- 1349 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Deste ile Azim
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Herkes kendi masalını yaşarken,o kendi ecelini yaşadı…
Bir varmış…
Saat gece yarısını çoktan geçmişti.Yağmur damlalarının esrarengiz sesleri değiyordu toprağa sadece. Issız ve karanlıktı her taraf.Ay bile iki sivri uçlu kılıç gibi bulutların arkasına saklanmıştı.Durgundu herkes.Kırgındı her şey.Bir tek şey dışında:yağmur yağıyordu durmadan. Hâlâ.Dokundukça toprağa damlaları yağmurun, adeta bir ambiyans katar gibi ses çıkıyordu topraktan.Tabiat ve müzikal.Birbirini tamamlayan iki sırdaş.Eksiklerini gideren iki tiyatro oyuncusu gibi . Daha önce de yağmur yağmıştı burada; ama bu derece yağdığı görülmemişti.Belki de yağmıştı. Farkında değillerdi.Herkes evlerine çekilmişti.Sadece iki kişi vardı yağmurun altında.Zaten o saatte kimsenin kalmaması gerekiyordu dışarıda,o havada.Merak ediyorlardı.Bekliyorlardı.Bekliyorlardı.Fakat hiç konuşmuyorlardı; bakışıyorlardı.Köylülerin pencereye yansıyan gözleri,zifiri karanlıkta bembeyaz görünen çizgi film kahramanların gözlerini çağrıştırıyordu daha çok.Biraz da korkutucu.Merdivenlerin altında kendi kuyruklarını yalayan kediler bile merak ediyorlardı bu bekleyişi aslında.
Dudaklar kımıldamaya başladı sanki.Bir iki küçük adım daha atarak:
‘’Neden geç kaldın bana, neden?’’ dedi.
Daha önce hiç böyle bir soruyla karşılaşmamıştı sanki,düşündü durdu.Aslında düşünmek zorunda kaldı.Ne diyeceğini bilemedi belki de;böyle anlarda yapılması gereken şeydir susmak,ki o da bunu yaptı zaten ve sustu.Sustu.Ansızın ‘’seni seviyorum Deste,seni seviyorum!’’ demek istedi gözlerinin içine bakarak; fakat cesaret edemedi buna.Sorduğu sorunun cevabını bekliyordu merakla.Çok önemliydi bu cevap; ancak bir şey söylememesi gerektiğinin farkındaydı, o yüzden hemen o sihirli iki kelimeyi ağzından dışarı attı.Şoke olmuştu bu cevap karşısında.Bu sefer susan, Deste oldu.O da tıpkı onun gibi ne diyeceğini bilmedi, bilemedi ya da.Kamburu çıkmış gibiydi sözlerinin: yorgun, kırgın, bir o kadar umutsuz.
‘’Aşk,gelirken neden kapıya vurmaz ki’’ diye içinden geçirdi Deste.Hazırlıksız yakalanmıştı ve aşka hazırlıksız yakalananlar çaresiz kalırlardı bu duygunun karşısında.Deste, onlardan biri mi olacaktı; yoksa kimsenin girmeye,adım atmaya cesaret bile edemediği o uzun ince yolu mu tercih edecekti?
Düşündü,düşündü... Defalarca düşündü.
Bir an evvel karar vermesi gerekiyordu. Fakat o kadar kolay değildi bunu yapmak,şuana kadar başaran da çıkmamıştı bu arzusunu çünkü.Hep bir engelle karşılaşıyorlardı,karanlık bir engeldi bu.Bundan ötürü onlar da çaresiz vazgeçer, kendi yazgılarının ellerine bırakırlardı kendilerini.Ayrıca daha önce ne okuduğu masallarda, ne de açık hava sinemasında izlediği Yeşilçam filmlerinde,böyle bir aşka rastlamamıştı. Kendi yazgısının kollarına kendi fermanını bırakmak gibiydi,teslim olmak.Farkındaydı bunun. Son derece kararlıydı bu surları yıkmaya ama.Herkes gibi olmayacaktı sonu,olmamalıydı.Herkesten daha çok hak ettiğini düşünürdü aşkı.Bedeli ne olursa olsun yapacaktı.Aşkına doğru koşacaktı hızlı adımlarla.Aşkı için cehennemde yanmayı göze alacak kadar hem de.
