- 1680 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
PAŞA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Okullar kapanmış herkesi, bir tatil telaşıdır sarmıştı. Aynı heyecana bende kapılmıştım. Çünkü annem, kardeşim Selim, karısı ve iki kızı yaz tatilini geçirmek üzere, büyük ağabeyimin Mersin’deki çiftliğine geleceklerdi. Çiftlik, Toros dağlarının ortalarında , vadiye bakan ve içinde kendi gölet’i, havuzu, küçük çapta birkaç çeşit hayvanı olan güzel ve huzur dolu bir yerdi.
Yola çıktıkları gün, sabah erkenden uyandım. Mersin’e yaklaşana kadar birkaç kez telefonla arayıp, nerelere vardıklarını sordum. Heyecandan evin içinde odadan odaya geçip dururken, yine birlikte olcağız, çocuklar değişik bir tatil geçirme imkânı bulacaklar diye sevinç içindeydim.
Nihayet Mersin’e vardıklarını bildiren telefonu aldım. Evde bazı hazırlıklar yapmıştım, ama yorgun olduklarını, her molada bir şeyler yediklerinden tok olduklarını, direkt olarak “BEYDEDE”ye (çiftliğin adı bu) geçmek istediklerini söylediler.
-Eh!... Madem yorgunsunuz, hadi gidin, dedim… Ben yarın kahvaltı zamanı nasılsa gelirim yanınıza.
İstanbul’dan Mersin’e uzun bir yolculuk yapmışlardı. Dinlenmek haklarıydı. Bir gün daha görmeden durabilirdim. Sağ salim varmışlardı ya o bana şimdilik yeterdi. Ertesi sabah tam vaktinde çiftlikte almıştım soluğu. Demir kapının önüne geldiğimde, PAŞA kapıya koşup inlemeye başlamıştı bile. Hemen arabadan el frenini çekip indim ve görevliyi beklemeden, demir kapıyı var gücümle sağa doğru iterek açtım. Paşa da o hızla koşarak gelip üstüme atıldı.
Öyle hızlı vurmuştu ki patilerini bedenime, az kaldı sırt üstü yıkıyordu beni yere. Aslında daha 7 aylıktı. Bir Kangal olduğu için şimdiden böylesine irileşmişti. Elimize doğmuştu kerata, kardeşleri içinde en oyunbaz ve sevimlisi oydu yavruyken. Kardeşim yavrulardan birini İstanbul’a getir bir geldiğinde, bahçeye lazım bir köpek dediği için ben de en sevimlisi diye, onu seçip götürmüştüm.
Uslu oluşundan ve asil tavırlarından PAŞA adını takmışlardı. Ancak PAŞA büyüdükçe onların küçük bahçesine sığamaz olmuş ve etrafı talan etmeye başlayıp, konu komşunun da korkulu rüyası haline gelince, çiftliğe geri getirilmişti. Şimdi burada varlığıyla korku salmıştı çevrede. Yüksek duvarların ardından bile yoldan geçenleri, titretiyor, her sese, her duvara yakın yürüyen vatandaşa, , bir köşeden diğerine koşup çılgın gibi havlayıp duruyordu.
Ama nasıl anlıyordu bilmem, ne zaman biz o koca demir kapıya vardığımızda, görmediği halde, havlamıyor sadece inliyordu. Her buluştuğumuzda hemen iki elimle yanaklarındaki tüylerden sıkıca tutup çekiştirmeye gıdısı’nın tam altından kaşımaya başlardım. O da hemen ayaklarımın dibine yayılır 4 patisini havaya dikerek karnını okşatmak isterdi. Şimdi de, yine serilmişti ayaklarımın dibine.
- Hadi PAŞA çekil önümden de içeri gireyim önce dedim. Şimdi cilveleşmenin sırası değil.
