek” amacıyla kullanılan sanat dili niçin kuralsız olsun?
Yaratıcı sanatçı, her şeyden önce sistemli düşünme becerisini geliştirmiştir... İster doğal
dili kullanarak bir roman ya da öykü yaratsın; ister doğal dil içinden çıkan bir üstdil/içdil olan şiir
dilini kullanarak bir şiir yaratsın; isterse başka bir sanatın dilini kullansın; düşüncesini bir sistem
içinde aktarır. Sistemin, düzenlenişin, kurgunun olduğu yerde kuralsızlık olamaz.
Kurallar sorgulanamaz mı?
Sanatın kurallar sorgulanmaya her zaman açıktır. Soru, kuralların değişip değişmeyeceği
olmalıdır; tabi ki, sanatın kuralları yıkmak içindir. Bu yıkma, rastgele bir yıkma girişimi değildir;
sanatsal anlatıma yepyeni bir boyut getirmek için eski anlatım dilinin kabul edilebilir yöntemlerle
dönüştürülmesidir.
“You ve ben yani and I, night this night bu gece dansing...”
Tatil yörelerinde, böyle bir konuşma aracılığıyla turist kadınla iletişim kurulabildiğine,
bu dilin onu kullananları amacına ulaştırdığına tanık olmuşsunuzdur. Bu gerçeklikten yola çıkıp,
insan dilinin kurallar bütünü olmasına gerek kalmadığı sonucuna ulaşılabilir mi?
Doğal dilin, sanat dilinin, dolayısıyla da sinema dilinin işlevleri ya da kuralları nelerdir?
Tanımlama ya da adlandırmalardan kaçınılamaz. Bilgiyi, görüneni, var olanı ve işitileni yolundan
saptırıp karmaşıklaştırmak, müphem (anlaşılmaz) kılmak; iyi-kötü, doğru-yanlış ayırdını ortadan
kaldırmak; iletişimden, onun öneminden, dolayısıyla tanımlama yapmadan, sistem oluşturmadan
bilginin bir araç üzerinde karşıya aktarılamayacağı gerçeğinden habersiz yaşamak isteyenler için,
sinema dilinin de kuralları olmayabilir.
Bir yönetmenin; nesnelerin, oyuncuların, gösterilenlerin yönünü belirleyen; kurguyu ya
da eylemi rastgelelikten kurtaran, ona düzen ve anlaşılabilirlik kazandıran aks kuralını tanımama
lüksü olabilir mi? Bu basit bir kuraldır: İkili bir çekimde A oyuncunun eylemi ya da yönü sola, B
oyuncunun eylemi ya da yönü sağaysa A oyuncunun tekli çekimine geçildiğinde (kameranın bir
altlık üzerindeki hareketiyle aksın değiştirildiği, izleyicilere gösterilmeden) bu oyuncunun eylemi
ya da yönü sağa doğru yaptırılamaz. Bu, zihnin kabul edeceği bir şey olmadığı gibi, hareketli bir
nesnenin doğasına da aykırıdır. İnsan sağa doğru giderken dönüş yapmadan sola gidemez. Bunun
istisnası olarak, aksın Hitchcockvari kasıtlı atlanmasıyla korku yaratılabilir, ama burada üzerinde
durulan işin bu boyutu değil! Amaç salt izleyiciyi korkutmak ve güldürmekse her şey mübah(!)
sayılmalıdır. Adlandırılmamış bir bilginin aracını tanımak mümkün mü? Bilimi ve yaşamı, insan
algısının gelişim hızı karşısında olup-biteni gözlemleyerek şeylerin tanımını (bu tanımın zamanla
değişmesi pahasına) yapmak gerekiyor.
Adlandırmalardan kaçınılmayacaksa; André Bazin’in sorduğu gibi, “Sinema Nedir?” 5
Sinemanın sayısız tanımı yapılabilir olsa da; son kertede sinema, evrensel doğru olarak,
“görüntüyle öykü yaşatma sanatıdır” diyebiliriz.
İzleyicinin, anlatılan öyküyü yaşaması için sinema dilinin en önemli ögesi kuşkusuz tüm
sanatların ortak paydası olan kurgudur. Kurgu sanatların dilsel ortak paydası olsa da; herhangi bir
görüntü göstergesinin başka bir görüntü göstergesiyle (kesilerek, birbirlerine eklenerek, yan yana
getirilerek) birleştirilmesi, somut olarak film-yapının kuruluşunda gözlenebilir. Bu nedenle kurgu
kavramı, yaygın olarak sinemada kullanılmaktadır.
Öyleyse kurgu nedir?
Film kurgusu en basit tanımla, görüntü göstergelerinin (çekim paraçalarının) öyküsel bir
düzlemin aktarılması amacıyla başka görüntü göstergelerine eklenmesidir. Bu da, filmin biçimsel
düzleminin en önemli ögesidir.
Diyalektik Kurgu nedir?
