" KAYIPKEN KAYBOLMAK "
Sendeydi kayboluşum…
Bir güney dönüşü dinlediğim kısa şarkılardan bir tanesiydin. Önce ateşi tuttum; baktım, ellerim de elmas oldu. Zamanı yerle bir edip yakan, tuhaf kızıllığın içinde; fildişi tuşları parlayan bir piyano dinliyorum kalbinin üstüne çöreklenerek. Gözlerimi kapatmamalıyım biliyorum; kapanıyorlar. Açtığımda ise kare bir kutuda bomboş olduğumu görüyorum…
Bir kez daha kayboluyorum…
Şimdi beyaz boynuzlu, uzun saçlı atımla; siyah elbisemle koşuyorum rüyana. Kızıl sardunyalar arasından geliyorum. Yolun bittiği yerde güvercinler dans ediyor o içlerinden gelen sesleriyle. Bir tanesini alıyorum atımın saçları arasına saklıyorum, bacası tüten küçük kulübende elinde bir telefon ahizesi aşağı sarkmış, göz bebeklerin yere doğru inmiş, sembolik bir hüzün yüzünde; karşılanıyorum bu defa ellerinde. Dokunmamalıyım biliyorum ellerime söz geçiremeden gidiyorlar ellerine…
Kayboluyorsun kayboluyorum…
Kızıla boyanıyor gecem; narçiçeği gibi şafaklarda uyanıyorum. Telli duvaklı bir acı biten günün koynundan yeni çıkmış; sıcacık. Bacaklarıma yaklaşıyor. Kıyamadan alıyorum. Sızılarımı da gözlerinin verandasına bırakıp yola koyuluyorum. Çalılıklarla kaplı yolda; önce gözlerini sonra ellerini topluyorum. Az ileride bedenin boylu boyuca eksikliklerine aldırmadan uzanıyor. Her parçanı tamamlıyorum. Benim oluyorsun.
“Kaybolup buluyorum; bulup kaybediyorum, bulup kaybediyorum tekrar, geri topluyorum”…
Çok kayboldum ben sen yakınlarında. Çok kez bulundun sen ben yakınlarında…