Ama Paşa anlar mı? Bırakmıyor ki yeniden arabaya binip de içeri gireyim. Ha bire sırnaşıp duruyordu. Bahçe görevlisi Halil sesimizi duyunca koşup geldi. Paşayı tasmasından tutarak, kenara aldı da ben içeri girebildim. Doğruca evin kapısının önüne gidip yandaki sundurmanın altına park ettim. Onca sese rağmen bizimkilerden çıt çıkmamıştı. Anlaşılan yol yorgunluğunu hala üzerlerinden atamamışlardı. Zile basmakta tereddütte kalmışken Halil seslendi.
“Abla, Selim ağabey, alt katın mutfağında, İstersen o tarafa gidebilirsin!”
Alt katın mutfağı ana binanın önündeki göle bakıyordu ve göl tarafına açılan bir kapısı bulunuyordu. Yaklaşırken kardeşim camdan geldiğimi görmüştü. Hemen koşup kapıyı açtı ve hasretle kucaklaştık. Beş kardeştik, üç ağabeyim vardı, Selim ise benden küçük olduğu için kardeşimdi. O yüzden ona düşkünlüğüm bir başkaydı. Ablası olduğumu unutup, anası sandığım çok olmuştur kendimi. Becerikli, elinden her iş gelen biri oluşu yüzden de ayrı gururlanırım kardeşimle. Her zaman ki gibi yine herkesten önce uyanmış, çayı demleyip sofrayı bile hazır etmişti işte.
-Herkes yorgun, kıyamadım kaldırmaya, dedi. Kendileri kalksın diye bekliyordum.
-İyi etmişsin, dedim. Onlar kalkana kadar, biz de iki kardeş laflarız biraz.
***
Kahvaltı büyük bir coşku içinde geçmiş bol hasret giderip akşamüstüne kadar birlikte harika bir vakit geçirmiştik. Tek keyifsiz olan annemdi. Yol ona çok uzun geldiğinden hala kendine gelememişti. Akşam üstü eve gitmek için ayaklandığımda çocukların hiç hoşuna gitmedi. “Hala, kal lütfen gitme” diye yalvarıyorlardı, ama eşim Julian evde olduğu için dönmem gerekiyordu. Daha sonra birlikte gelip birkaç gün onlarla kalacağımıza söz verip yüzümde mutluluğun gülüşü oradan ayrıldım
Çiftlikle evin arası 30 – 35 dk. Mesafede indi. Dağdan iniş daha çabuk olabiliyordu da trafiğin durumuna göre. Gün boyu evde olmadığım için, yolda bir yerde durup fast food tarzı bir şeyler aldım. Julian Allah’tan yemek konusunda seçici değildi. O yüzden rahattım. Eve varıp, oda karnını doyurduğunda, iyice rahatlamıştım. Bol hareketli ve yorucu bir gün olmuştu benim için. Bir duş aldıktan sonra, televizyonu açıp karşısındaki kanepeye uzandım.
Az sonra telefon çalmaya başladığında yerimden fırladım. Ses geliyordu ama telefonu nereye bıraktım bir türlü bulamıyordum. Sese doru koştururken, hala çantamda olduğunu hatırladım. Zaten o da inatla çalmayı sürdürüyordu. “Şurada bir keyif yapacaktım kim bu ya!” diye içimden söylenerek cevapladığımda;
-Abla çabuk gel ne olur, çok kötü bir şey oldu, diye feryat eden kardeşimin sesini duydum.
Daha bir saat önce ayrılmıştım yanlarından. Ne felaketi olabilirdi ki? İlk aklıma gelen annemin rahatsızlanmış olabileceğiydi.
-Ay! Ne oldu? Anneme mi bir şey mi oldu? diye bağırıyorum diğer taraftan.
-Yok, abla, annem değil… PAŞA Bilge’ye saldırıp, yaraladı. Arabam da ne olduysa çalışmıyor. Yalvarırım çabuk gel.