Azim,Fırat ve Dicle nehirleri arasında çocukluğunu geçirmişti.Anlatılan masallar içinde Şahmeran masalı, onun kendini bulduğu masalların başında gelirdi.Masal kahramanlarına benzetirdi kendisini;sadece bu kahramanların onu anlayabileceğini düşünürdü hep.Masallara inanırdı,hakikate inanır gibi.Diğer âşıklardan(erkeklerden) en büyük farkı buydu.İşte bu yüzden insanlar ona Masalcı derdi.’’Masalcı Azim’’ diye yedi iklime nam salmıştı, anlattığı aşk masallarıyla.Masal kahramanlarını bile hayran bırakmıştı kendisine.Nereye gitse, hangi köyde soluklansa bir masal anlatırdı çocuklara.Kimse merak etmezdi ‘’bu adam kim, nereden geldi’’ diye.Onlar için önemli değildi zaten.Köylüler etrafında toplanır ses çıkarmadan dinlerlerdi saatlerce.En çok da âşıklar.Bazen de aşkını bekleyenler. Anlattığı aşk masallarıyla da genç kızları kendine âşık ederdi.Oysa onun gözü Deste’den başkasını görmezdi…
Nereden bilebilirlerdi yüreğinin Deste için alev alev yandığını.Anlatsa da bu aşkı inanmazlardı.Ağzında çıkan her kelime onun için kutsal suya bulanmış gibiydi.Elini tutup, ‘’hadi gidelim Deste,gidelim buralardan.Kimsenin bizi bulamayacağı,tanıyamayacağı yerlere ’’dedi.
Ne diyeceğini şaşırdı Deste.Daha dün yapamam,seni kaçıramam’’ dedin.Şimdi birden bire ne oldu sana böyle gidelim diyorsun’’dedi.
’’Sebebini sorma işte Deste’m, sorma’’ dedi Azim, gözlerinde beklemeye tahammülü kalmayan gözyaşlarıyla.Önce bir sessizlik sardı etrafı.Az önce parıldayan bekleyiş bir iç kanamaya dönüşmüştü sanki.Başını eğdi öne. Azim, titreyen uzun ince parmaklarıyla başını kaldırdı ve senden imkânsız bir şey istemedim,sadece kaçalım buralardan dedim. Bir şey söyle lütfen,bir şey.Suskunluğun acıtıyor canımı,hançer yarasından daha çok acı veriyor.Senin ağzından çıkan her kelime benim namusumdur,bil bunu’ dedi. Deste hiçbir şey söylemedi,söyleyemedi.’’Peki konuşma,bu acıyla var edeceğim seni içimde.
Acı çektikçe seni hatırlayacağım’’ dedi Azim. Çok dokunmuştu bu söz Deste’ye.Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.Acı çekmene dayanamam senin Azim.
Dayanamam.Azalırım kendime’’ dedi dudaklarında beklettiği baygın kelimelerle. Hiç gelemem demiyorum.Sadece şuan gelemem.Beni anlıyorsun değil mi Azim?’’dedi.
*
Deste, yapayalnız biriydi. Kendi içerisinde yalnız biriydi.Onu anlayabilecek kimse yoktu.Yalnız kalanların âşık olmaya hakkı yok muydu peki? Hem aşk, ne zaman sevgilinin kapısını çalmak için izin istedi ki? Hiçbir zaman.O gece işe koyulan hırsızlar gibidir,sessiz ve derinden gelir.Biraz da ölüm gibi: vakitsiz gelir. Sıkılmıştı bu hayattan,kaçmak istiyordu buralardan -gitmek değil-. Ancak, ne zaman gideceğim buralarda’’, diye düşünecek olsa hep bir engelle karşılaştı.Bazen zamanın acımasızlığına takıldı,bazen de insanların vurdumduymazlığına.
’’Bekle Azim,bekle’’dedi Deste.’’Biraz daha beklemeliyiz ve devam etti kelimeleri ağzından çıkarmaya.Bile bile hayatını tehlikeye atamam senin,yakalarlarsa vururlar seni. Sen de beni bırakırsan,ne yaparım buralarda.Sonbahar mevsiminde dökülen yetim bir yaprak misali dökülürüm dalımdan.’’Tutunacak dalımsın unutma,unutma Azim.’’dedi. Azim’in gözyaşlarını, elindeki mor benekli beyaz mendille silerek ‘’dik durmalısın’’ dedi.
