PROTESTO ETMESİNİ BİLMEK GEREK
PROTESTO ETMESİNİ BİLMEK GEREK.
Ben, tek başıma ne yapabilirim gibi yanlış bir düşünce insanı hep pasifliğe iter. Pasif durumdaki insan ise, her bela ve musibeti kabullenmek zorunda kalır. Hakk’tan gelen her şeye katlanmak zorunluluğu var. O’na isyan etmek, onu protesto etmek gibi bir anlayış, akaid ilkesi ile bağdaşmaz.
Sistem adına yapılan zorbalıklara toplum olarak, isyan edebilmek gerek. Bu isyan ediş, edep dâhilinde olarak işlev görmeli. Kırıp dökerek isyan edilmez. Hak arama şeklidir isyan. Hak gasp etme şekline de isyan denilmez. Eğer öyle bir davranış içinde ise insan, alacağından çok vereceğini önceden hesap etmeli.
Avrupa’da bizzat şahit olduğum bir protesto şekli var. Hükümet, tren ücretlerine ve tekel ürünlerine zam yapacağını iletişim araçları vasıtasıyla halkına duyurmaya başlamıştı. Biz toplum olarak buna alışıktık. Merakımı celbeden durum ise, Avrupa halkının ne yanıt vereceği idi. Bir bakan bu zammı neden yapmak zorunda kaldıklarını uzun uzun anlattı. Çeşitli gerekçeler saydı. Hangi TV kanalını açsak bu haberle karşılaşıyorduk. Derken zam yürürlüğe girdi. O sabah işe gitmek için trene bindiğimde trende, sadece ve sadece Türk ve bölgenin yerleşik halklarından olmayan siluetlerle karşılaştım. Buna anlam verememiştim. O gün akşam iş dönüşü yine tren boştu. Komşum olan Alman kadın trenden indiğimi görünce durdu ve bana çıkıştı. Ben neden kızdığını sormadan dedi ki: “Zam geldiğini bilmiyor musun?” ben de “biliyorum, (egaal) yani fark etmez. Üç-beş fenik zam ile ne kaybederim ki?” deyince kadın bir banka oturmamı istedi ve anlatmaya başladı. “Herkes senin gibi düşünürse, bu ülkenin sonu iyiye gitmez. Tepki vermesini bilmek gerek... Bu tepki kırıp dökerek değil.. Sessiz bir şekilde protesto ile olmalı. Herkes 10 kişiyi bu konuda ikaz edip uyarırsa, bir gecede ülke telefon trafiğine girer ve sessiz bir şekilde protesto yapılır...” dedi. Epey anlattı bu konu üzerine nasıl yapılması gerektiğinden nedeninin teferruatına kadar.
Sonuç şaşırtıcı idi. İki hafta sonra bakan basın aracılığı ile halka seslenip, zammı geri çektiklerini duyurdu. Çünkü trenlere binmeyip sessiz protesto yapanlar yüzünden tren işletmesinin zararı daha da büyümeye başlamıştı. Sonuç sessiz çoğunluğun olmuştu. Sokağa çıkıp gruplar halinde bağırmamışlardı. Mitingler yapılmamıştı. Ama arzu edilen hedefe çok kısa zamanda ulaşılmış, sistem tekrar halka hizmet eder duruma gelmişti.
Bir başka örnek vermek gerekirse;
ABD’nin güney eyaletlerinde zenci-beyaz ayrımı hat safhada olduğu dönemlerde, otobüslerde bile siyahlar için ayrı yerler tahsis edilmişti. Böyle bir otobüse binen Rosa Parks, yerine oturur, beyazlar bölümünde ayakta kalan bir beyaz Parks’ı kaldırmak ister. O kalkmayıp karşı koyar. Tartışma çıkar. Şoför otobüsü karakola çeker. Sonra mahkemeye giderler. Mahkeme Parks’ı suçlu bulur ve ona 14 dolar para cezası kesilir. Bu kadın Martin Luther King’in sahneye çıkmasına, siyahların organize olmasına vesile olur. Ben tek başıma ne yapabilirime güzel bir örnektir bu kadın.
İşte bu yakılan küçük kıvılcım, zenci-beyaz ayrımının sona ermesi için atılan bir adım olur. Bu kadın sayesinde ırk ayrımı yapmanın suç olduğu yasalarla ilan edilir. Ve bu kadın mücadeledeki kararlılığından dolayı 1996 yılında Bill Clinton tarafından ABD’de sivillere verilen en büyük ödül olan özgürlük madalyası ile onurlandırılır. Ekim 2005 te ölünce de Kongre binasında tören yapılır. ABD başkanı Bucs, Dışişleri Bakanı Condalezza Rice ve Kongre üyeleri, katafalkın başında saygı duruşunda bulunur. Rosa Parks’ın katafalkı, ABD tarihinde Kongre de ziyaretçilere açılan ilk kadın ve ikinci siyah ABD’li olmuştur.