O telefonu nasıl kapattım ve ıslak saçlarım üzerimde şort pijamam ile kendimi nasıl garajda bulduğumu bilmiyorum. Allahtan otobana çok yakın bir yerden giriliyordu. Bir yandan ağlıyor bir yandan son sürat arabayı sürerken, PAŞA Bilge’yi neden ışırsındı ki ? diye düşünüp duruyor, buna bir türlü akıl erdiremiyordum. Yolu yarılamıştım ki yeniden telefon çaldı. Arayan kardeşimdi.
-Abla komşular ambulans çağırmıştı dedi. Şu anda dağdan aşağı inmekteyiz, sen nerdesin?
-Çıkışa yakın kavşağa yaklaşıyorum, birazdan tırmanmaya başlıyacaktım.
- Ablacığım tamam, ne olur sakin ol, ağlama… dedi. Az sonra biz kavşağa inmiş olacağız, siren sesini duyarsın zaten, sen de arkamıza takılırsın.
-Tamam ablam… Bilge’nin durumu nasıl? Neresini ısırdı çocuğun?
-Her iki bacağını da fena ısırdı abla.
Bana ağlama diyordu ama burnunu çekerek konuşmasından, salya sümük gittiğini anlamıştım. Çok geçmeden de siren sesi ulaştı kulağıma. Abulansın gidiş istikametine doğru durmuştum dikiz aynasından göründüğü an arabayı çalıştırıp, peşlerine düştüm. Son sürat onları gözden kaybetmeye çalışarak peşinden sürüyordum arabamı.
Her zaman çok kızardım, ambulansa yol verip, sonra arkasına yapışarak onun yol hâkimiyetinden istifade ederlere. Beni görenlerin şimdi aynı düşüncede olacağı geliyordu aklıma. Ancak geçerli bir nedenim vardı, onlar bilmese de. Böyle düşünerek teselli payı çıkarıyordum kendime.
Ambulans acilden girdiğinde içeriye, arkasından yetişmiştim bende. Aracın kapısı açıldı, görevliler, Selim, ardından sedyeye uzatılmış yeğenim indirildi aşağıya. Bacakları kan içindeydi. Korkuyla açılmıştı güzel gözleri, yeterince ağlamıştı belli.
Onlar içeri koştururken, ben kalmıştım orada. Kapıdaki görevlilerden biri “Hadi bayan, lütfen çekin arabanızı buradan “diye başıma dikilmişti çünkü. Haklıydı da, acil kapısıydı orası işgal edemezdim ki. Hiç itiraz etmedim ancak nereye gideyim bir türlü bilemedim. İlk kez geliyordum devlet hastanesine ve tanımıyordum bölgeyi. Şansıma hemen bir otopark görüp daldım içeri. Anahtarı görevlinin eline tutuşturduğum gibi, kesilecek makbuzu bile beklemeden hastaneye koşturdum yeniden.
Sanki bütün vakalar o gece olmuş gibi acil insan kaynıyordu. Bizimkileri bulduğumda, Bilge’ciğim hala sedye üzerinde bekliyordu. O zaman gördüm bacağındaki derin ısırıkları. Sanki sıkıştırılmış sünger bir yastık yarılmışda, içinden, sarı süngerler dışarı pırtlamış gibi, yağları çıkmıştı dışarı. Nasıl oldu da oraya yığılıp kalmadım bilmiyorum.
Baldırlarının iç kısmından ve bayağıda yukarıdan dişlemişti çocuğu PAŞA, hem de bir değil birkaç defa. Sözde yemek yerken rahatsız edildiği için yapmış. Görevlinin kızı ile birlikte yanına yaklaştıkları sırada atlamış çocuğun üzerine. Allah’tan tasmasından bağlıymış yoksa sonuç çok daha vahim olacakmış.
Nihayet ona bakılmaya sıra geldiğinde, Doktor, dikiş atmaktan yana olmadığını söyledi. Bir genç kız olduğunda izleri kalacağından, rahatsız olabilir diyordu. Yara bu şekilde kendini daha kolay onarabilirmiş. “ Israrcı olursanız dikeriz elbet,”dedi. İlerde estetik yaptırırsınız.
