- 4012 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Karanlığın Gölgesi
Güneş batıp, yeryüzü siyahın hegemonyasına girdiğinde, dağların dorukları karanlıkla tanışıp, denizlerin hırçın dalgaları esmer bir teni okşamaya başladığında bir duygu sağanağı başlar yüreğimde.
Sanki karanlığın gizemine saklanmış bir yüz, göz kırpar bana kuytu köşelerden. Düşerim peşine bu gizemin, yakalamak isterim. Her köşe başında kaybederim bu esrarengiz güzeli. Ancak biraz sonra davetkâr bir edayla bir el işareti yapar ki tekrar ardına düşürür beni.
Kâh kesif karanlığın gölgesine bir salıncak kurar sallanırız, kâh kara göklerin ak bulutlarıyla buluşuruz. Tekrar anlatırız, yaşarız Homeros’u, İlyada’yı. Kem gözlerden uzakta yaşarız aşkımızı doyasıya. Derinden baktığımda siyah gözlerine, alır içerisine yutar tüm benliğimi.
Aydınlıktan korkar benim sevdiğim. Bir silgi gibi her şeyi silip yok etmesinden korkar gündüzlerin. O yüzden olsa gerek gündüzün adını bile telaffuz etmek istemez. Ben ve o hiç kimsenin sevmediği kadar severiz siyahı. Karanlıkta birbirimize yeteriz biz. Başka kimseyle bölüşmeyiz mutluluk kırıntılarımızı.
Kış aylarında ikimizde üşürüz. Bazen bir battaniye alır, bir şöminenin başına kurulur, mısır patlatırız güle, oynaya. Bazen sarp yamaçlar olur mekânımız. Bir meltemin ruhumuzu okşayan kadifemsi elinde alevlenir tekrar sevdamız.
Anlatmaz bana kimdir, nereden gelmiştir. Ben de sormam zaten, bu büyü bozulmasın diye. Bir sevgili edasıyla sarılıp koklaşırız sabahlara kadar. Sabahın fecriyle ağaran şafak aynı zamanda ayrılık saatinin de habercisidir. İkimizin de boğazına bir hıçkırık düğümlenir, yutkunamayız. Ta ki bir sonraki karanlık ufuklar müjdeler yeniden buluşmanın efsunlu haberini.