1955’lerde ABD’de zenci-beyaz ayrımı hat safhaya varmış ve her alanda bu ayrımcılık bütün hızıyla yayılmıştı. O dönemlerde Alabama valisi’nin aldığı bir karar zencileri birlik olmaya yöneltmiş ve içlerinden bir lider seçerek onu takip etmeye, onun ve ekibinin alacakları kararlara bütün zenciler uymaya yemin etmişlerdi. Bu liderin adı Martin Luther King’di. Valinin aldığı karar ise, zencileri üniversiteye sokmama kararı idi. ABD’de bir dönüm noktası bu yanlış karar ile yön değiştirmişti. King’in aldığı karar; çok basitti. Zenciler otobüslere binmeyecek, işe gidip gelirken hep yayan gidip geleceklerdi. Bir yıl boyunca bu protesto ile zarar eden otobüs işletmesi, valiye cephe almak zorunda kaldı. Bu kurum üst kademelere baskı yapmaya başlayınca, mahkeme 1956’da ırk ayrımcılığının anayasaya aykırı olduğu kararını onaylayarak ilan etti. Ondan sonra halk otobüslere rahatça taciz edilmeden, horlanmadan binmeye başladı. Hukuk devletinin gereği buydu. Vatandaşını ırkından, dininden, yaşayışından, kılık kıyafetinden dolayı eleştirmeyip, hepsine eşit mesafede yaklaşmak zorundaydı. King’e bu organize yapılan protesto Nobel Barış ödülünü getirtmiş, 1964’te de sivil haklar yasasının çıkması sağlanmış oldu. Bundan sonra da ABD’de ırk ayrımcılığı yasaklanmış oldu.
Bir başka örnek ise Hindistan halkının huzura ermesinde büyük emeği olan Gandhi’dir. Bu şahsiyet sayesinde de ayrımcılık ortadan kalkmış, halk huzura ermişti.
Protesto ile her istenilen sonuç alınabilir mi? Belki. Yukarıdaki örneklere bakıldığında alınabilir. Bilindiği gibi hak verilmez, alınır. Ama bunun bir sistem dâhilinde olması gerekir. Belki uzun bir zaman istenilen sonuç alınmayabilir. Fakat hafızalarda kalmak için devamı şart olursa, mutlaka meyvesi alınır. Hak aramak, durağan akıl ile mümkün değildir. Akıl akışkan olmalı. Üretken olmalı ki, hedefe varmak kaçınılmaz olsun.
Susmak, kabul etmek anlamında algılanmaz. Aksine bir dava savunurken, hep ben haklıyım demek de doğru değildir. Bu edep kurallarına aykırıdır. Kırıp dökerek hedefe ulaşma fikri külliyen yanlıştır. Bir davayı başarıya ulaştırmak için protesto kaçınılmaz ise, bir başka aracı kullanmak da fayda vardır. King’in yaptığı gibi. Üniversiteye alınmayan zencilerin hakkını otobüslere binmeyerek almıştı. Bu bir siyasettir. Gücün yetmiyorsa, bir başka kurumu devreye sokmakta fayda vardır. İki büyük kurum karşı karşıya geldiği zaman bu sorun çözülür. Çünkü zarar eden başka kurum, zarar etmesine neden olan kurum ile bu sorunu çözmek zorunda kalır.
Hadiseleri sorgularken, bir yanlışa düşmemek gerekir. Üstünlük kurmak gibi, despotça bir tavır en güzel fikri ve tezi olumsuz yönde etkiler. Haddi ve hududu bilen bir kişilik ile yaklaşım olmalıdır.
Dünya var olduğundan beri bu protesto vardır. Kimi sesli kimi sessiz. Kimi başarılmış, kimi başarılamamış. Ama en azından denenmiştir.
Sokaklara dökülüp, masum halkın mal ve canına zarar vererek protesto yapmak, art niyet belirtisidir. İşte o zaman karşınızda güvenlik güçlerini bulma riskiniz var. Bu ise, her iki tarafa da yarar yerine zarar getirir.
Hak aramayı sürdürmek isteyen Hakk dâhilinde hareket etmek zorundadır.
Abdullah Yaşar ERDOĞAN
YORUMLAR
" Hadisleri sorgularken, bir yanlışa düşmemek gerekir. Üstünlük kurmak gibi, despotça bir tavır en güzel fikri ve tezi olumsuz yönde etkiler. Haddi ve hududu bilen bir kişilik ile yaklaşım olmalıdır. "
Paragraf başındaki kelime "hadiseleri" olmalı. Klavye hatasına dikkatinizi çekmek istedim. Anlam çok değişiyor.Hadisleri sorgulamak değil hadislerin bildirdiklerine uymak gerekir.
Önce böyle bir yanlış yazımı işaret ettikten sonra değerli kalemi ve aydınlatıcı hizmetini takdir ve teşekkürlerimi arz ediyorum. Saygı ve selâmlar..