***
Çocuk zaten acıdan yeterince perişan durumdaydı. Dikiş mikiş diye konuşulduğunu duyunca yeniden ağlamaya başlamıştı. Hep birlikte “Tamam, dikiş yapmayın o zaman” diye atıldık. Ancak, Kuduz iğnesi olmaktan kurtulamadı yavrucak. Üstelik iki hafta boyunca 3 günde bir. Tatilinin yarısı boyunca da bir sünnet çocuğu gibi gezdi garibim. O gün hastaneden çıkarken şaka yollu takılmıştım.
-Bilge’ciğim, PAŞA‘nın sana hoş geldini böyle oldu demek!
Çok dirayetli bir kızdı. Acısını unutup muzipçe gülümseyerek;
-Eğer hoş geldin’i buysa dedi, güle güle demesi nasıl olacak kim bilir?
O halinle bile 8 yaşında yeğenim yaptığı espri ile hepimizin de yüzünü güldürmüştü. Şimdi 12 yaşında ve çok şükür, doktorun dediği gibi belli belirsiz izler kaldı bacağında. PAŞA mecburen bir süreliğine Kuduz konturolu için bakım evine gitmişti. Elbette ki sağlamdı. Tekrar çiftliğe geri getirildi.
Ancak bu olaydan sonra hırcın ve asabi bir köpek haline gelmişti. Hepimiz çok sevdiğimiz halde, kendisinden korkar olmuştuk. Çiftliğin yakınında yaşayan bir avcı, ne zamandır Halil’e bana verseniz keşke diye söyler dururmuş. Oturup konuştuk ve oy birliği ile onu gözden çıkarttık. Giderken arkasından ağlaştık bile, ama bir daha hiç görmedik.
Sadece bir kaç resmi kaldı hatıra olarak elimizde..
Konu fotoğrafında PAŞA benimle birlikte. Ne azmanmış görüyorsunuz işte :)
YORUMLAR
Yazdıran yüreği, yazan eli kutlarım. Ben bütün hayvanları sevmeme rağmen (sürüngenler dışında ) Yaklaşmaktan çok korkan biri idim, üstelik sizin gibi müstakil bir ev ve kocaman bir bahçede büyüdüm ve çeşitli hayvanlarımız oldu ama hep uzaktan..
Çocuklarımın üçüde hastalık derecesinde hayvan sever. Lakin şimdi apartman dediğimiz hapishanelerdeyiz !!!
Ne zaman çocuklarım eve elleri arkada geldi ise, ya bir kedi, köpek, kuş, fare, kaplumbağa vs. oldu süpriz. Eve girince çıkış yok elbet..
Bundan üç ay evvel kimyon(hemstır) öldü, gözlerimin önünde, ağlamaktan mahvoldum, aştan, iştahtan kesildim ve yalvardım onlara lütfen bana bir daha böyle bir üzüntü yaşatmayın, getirmeyin eve..
Gene bir akşam;
Ortanca kızım, anahtarla zor açtı kapıyı* anneee diye bir ses ve bakınca devasa bir kedi kucağında, salıverdi antreye, kedi fişek gibi vınn, ben olanca hızımla evin en yüksek olabilecek yerine fırladım ve kaldım !!!
Oğlum zar, zor benim kucağıma almama yardımcı oldu, şimdi iki can dostuyuz bir İran kedisi, bazen beraber yatıyoruz..
Şu anda makina kızımın yatağına ikinci kez tuvaletini yapmasından ötürü çalışıyor, koltuklar paramparça,evin her tarafı topları, oyuncakları, heryer tüy !!!
AMA BEN ONU ÇOK SEVİYORUM.. AHHH KEŞKE ŞİMDİ MÜSTAKİL BİR EVİM OLSA İDİ..
