- 659 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AĞ
Kirli sakalı çatlamış dudaklarının uçundaki piposundan çıkan duman havaya karışırken yüzündeki kırışıklar kurumuş toprakların susuzluğu gibi kıvrımlara ayrıldığı yetmezmiş gibi alnına öyle bir derin işlemişti ki karşı taraftaki uçurumların birebir ölçekli haritasıydı.
Alnına inat kalın parmaklı ellerinde öyle bir çatlaklar vardı ki biraz daha ilerlese kemiklerine kadar inecekti.Ellerinin üstündeki benli derisinden öyle kabarmıştı ki siyah damarları kabaracak deniz bile kıskanacak kadar. Beyazlaşmaya başlayan saçları beyazlıkları kadar umutlarını öldürdüğü ama içinde öldürmediği öldüremediği anılarla dolardı sahil denizin kustuğu fazlalık ise yosunlarını vururdu kıyısına.
Balıkçı Tahir bilmediği bilmeceleri aklından çözmeye çalışırken elinden kafasındaki düşünceler gibi otomasyona geçmiş bir ipten diğerine geçiyordu. O mekik bazen ciğerini bazen yüreğini delip delip geçerken ağından kaçamayacak şekilde ağlarını örüyordu.Aslında bir taraftan da kaybettiği umutlarını örüyordu yakalayamadığı umutlarını doyurabileceği umutlarını.
Tahta kulübesindeki sekiz ayaklı bir örümceğin ağını örmesi gibi tahta kulübesinin karşısında tahta bir tabureye oturmuş ağzında piposu sırtında güneş yanıkları Afrikalı tenine inat beyaz ipleriyle ağlarını örmeye devam ediyordu.
Bir an, daha geçen gün çıkaracağı balığın ağzındaki olta iğnesini çıkarırken sol koluna denk gelen kancadan kalan taze yarasının olduğu yerine bir kan emici sivri sinek konunca düşüncelerini de dokuduğu ağıda kenara atıp avucunun konan kan emicinin üzerine atarken piposundan umarsızca bir duman daha çekip havaya bakıverdi.
Önce alnından kaşları sonrada göz bebekleri kalkarken güneşin olmayan ışıkları kızımsı rengi karartıların ararsında kendini son kez hissederek batarken Balıkçı Tahir bu iklimin bildiğinden tahta taburesinden kalkıp küçük sandalının bağladığı yere denizci düğümünün sağlamlığını bildiği halde işi sağlamlamak için baktı.
Teknesinin üstüne yazdığı yazıyı içinden okurken piposunu bu kez daha derinden çekip hafif rüzgara karıştığını izleyerek geri dönüp yarım bıraktığı ağın yamalıklarıyla uğraştıktan sonra ağlarını toparlayıp kayığın üzerine bırakırken küçük tahta teknesine mavi yazıyla kendi elleriyle yazdığı yazıları bu sefer ağzındaki pipoyu kısa üreliğine çıkarırken sesi öyle bir çıktı ki deniz çalkalandı.
Tahir’e Karşılık veriri gibi bir foşurdamayla sahile burulup çekilirken Tahir’de nefesini içine çekerek kulübesine doğru çıplak ayaklarıyla kumları eze eze giderken fırtınanın getirdiği esintili tebessümün yelini de yüzünde denizin ise kızgınlığın öncesi sesini de kulaklarında duyarak yürümeye devam etti kulübesine doğru.
Tahta kulübenin giriş kapısına asılı iplerle bağlanmış midye kabuklarını çatlamış elleriyle kabukları öylesine şefkatle sevdi ki gören onu rüzgarı okşuyor yada canlı bir çocuğu seviyor sanacaktı bunlara sadece bir karanlık çökmek üzere olan bu sahil bir yağmak üzere olan bulut bir karşıki uçurum bir mavi isimlerle yazılı küçük balıkçı kayığı birde kulübenin yanından ok gibi fırlayıp gelen sarı o köpek ve en çok da O AĞ şahitti .....bir de tahta kulübenin çatısına sessizce tüneyen o martı..
YORUMLAR
Amcam balıkçı pazarları giderek satış yapıyorlar onların çektikleri çileleri yakından bilirm..
hoş paylaşım tebrikler..
DİLEK YILDIZI
değerli yorum için teşekkürler...
DİLEK YILDIZI
abim en derin saygılarımla...
halamın kocası yani eniştem balıkçıdır ve o ağ örer veya tamir ederdi o aklıma geldi ve onun balıkçı motoruyla kuzunle çıktığımız balığa ağ attığımız geceleri çapariye çıktığımız akşamlar aklıma geldi çok güzeldi ve ben arkadaş olarak yorumuda yaparım paşalar gibi