- 1020 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ütopik Aşk
1 Başucu dualarımsın,
her gece döne döne okuduğum
Ütopik Aşk / M. Mazhar ALPHAN
İnsan, kendisinin en büyük ve kapsamlı kitabıdır doğru okunması gereken. Aşk bu kitabın çekirdeği, yaşama kök salan anlamıdır. Ceninde yazılmaya başlar, büyür, gelişir ve ölür. Kalıcılığı, bıraktığı kitaplar ve/veya anılarla mümkün kılınabilir. Zaman zaman rafa kaldırılır zaman zaman da raftan alınıp okunur. Bu kitap aynı zamanda varoluş kitabıdır. İçgüdüsel bir dürtünün sebep ve sonuç ilişkileridir. Dünyanın idamesi, canlıların üremeleri için gereklidir. Bir şiirimde "Er geç bu köprüden geçer insan / Öyle buyrulmuş kölelik / Yoksa boş döner dünya" (Aşk Kül ve Köz, s.27) diye sesleniyorum. Kimin kölesi? Bir gücün, bir enerjinin hatta kendisinin kölesidir diyorum.
Her şey karşıtıyla vardır. Aşk da kendi karşıtıyla vardır ve dünya var oldukça bu işlevine devam edecektir. Aşk, iki kişinin bir araya gelmesiyle oluşan bir imge olarak da tanımlanabilir. Neleri çağrıştırmaz ki bu imge kavramı! Örneğin, “Şiir biziz!” dediğimizde şiir, ete kemiğe bürünüyor. Tüm verileriyle yaşama odaklanmış, amacı olan, menzili biz olan, canlı bir süreç başlıyor. Sevenler birbirinin mihrabıdır. Bir yeni ayettirler. Birbirlerinin can suyudurlar… ( Şiirin ve kutsalın Ortak Paydaları, Mor Taka, s.15, sayfa 50-51)
Aşk değişik şekil ve boyutlarda adlandırılmış (Ütopik, Platonik vb.) ve irdelenmiştir. Aşkı ben karşılıklı ilişkiler yumağı olarak görüyorum. Çeşitli kaynaklara baktığımızda; ütopik aşk, aslında var olmayan, sadece hayal edilen kişiye duyulan bir şey olarak özetleniyor. Platonik aşk ise var olan, bilinen kişiye karşı duyulan bir dürtü olarak tanımlanıyor. Veysel Çolak’la yaptığımız bir söyleşide, (Söz Örse Düşer, Mor Taka 2011, s.117-140) aşkı, iki ayrı dünyanın, iki ayrı cinsin bir araya gelip üremeleri için bir başlangıç, bir dürtünün sonucu olarak gördüğümü ifade etmiştim. Daha doğrusu, doğa tarafından bize dayatılan, en güzel en kutsal bir duygu olduğunu söylemiştim. Yani, ürememiz için tüm koşullar doğa tarafından kendi
veya birilerinin çıkarlarına uygun olarak düzenlenmiştir. Bu dürtü, gerçek (somut) birine olduğu kadar (platonik) , hayal edilen (ütopik) birileri ve/veya şeylere karşı da olabilir. Kendi iç dünyamızda (beynimizde) yaratmaya çalıştığımız duygu ve sezgisel bir dünyadır da
diyebiliriz ütopik aşk için sonuçta...
Aşkla ilgili yazacaklarımız yaşam boyutunda bir kitap olabilir. Psikolojik, toplumsal, ekonomik, benmerkezci, vb. gibi iç ve dış etkenlere eğilmemizi gerektirir ki, buna ne yıllar ve ne de insanı tanımak için yapılan ve yapılacak olan araştırmalar yeterlidir. Beyin bir kapalı kutudur. Zaman ve olaylar karşısında tek tek ve/veya birlikte sebep sonuç ilişkileri bir nebze de olsa kişiler tarafından açıklanabilir. Ancak ne var ki insan dediğimiz karmaşık yapının, hele mi hele sezgilerinin açıklanması imkânsız denecek kadar zordur. Ruh bilimcileri olsun, diğer araştırmacılar olsun, insan denen karmaşık yapının bir nebze de olsa, bilinir kılınması için uğraşmaktadırlar. Ütopik veya platonik aşk konusunda taraflar birer laboranttırlar. Kendi deneylerini önce kendilerinde sonuçlandırmaya çalışırlar. Ütopik aşka bu açıdan bakıldığında belirsizlikler kişilere özgüdür. İçimizdeki bizle bizi yazarız. Sahneye koyar oynarız. Sahne de biziz. Bu oyunda iç dünyamıza ruhsal safariler düzenleriz. Bu oyun, değişik şekillerde bir ömür boyu sürer. Aşkı; duyguların, mantığın önüne geçmesi olarak niteliyorum. Bu durumda doğru kararlar almamız nerdeyse olanaksızdır. Genellikle duygusal hareket ederiz. Aşk, ister ütopik isterse platonik olsun, duygular sonuçta doruk noktasındadır. Duyguların mantıkla aynı seviyeye gelmesi halinde aşk sevgiye dönüşür. Uzun süreli olan budur, güzel olan da... Ütopik aşk bence, Nietzsche’nin bir sözünü değiştirerek söylemek gerekirse; aşıkla maşuk kendi dünyasını yaratan, kendilerine sunulanlara başkaldıran bir tutum sergileyen taraflardır. Aşkı kendi içinde yaşayan, zamanla tekrar kendi içlerinde dönüşüme sokan taraflar, ister istemez ütopik aşkı da birlikte büyütür, onunla beslenirler...
Yaptığımız bir söyleşide Veysel Çolak; tasavvufi görüşle yazılan aşklara Leyla İle Mecnun, Aslı ile Kerem, Fuzuli, Nizami’yi; somut aşkla yazılanlara Aşık Veysel’i "Ben güzele güzel demem / Güzel benim olmayınca" örnekleriyle açıklamaya çalışmıştır. Devamında "Karadenizlilerin aşkı erotik olarak gördüklerinden" dem vurmuştur... Sonuç olarak “Aşk dünyada hiçbir maddi değerle değiştirilemeyen bir insani duygudur" (Söz Örse Düşer, s.130) diyerek de son noktayı koymuştur.
Aşkla ilgili daha çok şey yazılabilir. Aşk, derin, tutkulu ve bir o kadar da geniş boyutlu bir duygu, dürtü yumağıdır. Bu dürtüyle dönenip dururuz. Çözüldükçe dolanıp dururuz. Çünkü aşk her tanımıyla biziz. Yazıyı şiirimden bir alıntıyla sonlandırmak istiyorum: "Tutunup çıkıyorum yedi kat seni / Dolana dolana iniyoruz birbirimize / Bilinmeyene" (Kuşlukçiçeği, s.38)
Kaynakça:
- Söz Örse Düşer , Mor Taka Y. 2011
- Aşk Kül ve Köz, Etki/Dize 4. Baskı 2006
- Mor Taka Dergisi s.15
- Kuşlukçiçeği, İleri K. 2008
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.