Not:
*Anne ben ölmedim* adlı eserinizi de çok beğendim, devamını bekliyorum.
Sizi ve kaleminizi kutlarım.Sevgi ile kalın.
Nazlıgelin tarafından 3/7/2012 3:03:16 AM zamanında düzenlenmiştir.
Nazlıgelin tarafından 3/7/2012 3:05:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
Billur T. Phelps
konu PAŞA olunca dururum. Farklı cinste olsa benimde bir tane var. Ve her cins hayvanı severken köpek konusu bambaşka bir şey. Hayvan beslerken o hayvanın tüm özelliklerini iyi tanımak gerek genel çercevede. Köpekler hususunda en sakin uyuntu gibi görünen köpeği bile yerine göre korkulacak kadar saldırgan yapabilirsiniz. Eğer koruma amaçlı alınmış köpekse bağlı kaldıkca saldırganlaşır eğer dost yada arkadaş olarak vesliyorsanız o hayvanı sürekli insan içine çıkarmak zorundasınız. Köpekler kendi alanını belirler. Eğer sürekli insan içine çoıkarılmayan bir köpekse o alana birinci derece sahibinden başkasını yaklaştırmaz. paşayı bence siz boşa vermişsiniz. Unutmadan bir de köpeklerin kendi cinsine has karakterleri olur alırken ve seçim yaparken ona göre almak gerek tabi birde yaşadığımız çevre ayrı. Bu paşa şehirde gezdirmeye tamamda çevrede gezenlerin ürkmesi bile köpeği ürküdür her zaman doğal çevre en uygun....
benim Paşa kendi halinde gezersaldırganlığı yok çünkü kendi halinde kapıda durur ben sadece ekmek veririm özgür olunca kimseyle derdi olmuyor. ama akşamlar gelen geçene iç güdüsel havlıyor o da belki koruma türtüsü çözemedim....
YAZI HER ZAMAN Kİ GİBİ HARİKA VE BURADAKİ HERKES GİBİ SENİN YAZILARINI OKUMAYI ÖZLÜYORUZ....( yinede paşaya üzüldüm )
Billur T. Phelps
Belki PAŞA çok daha mutlu oldu sonraki hayatında.
Çünkü dağlarda koşturdu durdu.
ilk hayatı ben onu şehire götürmekle yapmıştım. Sözde düzelttik sonunda ama o bundan hoşlanmadı haklı olarak.
Yazılarım için güzel düşüncelerine çok teşekkür ederim. Okundukça yazmak geliyor insanın içinden. Güzel bir duygu. Sen de bilirsin zaten :)))
DİLEK YILDIZI
SENİN YAZILARINI OKUMAYA BAYILIYORUM O KADAR USTAM :-)
Kurgu mu bilmiyorum. Eğer yazdıklarınız gerçekse... Varlıklı bir aileden geldiğinizi anladım.
Yine de güzeldi...
Billur T. Phelps
Hayır, sandığınız gibi öyle varlıklı bir aileden gelmiyorum. Beş çocuklu babam, dedemdem rahmetli olunca miras kalan evini, çocukları satmak isteyince, aile yadigarı elde kalsın isteyen bamam tarafından, bütün birikimi ortaya konularak satın alınmıştı.. Ben o evde büyüdüm ve annem kardeşim hala İstanbul'daki o evde yaşamakta.
Çiftlik ise, en büyük ağabeyimin hayali idi.O da yıllarca çalışarak elde ettiği birikimini böyle değerlendirdi. ilk satın alındığı hali ile şimdiki hali arasında da dağlar var elbetteki. Çünkü emek emek, tüm kardeşler sevgi ile el vererek işledik orayı.
İnsan yeterki, inansın, azmetsin ozaman elinden kurtulan olmaz :)))
Yani dostum bize haybeden gelmiş hiç bir şey yok
çok geçmiş olsun sevgili yazarım..
güzel bir anı çalışması okudum.
tebrik ederim..
emeğinize sağlık sevgilerimle..
