- 2386 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYAT VE ÖLÜM ARASINDAKİ ÇİZGİ
Kırılmış,üzülmüş ve dertli olan bir gönle her şey sığar. Tüm alem ve insanlık sığar yaralanmış ve acı çeken bir yüreğe. Bütün derinlikleri ve genişlikleri içinde barındırır hüzün.
Geceler ve gündüzler sığar,günahlarıyla ve sevaplarıyla….
Sokaklar ve caddeler sığar,olayları ve insanlarıyla…
Şehirler sığar,hatıralarıyla,yaşattıkları ve sevdalarıyla…
Yalnızlıklar ve sükunetler sığar,en uçsuz bucaksızıyla,en çıplağı ve en acılısıyla…
Bazen bir gece kendi varlığın kıymık kıymık batar ruhuna…sadece yaşadığın için gözyaşı dökersin…Efkarın sonsuza uzanır ve yürümek yürümek ve en son noktaya varmak istersin.
Bazen hiç çekinmeden,korkmadan ve utanmadan fütursuzca işlenen günahların içinde kahırla çırpınıp yüz yüze kalırsın ve birkaç damla gözyaşıyla pişmanlığını dindirmek istersin…
Bazen Rabbine yalvarışının ferahlığı, huzuru ve genişliği düşer gönlüne… Mutluluğun, gözyaşıyla dökülür…
Yaşananlar ve yaşanacaklar arasındaki gerginlik seni bazen geleceğe çoğu zamanda geçmişe savurur.Arayışına geçmişten başlamak ve geçmişin içinden aydınlanmak istersin.
Geçmişin buruk tadı hep durur ruhunun saklı noktalarında… kimse yaklaşmasın ve dokunmasın istersin geçmişinin kutsallığına…yakalaşamaz geçmişine insanlar.
Ölenlere oldu dersin,doğanlarda oldu, evlenenlerde oldu boşananlarda oldu. Savaşlarda oldu dersin güzel günlerde oldu. Bir yaşam serüveni içinde geçen ömrümüz tüm diğer ömürlerle birlikte ve fakat onlardan ayrı…
Ve hayat hep çözülür bir çocuk masumluğunda… geçmişten geleceğe ,gizliden açığa,karanlıktan aydınlığa doğru çözülen ve netleşen bu hayatta ölüm hep tek başına gelir. Yalnız ve sadece bize gelir. Hayat kadar ve hatta hayattan daha gerçek bir yüzle:ve sessizce sokulur var oluşumuza.
Sanki ömrümüzü geçirdiğimiz yıllar içinde ölüme daha da yakınlaşıyoruz gibi olur. Zaten yaşayan her ömür ilk insandan bu yana hep bir ölüm sınırında yaşamadı mı?
Yeryüzünün doğum ve ölüm arasındaki çizgide kendi yaşantımızı kurduğunuz bir sahne olduğu hakikatini hiç unutmadan yaşamak lazım.
Tüm bunlara rağmen şurası muhakkak ki biz şu an ki hayatımız ve şu an ki insanlığımız kadar değiliz bu hayatın ve bu insanlığın ötesi var ki dil ve düşünce burada suskun kalır
İnsan kendi insanlığını bütünüyle şu hayat sahnesinde hakiki olanda sergilemek istediğinde büyük engellerle karşı karşıya olduğunu fark ediyor. Öncellikli olarak hayatın şartlanmışlıklar içinde devam ettiğini müşahade ediyor. İnsanoğlu hayatın her tarafına “kendisine ve Yaratıcısına” yaklaşmasını engelleyecek şartlanmışlıklar yerleştirmiş.
Korkular,ümitler şartlanmışlığın girdabında bir o yana bir bu yana gidiyor. Sonsuzluğun deryasındaki varlığımızın berraklığına varmak için hayatımızın fazlalıklarını terk edelim...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.