- 1337 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İLK DÖRDÜ BOŞ VER BEŞİNCİ ÖNEMLİ(!)
Sizinde iyi bildiğiniz gibi İslâm’ın 5 şartı var. Ama bugün bu bire indi. Hacı Bektaş veliye sormuşlar. İslâm’ın şartı kaç? diye. Oda “Bir” demiş. Nasıl olur? denince: “Namazı, orucu siz kaldırdınız, zekât ve haccıda biz kaldırdık. Kala kala bir şahadet kelimesi kaldı” demiş.
Günümüzde de sadece Hac bilinir oldu. Yani İslâm’ı o kadar kolaylaştırdık ki vacip olan tekbirlerini getirmeden et yemek niyetiyle kurban kesiyoruz, 70 sene hiç bir ibadet yapmadan turistik gezi yapar gibi sürüden farksız Hacca gidiyoruz. 30 gün oruçta sahur ve iftar nedir bilmiyoruz ama bayram namazına elden önce gidiyoruz.
Bir işyerinde veya her hangi bir yerde oturup kalkmanın adabı vardır. Peki Hacda yok mu? Var ama uygulayan kaç kişi? Belki milyonda bir kişi!
Müftü veya imam efendiler hac kurslarında ilgili hadisi şerifi bile tahrif ederek “Hacca gidenin bütün günahlarının af olacağını” söylüyorlar. Peki hadisi şerifteki “Hakkıyla” kelimesini nerelerine saklıyorlar bilmiyorum. Tabi hakkıyla dört dörtlük hac yaparsan Allah vaat ettiği gibi bütün küçük günahları affede bilir. 70 sene her haltı ye. Faizli parayla turistik gezi yap. Allah seni bütünüyle afetsin. Nerede bu üç köfte yirmi beş! Peki Allah’ın adaleti nerde kaldı? Allah rahmetini bile adaletiyle dağıtır.
Şoför olarak trafik kurallarını, esnaf olarak mali işleri bilmek zorunda olduğumuz gibi dinimizi de bizzat kendimiz güvenilir kaynaklardan araştırarak bilmek zorundayız.
Bütün günahların affı sadece Zümer suresi ayet 53 de dendiği gibi İslâm’a yeni girenler içindir. Bizim gibi Müslüman doğup yaşayanlar için böyle yüzde yüz bir garanti yoktur. Çünkü bizim dinimiz Hıristiyanlık gibi değildir. Günah çıkarma yoktur.
Daha doğrusu af Allah’ın bileceği iştir. Karışmamak lazım. Adamın biri pislik böcüsünü görünce “Allah bunu neye yaratmış ki” diye tekme vurmuş. Gün gelmiş hasta olmuş. O böcüden bulup yemesi istenmiş. Bulup yemiş ve iyi olmuş. Bir gün denizde gemiyle giderken fırtınaya tutulmuş. O oturmuş gazete okumuş. Sebebini sorana “Bir defa Allah’ın işine karıştım, pislik böcüsünü yedirdi, bir daha karışmam “ demiş. Bizde fazla karışmasak iyi olur.
Belki hac ibadeti orada bulunan hakkıyla ibadetini yapmış en fazla 7 kişinin hürmetine kabul olabilir. Bu sadece 5. şartın yerine getirilmesidir. Ancak bu bütün günahlarında affı demek değildir. Meselâ hacdan döndükten sonra ya da gitmeden Bakara suresi ayet 102 ye göre dinden çıkaran büyü yapma ve yaptırma işiyle uğraşanların durumu ne olacak?
Hacca gidenin bunu tutması diye bir şey yoktur. Diğer 4 şartı yerine hakkıyla getirip tutan var mı? Günde 5 vakit namaz kılan 40 defa “Allah’ım senden başkasına kulluk yapmayacağım, eğilmeyeceğim” diyor. Tutuyor mu? Aynı gün ya da hayatında 40.000 defa nokta kadar menfaate virgül gibi eğilmiyor mu? Her türlü dalkavukluğu yapmıyor mu? Adam marifet takkedeymiş gibi takkeyi çıkarıp küfür ediyormuş. Marifet takkede mi? Müslüman her zaman küfür etmemelidir, hırsızlık yapmamalıdır, günah işlememelidir.