Billur T. Phelps
Ben de sevgilerimi bıraktım sana :))
Ben yazıyı okurken, aile muhabbeti ve birlikteliği sıcaklığını aldım. İt, köpek muhabbetleri de; beslemesi ve büyütmesi; onun cefasını çekmek de hiç de beni mutlu etmiyor.
Biliyorum ki, hayvanları sevenlere böyle söyledi mi insan, birden hayalet görmüşçesine hortlayıp, bağırıyor ve çağırıyorlar. Sizin insan sevginizi bildiğim için rahatça bunları yazabiliyorum..:))
Yani bu anı-öykü türü eserinizi iki kez karmaşık, bir kez de bütün okudum ki, mesele zaten ne olursa olsun doğal hayatı bozulan canlıların (bu insan da olabilir) etrafına saldırması veya değişik hastalıklara tutulması normal bir şey!
Kocaaaaa apartmanlarda yaşamaya çalışan insanlarımızın stres kavramını tanıması nasıl bir boyut farkına geçiş, ki anlatılmaz!
Köpek de halis Sivas kangalı, ki Sivas'da kalırken kangalların nasıl havlayacaklarını da bildiğim için ve şimdi de hatırladığım anda Paşa'ya olan sinirim doruk noktasına çıktı..:)
Bu köpekler geniş alanlarda, vadilerde, otlaklarda dolaşmayı; gezmeyi, koşmayı ve yorulmayı sever. Öyle de olmayınca, sıkışınca bir köşeye; sıkıştırılınca elbette enerjisini zor atıyor. Düşünsenize ablacım, bir yayla insanını getirip de şehre koyalım; nasıl huzursuz ve saldırgan olur? :))
Ben yine fikrimi beyan etmek istiyorum ki; itle, köpekle, kediyle vakit geçirip onlara gereğinden fazla ihtiyat ile davranıp ve mühim olduklarını hissettirmek; akıl karı değil! Neden böyle dersen diye sorarsan, çünkü öyle hayvanseverler var ki, dışarıda çöp toplayan insanı ya da hiç değil de komşusunu okumamış ve ya daha az kültür seviyesinde olduğu için aşağılar ve de ona iti, köpeği daha cazip gelir. Bunun adına da hayvanseverlik, doğa sevgisi ve modern allamelik denir.
Neyse...Susuyorum..:)
Öykünün anıyla birleşme seansları ustaca olmuş. Düzen ve itina da her zamanki gibi! Sizi okumayı seviyoruz..
Hürmetle...
Billur T. Phelps
Kangallar gerçekten çok asil ve güçlü hayvanlar. Geniş alanlar olmalı onların mekanı. Çiftlik 50 dönüm bir arazi, yani oldukça büyük bir alan. Paşada tam yerinde doğdu yani. Ama alıp onu 2 aylık iken, İstanbul'daki evin bahçesine götürmek en büyük hataydı sanırım.
Büyüdükçe oraya sığamaz olmuş ve ilk hırçınlaşmalar da orada başlamıştı zaten. Sonra da alıp tekrar geri getirillip o koca araziye bırakıldığında yine mutlu olamamıştı. Çünkü bu kez de oradaki sevgi ortamından çıkıp yanlız hissetmişti kendini. Bir eş bulup yanına getirmemize rağmen eskisi gibi olmadı anlayacağın.
Biz insanlar anlayamıyoruz ne hissettiklerini, ne düşündüklerini. Onlarda birer canlı ve kendilerine göre bir dünyaları var. Ama bizler yani ki ayak üzerinde yürüyen, konuşmayı beceren yaratıklar olarak, istediğimiz gibi üzerlerinde hakimiyet kurup, altüst edebiliyoruz yaşamlarını.
Eh sonuçlarınada katlanmak durumunda kalıyoruz işte böyle ...
