- 671 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
AĞ-II
Tahir kulübesine girmesiyle birlikte içerdeki tahtalar sinen denizi kokulu rutubetle çam tahtalarının mahhoş buruk kokusunun bir kısmı kapı aralığından dışarı çıkarken bir kısmı Tahirin çiğerlerine piposundaki dumanla birlikte giriyordu. İçerideki karanlığa alışan Tahir gözleri alışınca o her zaman ki yerinde sadık bekleyen emektar gaz lambasına doğru ilerledi.
Bir kaç adım kala nasırlı elleriyle elini sağ cebine sokarak çakmağı çıkarmağını çıkardı. Birinci çakışta yanmadı ikinci çakışta yanan çakmağın ateşiyle lambaya uzanarak nasırlı kalın parmakları bir kuşu tıtar gibi bir hafiflikte gaz lambasının camını çıkararak hafifce yere koydu.
Gaz lambasının fitilini yakınca içten içe lambanın alevi büyüdü. Lambanın camını biraz önceki hafiflikle tutup yerine yerleştirdi.Yaktığı lambadan yayılanlar şimdi kulübenin içinde gölge oyunları oynamaya çalışırken, fitildeki alevde dışardaki denizdeki dalgaların kıyıya vuruşu gibi bir vuruyordu bir çekiliyordu.
Oda git gide aydınlanırken tahir gaz lambasını tekrar yerine koydu. Serinliğin verdiği üşümeden mi yoksa onun bu kulübedeki anılarından mıdır bilinmez yorgun zayıf bedeni titrer gibi oldu.
İki koluyla kendini sarmalayıp kendi kendini teselli edercesine nasırlı avuçlarıyla kolllarının üzerinde bir ileri bir geri sürterek kendini ısıtmaya çalışsada aslında bu üşüme kendinden bile sakladığı iç üşümeleriydi yoksa açık denizde azmı ayaza karışmış o soğuk rüzgarlardan yememişti.
O soğukların karşısında buradaki hava onun için ağustos sıcağı sayılırdı. Ama aynı ağustos içinde yoktu bunu oda biliyor ve üşümemek için kendinden saklamaya çalışıyordu. Ama bunu o sarı köpek fazlasıyla iyi biliyordu bu kulübedeki hüznü ve Tahir’in neden bu kadar üşüdüğünü.
IŞIK önce kulübe yayılmaya başlamış sonrada tahta kulübenin bu duvarlarına çivilerle asılı duran fotoğraflara vuruken içindeki siyah beyaz fotoğraflar hareketlenir gibi bir parlayıp bir soluyordu siyah beyazlığa inat. Tahir kulübenin içinde kendi gölgesinin bulunduğu tarafa doğru ağır adımlarla ilerledi.
Kulübenin gıçırdayan seslerini dışardaki hafif rüzgara kapılmış yağmur taneleri şimdilik bastıramasada Tahir yalaın ayak taban tahtalarına basarak tahtalardan gelen gıçırtıları umursamadan saç sobanın yanına gelip dizlerinin üzerine çöktü.
Üstündeki kot pantolon balıkların ve yosunların lekesine ve kokusuna ev sahipliği yaparken; denizin tuzlu suyu bu pantolonun liflerini Tahir’in kendi içi gibi çürütmeye başladığı ortadaydı. Birde soba ortadaydı kulbenin.
Gündüz sahilin içi kısımlarından topladığı kuru maki kırıntılarını çakmağıyla yaktı. Saç sobanın kapağını kaparken sarı köpek ısınmak içinmidir yakınlık hissetmek içinmidir bilinmez Tahir’in ayaklarının dibine sokuldu. Hala dizleri üzerinde duran Tahir sarı köpekle gölgeli yüzlerle burun buruna helirken ellerini sarı köpeğin başına koyup sevmeye başladı.
İçinde konuşma isteği uyanınca, kendi tükürüğüyle kuruyan boğazını ıslatıp, bir insanla konuşur gibi onunla konuştu. Bu konuşmaya bir tahta kulübe, bir dubara çivilenmiş çerceveli siyah beyaz fotoğraflar, bir yanan saç soba bir de odayı aydınlatan o gaz lambası şahitti bir de o AĞ larını örmüş bekleyen örümcek...
Soba içten içe iyice yanmaya gövdesi kor olmaya, kulübenin üstündeki damllar artmaya,denizin dalgaları çoşkuyla kıyıya vurmaya, çatının aşık kısımlarından damlalar tahta kulübenin taban tahtalarına akın etmeye, Tahir çivilerle çaktığı çerçeveli siyah beyaz fotoğraflara dalmaya başlamıştı.
Dışarda mavi yazılarla beşik gibi sallanan o teknenin içindeki AĞ da ıslanmaya başlamıştı her ne kadar tuzlu deniz uyunda defalarca ıslansada bu ıslanmalar bambaşkaydı.
Tahir sönen piposunu ters çerip küçük tahta masanın üstünde duran kül tablasına tıklarak vururken, hafif rüzgar kapının altından, yağan yağmur çatının üstünden, IŞIK sa lambanın içinden odaya doluyordu. Bir de boşalan pipo, Tahir’ in tütün kesedinden çıkan tütünle doluyordu.
Bu kulübede dolan başka şeylerde vardı. Bir yağmur damlalarını biriktiren salça tenekeleri bir de Tahir ’ in kendi içine akıttıkları doluyordu. Boşalmıyordu göten yağmurların inadında doluyordu. Ve o AĞ hep dışarıda duruyordu........
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
abim saydılarımla...
Yazı ile resim yapmak budur işte... Kendimi bir an o balıkçı kulübesinin içinde hissettim.
Kutluyorum yazınızı gönülden.
Gün eksilmesin pencerenizden.
Sevgiler, saygılar.
DİLEK YILDIZI
Günün tüm ışıkları sizinle olsun...
sevgi ve saygıyla...