Anısızın, Azim,toparlan ağabeyim geliyor’’ dedi. Burnundan soluyordu abisi.Ne yapıyorsunuz bu saatte burada? Kaç kere dedim sana çıkmayacaksın evden bu saatte.Beni dikkate almıyorsun bakıyorum Deste.Hemen çabuk git eve.Bir saattir seni arıyoruz,ağlamaktan gözleri şişti Anamın.Sense buraya gelmiş bu kendini bilmez çapulcuyla konuşuyorsun gecenin bu vaktinde.Biri görse ne deriz hiç düşündün mü bunu? Ama yok senin için o kadar basit bir durum ki bu,umurunda bile olmaz’’ dedi.Sana gelelim Azim Efendi,hiç ümitlenme, sana vermeyiz Deste’yi’’dedi ve karanlığa doğru,nereye gideceğini söylemeden gitti.Sanki bunları söylemek için gelmişti.Azim,yine sustu,sustu.O da en iyi cevabın, susmak olduğunu biliyordu. Aşkı karşısında yine böyle susacak mıydı; yoksa isyan bayrağını mı kaldıracaktı? Buna bir an önce karar vermesi gerekirdi.Ya sonsuza dek susacak,ya da sevdiğinin elinden tutup kaçıracaktı buralardan.Her şeyi göze alması demekti bu biraz da.Bunu göze alabilir miydi peki?
Koşarak eve gitti Azim. Üstünü değiştirmeden hemen yatağa geçti.Sonra kendini,onu,herkesi,her şeyi düşündü.Küçük bir hayali vardı.Fidanların,gelinciklerin içinde ahşaptan müstakil bir ev.O evin bir odası sadece masallar olacak.Bu odanın duvarında da çok sevdiği şahmeranın resimleri…Çok büyük bir hayal değildi,oda bunun farkındaydı;ama ne yazık ki bazen, böyle küçük hayalleri gerçekleştirirken bile çok büyük engellerle karşı karşıya gelebiliyor insan.Bu ihtimal bile onu korkutuyordu.Gecenin bir yarısı bunları neden düşünür ki insan,anlamıyordu.Belki de anlıyordu.Uyumak istedi ve bu düşünü rüyâ bile olsa görmek istiyordu.En azından kimse engel olamayacaktı bu sefer;çünkü rüyâda her şey özgür olur: düşler,düşünceler,aşklar…
Güneşin yalancı güler yüzüyle karşılaştı sabahleyin.Bazı insanların,yalancı bakışları,yalan yüzü gibi,güneşin de bu yalancı yüzüyle uyandı.Çok düşünmüştü dün gece.Bu gün bir karar vermesi gerekiyordu.Tek başına uyanmaktan sıkılmıştı.Sabahları ona ‘günaydın’’diyen birine ihtiyacı vardı.O da Deste’ydi.Deste olmasa onun için bir anlam ifade etmeyecekti.Nasıl olacak ama bu; ailesi vermiyor Deste’nin çünkü.Ansızın aklına bir şey geldi.Böyle durumlarda aklına bir şeytanlık’ geldi denirdi oysa.Ama Azim’ böyle biri olamazdı,aklına şeytanlık gelecek kadar kirlenmemişti daha.Çok masum bir fikirden öte değildi O’ nunkisi. Madem vermiyorlar,bende kaçıracağım onu’’dedi kendi kendine.
Fakat nasıl?
Dün gece zaten,elbiselerini değiştirmeden uyumuştu,vakit kaybı olmayacaktı elbise değiştirmek için.Altı delik olan siyah renkli lastik ayakkabılarını giyerek,Deste’lere doğru koştu.’’Bu gece hazırlan,seni kaçıracağım’’ diyecekti. Koşarken birden arkadan bir ses işitti. Azim!’’diye bağırıyordu.Önce umursamadı,fakat tekrar Azim,Azim!’’diye üst üste seslenince durmak zorunda kaldı.Döndü ve arkasına baktı.Seslenen,Deste’ye âşık olan Derman’dı. Azim,onun için hep bir engel oldu,Deste’ye kavuşmak için.Deste,Azim’i istiyordu,Deste’nin ailesi de Dermanı.Biz masalcıya,hayalciye kız verecek değiliz’ diyorlardı hep.Masalcı’ derlerken bile alçaltıcı bir ifadeyle söylerlerdi.Bilselerdi nasıl bir duygu olduğunu masal anlatmanın,acaba yine de böyle konuşurlar mıydı? Zaten bu tür insanlar duygunun ne demek olduğunu bilemezler.Bu gibi insanlar öfke ve nefretten başka hiçbir şey hissetmezler.Kendi hayatlarını,sevgiden yoksun bu gece görünümlü duygularına mı emanet etmişlerdi yoksa? Oysa böyle olmamalıydı? Aşk da bir duygu değil miydi zaten? Bir duygu nasıl perçinleştiriyorsa,bir diğer duygu da o derece ayırabiliyormuş insanı. Duygular için de bile bir müştereklik söz konusu değil.