Gördün mü bak, bende çok uzattım yanıtlarken :)
Sevgiler,
HAYVANLAR KENDİLERİNE BİRŞEY YAPILMADIĞI VE CANI YANMADIĞI MÜDDETÇE SAALDIRMAZLAR HELEKİ SİZE SADIKSA VE SİZ BÜYÜTTÜYSENİZ YEĞEİNİZLE PAŞA ARASINDA BİR ANLAŞMAZLIK OLMUŞ ACI BİR Hatıra tebrikler
Billur T. Phelps
Çocuk ne bilsin:))
Başka nedenleri de vardı mutlaka ama anlayamadık gitti :(
Billur T. Phelps
Paşa gerçekten çok güzel bir hayvandı. Hatıralarımızda hala o güzel zamanlarındaki gibi durur.
Sevgiler :)
Değerli Arkadaşım.
Öncelikle Yeğeninize geçmiş olsun ( Geçmiş zaten )...Köpek cinsleri içinde en sadık olarak tanınan kangaldan böyle bir davranış beklemezdim doğrusu.
Yazı oldukça sürükleyiciydi. Bir solukta okudum. Diğer yazılarınız gibi.
Selam ve saygılarımla.
Billur T. Phelps
geldiğimizde, ama sonra öyle bir korku saldı ki içimize, vermek şart oldu :(((
memleketimin nişanı...asildirler tek olunca çok hırçınlaşırlar. soğuk iklim hayvanlarıdır sürekli bir görevi olması gerekir. çift olarak beslenirse huysuz olmazlar....en verimli alanları çoban köpeği olunca sorun yaşatmazlar....resimden anladığım kadar hakiki kangalmış. yani kırma değil.....kalemin güzelliği tescilli...saygılar
Billur T. Phelps
Belki de sinirli hali o günlerden kaldı kim bilir ?
Ziyaretinize teşekkürler :)
beğeni ile okudum yaşnmış anını canım.. bazen ne yapacakları belli olmuyor dikkat etmek gerekiyor. çoçukken benimde parmağımdan ısırmıştı o zmandn beri sevmeme rağmen ürkerim onların sadakatını gördüğümde hayranlıkla izlerim..oğlum için besledik büyüyünce bizde vermek zorunda kaldık ayrılmasıda zor sahiden..evden birinin gitmesi kadar üzüyor...
sımsıcak duru yazını kutluyorum sevgilerimle özlemişim kalemini..
Billur T. Phelps
Daha önce de Alman kurdu beslemiştik bir kaç adet. Ama Paşa bizi böyle üzerek kötü bir anı bıraktı.
Ziyaretine teşekkür ederim.
Sevgiler,
Paşa gibi benim de bir kangal köpeğim vardı. Benimkinin adı karabaştı, karabaş da paşa gibi asileşince onu bir çiftliğe vermek zorunda kalmıştım. Vermiştim ama her hafta ziyaretine gidiyordum. Karabaş, kilometrelerce uzaktan cincirini koparırcasına asılırdı. Yanına geldiğimde dört patisini birden üzerime koyar hatta üzerimde ne varsa patileriyle yırtardı. O bana sarılırken ben ağlardım. ah paşa ah! Derdimi deştin.
Güzel bir yazı olmanın yanında, güzel bir anıydı Billur Hanım, tebrik ederim, sevgilerimle.
Billur T. Phelps
Ne zamandır göremiyordum seni eklemelerimde.
Hayvanlara da fena alışıyoruz gerçekten. Bizden biri oluyorlar kesinlikle.
Genelde bizdeki hayvanlar ancak ölünce ayrılırlar bizden. Paşa böyle bir ilk ve gereklilik olmuştu anlattıım üzere. :(((
Sevgler
Bugün bakkala giderken kızımı bir sokak köpeği kovalamış. Yavrucak elinde paracıkları salya sümük düştü bahçeye. Bütün mahalle çığlığını duymuş. Bu olay üzerine senin Paşa'yı okudum :) Olaya bakış açım daha içeriden bir yerden oldu o yüzden.