Diyalektik (yaratıcı) kurgu, karmaşık bir yapıdadır. Zira yaratcı kurguda, değişik içerikte
iki görüntü göstergesinin içeriksel bir çarpıştırma yoluyla birleştirilmesi söz konusudur. Öyküsel
düzlemde birbirinin devamı olmayan iki çekim birleştirildiğinde diyalektik/eytişimsel sıçramayla
(iki çekimin toplamı olmayan) üçüncül anlam yaratılabilmektedir.
Her biri bir öncekinin üzerine inşa edilmiş olan ve yedi başlık altında irdelenen bu kurgu
biçimlerinin, onların yaratıcısı Sergei Mihailoviç Eisenstein sonrası dönemde layığınca anlaşılıp
denendiği söylenemez. Bununla kalınmayarak, henüz eksiksiz tanımlanamayan, neliği felsefenin
en temel tartışma sorunsalı gerçekliki yok ettiği gerekçesiyle bu kurgu biçiminin üzeri bilinçsizce
örtülmeye çabalanmış; sonuç olarak, sinema sanatının en varsıl dil ögesinin yitirilmesi noktasına
gelinmiştir.
Bir filmin uzmanlarca, “Griffith + 10 yıl” biçiminde eleştirilmesinde (o filmin böylesine
gerilerde bulunmasında) senaryosu, oyuncu yönetimi, ışık ve kamera kullanımı kadar anlatımının
yani dilinin (kurgunun) rolü vardır. Burada kastedilen, kurgu biçimlerinin, Eisenstein tarafından
çıkarılan formüllere göre kullanılması değil; kurgunun ne olduğunun kavranmamış olmasıdır...
Sinema dili, yaratıcı yönetmene sonsuz olanaklar sunar; doğal dilin, yazarlara ve şairlere
sunduğu olanaklar... Sözcükler (Türkçe, Çince, Rusça, Japonca gibi doğal dillerin sözlüklerinde)
sınırlı sayıda olabilir; ama tümce kurma olanakları sınırsızdır. Sinemada çekim ölçekleri, kamera
konumları, kamera hareketleri sınırlı sayıdadır, film dilini kullanmanın, bu dille tümce üretmenin
bir sınırı yoktur. Varmış gibi görünen sınırları ortadan kaldırmanın yolu ise, Peter Wollen’ın da
vurguladığı gibi, geriye dönüp, diyalektik ya da yaratıcı kurguyu kavramaktan geçer.
Diyalektik (yaratıcı) kurgu bir yandan sinema tarihiyle öte yandan yaratıcılıkla yakından
ilgilidir. Konuya böyle bakıldığında, bu kurgu biçimlerinin tüm boyutlarıyla araştırılmasının ve
karmaşık yapısına karşın eşsiz gücülünün (potansiyelinin) tartışılmasının sayısız yararları olduğu
görülür; böyle bir görüş, “Filmler sinema dilinin ürünü olmak yerine kendileri üstdil oluşturmalı”
biçiminde yorumlanmamalı.
Filmin kurgu masasında doğduğu ve yaratıcı kurgunun sinemanın her şeyi olduğu
görüşünü savunan kuramcı ve yönetmenlerle, “çevrinmeli ve kaydırmalı uzun/geniş sahne
çekim olanaklarıyla birlikte, yaratıcı kurgu sinemada görevini tamamlamıştır” biçiminde
görüş geliştiren kuramcıların ve sinemacıların savları karşılaştırılmalı biçimde tartışmaya
muhtaç göründüğü için böyle bir kitap ortaya çıkmıştır.
Diyalektik kurgunun işlevini tamamladığı görüşü kabul edilemez. Sinema, özgün
bir sanat olmayı sürdürecekse; en azından çerçeve içi düzenleme, kompozisyon, senaryo
düzlemi ve dekıpajın öyküsel düzlem çizgisinden şaşmadan ekleme yapılması açılarından
kurgu yöntemine muhtaçtır. Yaratıcı kurgunun somut bir ortamda tartışılabilmesi için en 6
güvenilir kaynaklar Rus Biçimcilerinin filmleriyle, yaratıcı kurguyu önemsedikleri, kimi
filmlerinde bu kurguyu dönüştürüp kullandıkları gözlenebilen çağdaş (Jean-Luc Godard,
Costa Gavras, Akira Kurosawa gibi) yönetmenlerdir.
YORUMLAR
Merhaba Cengis Bey,
Bir yönetmen olarak, sinema sahnesinden edebiat sanatına çok güzel açıklamalar yapmışsınız.
Sinema, "Görüntüyle öyküyü anlatma sanatıdır," tanımlaması çok hoşuma gitti. Sanatta, -yazın da bir sanattır- kural olduğunu net bir biçimde izah etmişsiniz. Yazım kuralları, anlatım bozuklukları ve kurgu konularıyla ilgili eleştirilerde bazı kibirli yazarların (!) -kendilerini öyle gösteriyorlar- kuralsızlığı marifetmiş gibi gösterenlerin sizin bu yazınızı okumalarını isterim.
Başarılarınızın devamın dierim. Saygılarımla.