‘’Dur,nereye gidiyorsun öyle?’’ dedi Derman.Aslında biliyordu nereye gideceğini,ancak yine de bilinmezliğe vuruyordu.
Herkes soru sormak peşinde ve artık fena sıkılmıştı bunlardan. ‘’Sana ne’’ dedi Azim.
Onu görmeye gidiyorsun değil mi?’’ dedi Derman. O dediği Deste’den başkası değildi.
‘’Evet,ona gidiyorum.Şimdi senle uğraşamam’’dedi.
Bu söz çok dokunmuştu Derman’a sanki.Öfkeyle ‘’o, nasıl benim olmadıysa,senin de olmayacak.Sana bırakmam.Bırakmam.Bunu unutma,bırakmam sana’’ diye arkasında bağırıyordu durmadan.
Kapıyı çaldı.Çaldı. Herkes uyanmıştı,fakat bu saatte kim olabilir’ diye merak ediyorlardı Deste’nin ailesi.Kapıya doğru yöneldi açmak için Deste’nin abisi.Kapının arkasında gözleri kıpkırmızı olan Azim duruyordu.
Ne var Azim,alaycı bir şekilde affedersin,Masalcı Azim’’demem gerekiyordu değil mi? ‘’Akşam Deste’yi istemeye geleceğiz,size haber vermek istedim’’dedi.
’’Cevabımızı biliyorsun,hiç zahmet etmeyin bence’’dedi Deste’nin topal abisi Cezmi. Arkadan bir ses,geldi: Bırak,gelsinler,bırak.Bu ses,Deste’nin babası Salih Ağa’ya aitti. Duydun işte,şimdi git buradan’’dedi Cezmi.
Azim’in kimsesi olmadığı için,isteme işini köyün en yaşlı adamlarından Bahri Dayı yapacaktı.Onun evine doğru hızlı bir şekilde yol aldı,hazırlan bu akşam gideceğiz’’ demek için.Onu da hallettikten sonra,kendisine bir takım elbise bulacaktı.Bulmalıydı; çünkü takım elbise almak için parası yoktu.Para dışında her şeye sahipti; ama en büyük eksiği de buydu;çünkü parası yok diye,saygı da görmüyordu. Herkesin kulağına gitmişti.Bu akşam, Azim, Deste’yi istemeye gidecek.Merakla bekliyorlardı sonucunu.Tabiî bu haberi alanlardan bir tanesi de Derman’dı.O da herkes gibi merak ediyordu;ama herkesten farklıydı beklentisi.Kendisine yâr olmayan birini, başkasına da yâr etmeyecekti.Bunun için ant içmişti adeta.80’li yılların Yeşilçam filmlerindeki kötü kalpli adamların tetikte bekleyişi gibiydi onun bekleyişi de.En mutlu günlerinde ortaya çıkıp, karartacaktı geleceklerini.Böyle zamanlarda,her şey onların yanında olur.Zaman bile.Kimin dost,kimin düşman olduğunu bile kestirmek güçleşir.
Akşam olmuştu,bütün hazırlıklar da tamamlanmıştı.Yola koyuldular.Heyecandan titriyordu Azim.Haklıydı heyecanlanmakta;çünkü yıllardır bu ânı bekliyordu.Şimdi o anın keyfini çıkarmak onun en doğal hakkıydı.Sevdiği kızı beklemenin nasıl bir duygu olduğunu,en çok bu durumlarda anlar âşık.Azim de aşk uğruna her şeyi göze alarak gelmişti buralara.Zamanın acımasızlığına inat.
Ay,yıldızlar bile şahit olmak istiyordu sanki bun âna. Artık sokağına girmişlerdi Deste’lerin.Heyecanı daha da arttı.Kendini toparla Azim,bu ne hâl Allah aşkına,biraz gülümse’’ dedi Bahri Dayı.Kapıda bekliyorlardı.Deste içerideydi sadece.Belki bir gün kendi masalını anlatacaktı çocuklara,âşıklara ya da…Ama kimse bilmeyecek onun masalı olduğunu.Kendi masalını bir yabancı gibi anlatacaktı. Evin arka tarafından bir ses geldi,köpek havlıyordu. ‘’Git oğul,bir bak neden havlıyormuş bu köpek?’’dedi Deste’nin babası.Deste ise evin en arka odasına çekilmiş ağlıyordu.En mutlu gününde ağlıyordu.Bir rüyâ görmüştü dün gece,rüyâsında Azim’e kavuşamıyordu.Engel oluyorlardı.İşte bunun için ağlıyordu.Ya rüyâ gerçek olursa,ya son anda bir sorun çıkarsa,ya ağabeyim karşı çıkarsa,vermiyoruz, diye.Ne yaparım ben o zaman,nasıl yaşarım onsuz.O olmadan, benim hayatımın hiçbir anlamı olmadığını bilemezler’’ diye aynayla fısıldıyordu.Aynada Azim’in gölgesi vardı sanki.Ellerini gökyüzüne kaldırıp ve bütün yıldızlardan izin alarak Allah’tan yardım istedi.Azim’e kavuşmak için bildiği bütün duaları okudu.Okudu.