Hayvan sevmeyen insan sevmezmiş derler. Buna katılmıyorum. Kedileri köpekleri böcekleri inekleri kuşları hiç sevmem. (Serçeler hariç) Bir serçeler bir de atlar vardır benim sevilebilecek hayvan listemde :) Evcil olanlarının da ne kadar uysal olurlarsa olsunlar sonuçta birer hayvan olduklarını ve ne yapacaklarının belli olamayacağını düşünürüm.
Sizin Paşa fotoğraftan gördüğüm kadarıyla insanı bir kilometre öteden dehşete düşürebilecek cinstenmiş :))
Çok güzel bir anı-öykü çalışmasıydı. Hiç ara vermeden heyecanla okudum. Ama hala tırnaklarımı yedirtecek öykünü bekliyorum. Ta ne zaman sözünü almıştık.
Lütfen daha sık yaz. Seni okumak çok farklı.
Sevgiler güzel yazarım.
Billur T. Phelps
o hikayeyi hala yazıyorum. Uzun olursa buraya değil kendi siteme
eklerim sanırım. En azından oradan okursun.
Seni burda giörmekten mutlu olduğumu biliyorsun değil mi ?
Sevgiler,
Aynur Engindeniz
Senin siteden de okurum, ama buraya da ekle. Olmadı ikiye bölersin. Hem bu site uzun yazılara alıştı artık, okunmaya layıksa okunuyor merak etme. Sen de Billur T. Phelps olduğuna göre OKUNUR OKUNUR :))
Bekliyorum...
Sevgiler güzel kalbine.
Billur T. Phelps
Öyle itici kuvvet ki yorumların, kalkıp hemen yazayım bitireyim hikayemi istiyorum. :))))))))))))
Seni seviyorum dostum.
Aynur Engindeniz
Tebrik ederim canım. Sana kurdela yakışıyor vesselam.
Sevgiler :)
Ben bir hayvansever olarak köpeklerin durduk yerde asla ısırmayacağı kanısındayım.
Sadece kangallar yemek konusunda aniden (yemekleri ellenirse)vahşileşebiliyorlar. Oğlumun Belçika kurt köpeği var . Elimi ağzının içine sokuyorum ısır dememe rağmen asla ısırmıyor.
Güzel bir yazı ama köpeğe yazık olmu, üzüldüm.
Bir de kangalımız var o da çok sakin çok sevgi dolu...
Sevgilerimle...
Billur T. Phelps
Paşa ısırmayı huy edinmişti nedense Bahçede çalışan başka bir görevliye, ve ona hergün yemek veren Halil'i de ısırmıştı.
Gidişine biz de çok üzüldük, ama belki de o avcıyla birlikte dağlarda koştururken çok daha mutlu olmuştur bilemiyorum.
:(
güzel vede hüzünlü bir anıymış canım
nerdesin özlettin yazılarını
evet hayvanları çok sevim hele köpeklerin ayrı bir yeri vardırda yanına yaklaşmam
uzaktan sevmek en güzeli hayvan işte hiç belli olmaz ne yapacağı
biliyormusun o kıskanmış kızı nedense
saygı sevgimlesin
Billur T. Phelps
İlk yorumu bırakan sen olmuşsun çok teşekkür ederim ziyaretlerinden dolayı. Ama yazıyı ekledikten sonra epey düzeltme yapıyorum üzerinde. Çünkü buraya ekleyince giörüyorum bir çok hatamı. Sonra vaktin olursa yine oku lütfen.
Peşin teşekkürlerimle:)
AYSE 09
tabiki ilk fırsatta okumaya çalışırım ah birde ben düzgün yazabilsem ama yazmadan duramıyorum işte
yeni bir yazı astım bakarsan sevinirim hele hatalarımı söylersen dahada mutlu olurum
sevgimlesin