- 1559 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAYRAM SABAHI
’ Duvarlarda kömürle yazılı dam ağalarının isimleri
Osman Kaptan, Balıkçı Aziz, Kalemoğlu
ve kadınsız erkeklerin çizdiği çıplak kadın resimleri
vezni bozuk mısralar
ve tavanda salkım salkım örümcek ağları
deposunda esrar nargileleri hapisanenin
’serleri düşmüş’
afyon kutuları ve eroin paketleri bir yanda
bir yanda vurulacak bilek bulamayan kelepçeler
ve söğüt yaprağı kamalar ki amili Bursalı Falan Ustadır
durur bir yanda ’can kardeş’ yazar
beyaz kemik saplarında her birinin.
Malta boylarını gez
her yer kan lekeleri
çerçeveleri kırık pencereler
ve bacakları çatlak koğuş peykeleri
-tahta kuruları öldürülmüş üzerlerinde-
dehlizlere in kan kokar:
Hey gidi iki bin seneliler hey
Cigara ve esrar dumanları içinde geçen
Kadınsız gecelerin küfrünü bilmezsiniz. ’
Bu şiir kime ait dersiniz? Hadi sizi üzmeyeyim ben söyleyeyim. Bu şiir bir Orhan Kemal şiiridir. Adı ’ Mahpushane ’ olan bu şiir, 1942 yılı sonlarında bir dergide yayınlanmıştır.
Daha öncede Orhan Kemal’ in bazı yazıları, hikaye ve şiirleri yayınlanmıştı fakat bu isimle değil.O zamanlar herkes onu Orhan Raşit olarak tanıyordu. Çünkü1941 yılında İstanbul’ da yayınlanan ’ Yeni Edebiyat ’ dergisinde çıkan hikayelerin altında Orhan Raşit imzası görülüyordu.
1943 yılında Orhan Raşit imzalı yazıları bu defa da Ömer Faruk Toprak ve Kemal Sülker ’ in çıkardığı ’ Yürüyüş ’ dergisinde görüyoruz. O zamanlar Orhan Kemal ceza evindeydi ve Nazım Hikmet ’ le beraber Bursa Ceza evinde yatıyordu. Yazılarını oradan gönderiyordu. Yine aynı dergide yazı yazan Kemal Sülker de kendi adını kullanmıyor, Asım Sarp adıyla yazıyordu. Bu dergide şiirleri çıkan Nazım Hikmet ise ’ İbrahim Sabri ’ adını kullanıyordu. Şair ve yazarların yazılarına imzalarını bile atamadıkları o dönemden İzmir’ li şair Attila İlhan ’ Kırk Karanlığı ’ diye söz eder.
Orhan Kemal, Adana’ lıydı. Adana’ da tam bir aylak hayatı yaşadı. Bir çok işe girdi çıktı. Futbolculuktan tutunda şirket katipliğine kadar yapmadığı iş kalmadı. Askere gittiği zaman büyük bir hayat tecrübesine sahipti. Askerde bir suç dolayısıyla tevkif edildi ve hapsedildi. 55. maddeye muhalefetti suçu. Ve böylece Orhan Kemal ’ in çileli hayatı başladı. Orhan Kemal ondan sonra önemli bir yazar haline geldi.
Orhan Kemal solcu olduğu için Adana’ da iş bulamaz hale geldi. Sonra İstanbul’ a geldi ve Haliçte yaşadı. Orhan Kemal o kadar Türk ve Anadolulu bir insandı ki Beyoğlu tarafına hiç geçmedi. Diğer sanatçıların çoğu gibi alafranga kahvelere, pastanelere hiç itibar etmedi. Nerede bulmak isterseniz onu orada mutlaka bulurdunuz. Orası da hep bir kahve olurdu. Gittiği yerler ya İkbal Kahvesi’ ydi ya Meserret Kahvesi...Bunların ikisi de karşı taraftaydı.
Türkçeye fevkalade hakim bir yazardı. Ama bu müthiş bir gözlem ustalığı ile birleşince daha çok çarpıcı oluyordu. Diyalog yakalamakta üstüne yoktu. Türkçenin o güzel varyantlarını o kadar güzel yakalayıp insanlara yakıştırırdı ki, o insan gözünüzün önünde hemen canlanıverirdi. Bu romanlarında da böyledir, hikayelerinde de. Lafı uzatmaz, bir yaprağı ağaçtan on beş sayfada düşürmezdi. Orhan Kemal Türkiye de, yeni edebiyat içinde okur sahibi olan nadir yazarlardan biridir. Her zaman okuru vardı ve okunurdu. O kadar ki gündelik gazetelerde romanları tefrika edilmişti. Bu da ancak okunan yazarlara nasip olan bir özellikti.
Orhan Kemal ’ in bütün eserleri yeniden basıldı. Onun için onun eserlerinden hangisini isterseniz satın alıp okuyabilirsiniz. Orhan Kemal’ in oğlu Işık Öğütçü hayırlı bir evlat olduğunu kanıtladı. Ve babasının anısına Cihangir ’ de Orhan Kemal Müzesi ’ ni açtı. İstanbul’ da yaşayanlar istedikleri zaman oraya gidip Orhan Kemal’ i görebilirler. Nasıl görebilecekler? diyorsanız orada halkı görecekler. Orhan Kemal halkın ta kendisidir çünkü. Ona bir keresinde sormuşlar : ’ Zengin olsan ne yapardın? ’ diye. Verdiği cevap tam bir halk cevabıdır : ’ Köfteci dükkanı açardım! ’
Orhan Kemal halkçı, gerçekçi bir yazardı. Yazdıklarının insanlara umut ve direnç vermesini amaçlıyordu. Yaşamı yoksulluk içinde geçen Orhan Kemal, ailesini geçindirmek için uğraşan ve hep sıkıntı içinde yaşayan halktan biriydi. Oğlu Işık Öğütçü müzeyi ziyarete gelen bir çocuğun ’ Hiç eşyası yok muydu? ’ sorusuna şu cevabı verir.
’Yoktu. Bizim hiç koltuk takımımız, doğru dürüst ev eşyamız olmadı. Eşyalarımız salonda bir sedir, kilimler, tahta bir masa ve sandalyeden ibaretti. ’
Işık Öğütçü’ nün bu sözlerini babası Orhan Kemal’ in bir başka şiiri ile bağlamak istiyorum. Bu şiir 1942 sonbaharında çıkan ve ’ Bayram Sabahı ’ adını taşıyan şiirdir.
’ Bayramlar gelir Mekke’ den, Medine ’ den Şam’ dan
Pencerem açık kalmış akşamdan
Kurşunlu bir çizgidir ufkun kenarında bayram sabahı
Ve şimdi Karacaoğlan yavaş yavaş uzaklaşan
Bir ıslıktır arabacının dudağında
Akşam attığım tahta kuruları tekmil boğulmuş
Masanın kenarındaki su bardağında
Bugün bayram sabahı
Rüzgarda çırpınan bir patiska çamaşır gibi
Neşeyle gelecek çocuklara
Eller öpülecek, harçlıklar alınacak
Benin dudaklarımın yeri boş
Ve bayramlık elbisem asılı kalacak mağazada
Benim bayram sabahlarımı
Beyaz kanatlı güvercinler getirecek
Kırmızı gagalarında buğday taneleriyle.’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.