Azim!’’diye bir ses geldi arkadan.Bu ses Derman’ın sesine benziyordu.Karanlığın içinden yavaş yavaş adımlarla onlara doğru yürüyordu.’’Bir sorun çıkarmasa bari’’ der gibi bakışıyorlardı herkes. En çok da Azim.Ses daha da yakınlaşıyordu gittikçe.
‘’Demek bu akşam evleniyorsun,öyle kolay mı evlenmek Deste’yle Azim Efendi’’dedi.Belli ki içmişti,yerinde zor duruyordu,kelimeler bile müphem çıkıyordu ağzından.
‘’Çek git işine’’ dedi Azim.
‘’Gitmesem n’yapacaksın,söyle gitmesem n’yapacaksın’’ dedi.
Sonra, Deste,Deste!’’ diye bağırmaya başladı Derman.
‘’Onun adını ağzına alma şerefsiz’’dedi Azim.
Seni kimseye yâr etmem demiştim; ama sen bana inanmamıştın.Neden beni istemedin Deste,neden?’’ dedi Derman.Gözlerinden yaş akıyordu.Aşk olmayan gözlerde yaş akıyordu.
‘Ne var, ne bağırıyorsun’’dedi Deste.Defol git buradan.Baba ne diye konuşturuyorsunuz,sustursanıza şunu’’ dedi.
Yağmur yağmaya başlamıştı.İçeri girmek için hareket ettiler,ansızın bir silah sesi dokundu kulaklarına.Ne olmuştu böyle.Arkasına baktıklarında,Derman’ın elinde bir silah.Mermi Azim’e isabet etmişti.Yavaş yavaş yere yığılıyordu.En mutlu günü,ölüm günü mü olacaktı yoksa?
Deste, kalakalmıştı durduğu yerde.Dili tutulmuştu sanki.Konuşamadı.Gidemedi Azim’e.
Azim son nefesiyle,Deste’nin gözlerinin içine bakamadan,yıllardır beklediği o iki kelimeyi gökyüzünün gözyaşları içinde bıraktı ağzından..Aşkından vurulmuştu.Kalbinde sakladığı aşkına isabet etmişti kurşun.Kör kurşun dedikleri bu olsa gerek. Bir kurşunla yere yığılacak adam değildi Azim.Bunu herkes biliyordu.Aşk bile.Masallar bile.Ölümsüz olan aşk değildi belki de,âşıklardı.Aşk öldü,âşık kaldı geride.Bu masalın aşkı da öldü.Öldürüldü.Aşkın kapısı olan dudaklar, o iki kutsal kelimeyi gökyüzünün sağır kulağına fısıldadı:
Seni Seviyorum!
Artık dudaklar kapanmıştı,sonsuza dek.
Bütün masallar mutlu bitmişti oysa.Ama Azim’in masalı kana bulanmıştı.
Bir yoktu…
Ocak-Şubat 2011
YORUMLAR
Kendi masalına inanmanın mutluluğuyla öldü belki de. Belki de mutluluk denilen şey buydu kimbilir.
Yani kavuşmaktan kasıt yalnızca bu dünyadaki gibi bedensel bir algı olmamalı. Ki öyle bakıyorsa insan gerçek denilen olgudan uzaktadır.
Yok yok yine de güzel bitti bu masal, dünyasal algılardan uzakta.
harika güzel paylaşım için teşekkürler. İmge zenginliğiniz masalımsı bir öyküyle harmanlanışı ve vurucu finali çok hoşuma gitti. ayın iki tarafı keskin kılıç oluşu-güneşin yalandan gülümseyişi-ay ve yıldızın şahitliği-zamanın acımasıszlığı-tahmmülü kalmayan göz yaşlar bunlara benzer diğreleri çok güzeldi.bir de bazı betimler altı delik siyah renkli lastik ayakkabı...
genel olarak tek söz KUTLARIM YAZAN KAELMİ....
SAYGIYLA...