Allah isteyen herkese oralara gitmeyi nasip etsin. Ancak gitmeden dudakların çuvaldızla dikilmesi lazım! Çünkü şeytanın generalleri orada! Bir Fatihanın bile manasını okumadan giden hacıların neler yaptığını bir görün. Allah’ın yüzleşme olmadan affetmeyeceği günahlardan olan kul hakkını bile orada nasıl ihlâl ediyorlar bir görün.
Allah’ın af kapısı kesinlikle hiç bir zaman kapalı değildir ama sonuna kadarda açık değildir. Yapılan tövbe tavuk tövbesi gibi olmamalıdır. Tavuk pisliği gördü mü dayanamaz yermiş. Ağzını da bir sağa bir sola çimende güzelce silermiş. “Bir daha yemeyeceğim” diye yemin edermiş. Ama tekrar gördüğünde dayanamaz yine yermiş. Böyle tövbeyi Allah dikkate almaz.
“Allah mecbur affedecek” diyen kul var. Bu kulunu neye göre affedecek. Allah hiç bir zaman kuluna karşı mecbur değildir.
Eğirdir’in en meşhur tefecisi bile “Yaşlanasıya kadar yapacağım, o zamanda bir hacca gider affettiririm” diyor. Sanki yaşayacağına ve gideceğine garanti veren var.
Dünyada bile kulun bütün mal varlığını hakkıyla istemesini bilir gönlünü edebilirsen hemen verebilir. Ama bunu yapamazsan bir kılını bile vermez.
İlk şart şahadet kelimesi olduğu halde sadık kalarak ölen kaç kişi? Allah bilir ama çok azdır. Çoğumuz şirk içindeyiz. Allah’ın tövbe edilmediği takdirde kesinlikle affetmeyeceği şirktir. Tövbede Nisa suresi 17, 18 e uygun olmalıdır.
İnsanın kendisine ve çevresine zararlı olan her şey haramdır. Hakkında ille de ayet veya hadis olması gerekmez. Sigara bile haramdır. Haram ama içiyoruz derse günahkâr olur ama “Haram değil” dediğinde dinden de çıkar.
Bence 5 vakit camide namaz kılanların bile %90 ının imanı şirk içindedir. Ayet ve hadisten bahsedince genelde âlim geçinip hemen inkar yoluna gidiyorlar.
Hacı efendinin biri hacda yaptığı ibadeti abartarak anlatıyordu. Az sonra sigarayı yaktı. Amca sigara haram mı, mekruh mu?” dedim. Ne dese inanırsınız? “İçki bile adam gibi içersen günah değil” dedi. Hemen uzaklaştım. Bu şirk değil de nedir? Bakmak isteyen Diyanetin ilmihaline bakabilir.
Yine sivri zekâlı, kolay cennet arayan biriyle sohbet ediyordum, söz Kur’an’dan açıldı. Arkasından at gözlüğüyle bakarak gittiği kişinin kitapları için “Kur’an’ın aynısıdır” dedi. Uyardım, dikkate almadı, aynı sözü tekrarladı, hemen orayı terk ettim. Hadisi şerif bile ayet hükmünde değildir. Biri kul sözü biri ilahi sözdür. Sahabenin sözü de hadisi şerif değildir.
Kitabımızın ve sahih bir hadisin noktasına ters düşmek insanı dinden çıkarır. Bir ayete yorum yapabilmek için 17 ilim bilmek lazımdır. Dün ayyaşlığı bırakan bugün ayet yorumluyor ve şeytani işlerle uğraşarak dinden çıkıyor, farkında değil.
Mezarda geçebilirsek mahşerde de ilk hesaba şirkten gireceğiz. Geçebilirsek diğerleri boş bile olsa cezamızı çeker veya Allah affeder cennete gideriz. Peki ya geçemezsek! Çoğumuzun da geçemeyeceği kesin. Çünkü hadisi şerifte “Gecenin zifiri karanlığında düz bir taşın üstünde yürüyen karıncanın ayak sesinden gizlidir” diyor. Bu kadar gizli olan şirkten yüzde kaçımız dikkat ederek kaçınıyor? Sanki senet veren varmış gibi “Kesin gelirim” “Bugün yağmur yağacak” diyenler şirkte değil mi? “ Bir kuru yaprağın kıpırdaması bile Allah’ın izniyle olduğuna göre” kendimizde nasıl bir güç buluyoruz?
Adam günde 5 vakit namazı haftada bire Cumaya indirmiş. Onun bozuk abdestini almadan öncede ayakta bevl ederek mezardaki azabını artırıyor, farkında değil. Ama yaptığımız her hareketin farkında olmalıyız. Çünkü zerrenin sevabı ve cezası verilecek. Vaat öğle. Allah vadinden dönmez.
Mezarda ve mahşerde kulun “Bilmiyordum veya cahildim” gibi mazeret bildirme hakkı yoktur. Çünkü bir devletin bakanı, kitabı olduğu gibi Allah’ında kitabı ve öğreten Peygamberi, o ilmi günümüze getiren âlim kulları vardır.
Daha sonra kul hakkı hesabı gelecek. Büyük ihtimal Allah karışmayacak. O dehşeti gören alacaklı fırsatı kaçırır mı? Alabildiği kadar sevap, verebildiği kadarda günahını vermeden yola gelmez. Şahsen ben gelmem. Bana borçlular, vebalimi alanlar, gıybetimi yapanlar düşünsün. Kul hakkı sadece maddi değildir. Karşındakinin sözünü kesmek, selam bekleyen birine selam vermemekte kul hakkıdır.
Yüzde yüz cennetlik Hz. Ali ve Hz. Ömer nasihatlerinde “Tövbeyle uğraşmaktansa günah işlemeyiniz” diyor. Yine Hz. Ali “Günahsız geçen her gün bayramdır” diyor. Her söz yalan olsa onların sözü yalan değildir. Mutlaka bir hadis veya ayete dayanırlar.
Namaz, oruç ve hac Allah ile kul arasında. Dilerse hepsini Allah affedebilir. Ancak savaşta bile kılınması emredilen namazı her halde Allah böyle kolay affetmez. O kadar kolay olsaydı ardından gittiğimiz Ebu Hanefi bir abdest şüphesinden 40 yıllık namazını kaza etmezdi. Bağdat kadısı olmadığı için sopanın altında can vermezdi. Zekâtta da kul hakkı olduğuna göre verilmediyse yakınları davacı olabilir.
Ebu Azam Hanefi’ye bir gün çocuğuyla vatandaş gelmiş. Derdini dinlemiş “40 gün sonra gelin” demiş. 40 gün sonra gelen vatandaşa “Çocuk bal yemesin” demiş. Biraz kızan vatandaş “Bu sözü o zaman niye demedin beni tekrar yordun? deyince: “Ben o gün bal yemiştim, kendi yaptığımı size yapmayın diyemezdim” demiş.
Seven sevdiği gibi yaşamalıdır. Allah’ı, peygamberimizi ve Ebu Hanefi’yi seviyorsak onların dediği gibi yaşamalıyız.
Kendisinin yapmadığını bize anlatan imam ve müftüler bile kendi hesaplarını Allah’a zor verirler. Zaten herkes kendi hesabını kendi vereceği için onlar için hava hoş.
Şimdiye kadar imam ya da müftülerden “Hiç olmazsa Fatiha’nın bari manasını okuyun” dediklerini hiç duymadım. Neden? Çünkü cemaat biraz bilgili olursa onları koyun gibi dinlemez. Ne olurdu şu Müslümanlar hiç olmazsa namazda okudukları kısa surelerin manalarını bilseler de hakkıyla 2 rekat namaz kılsalardı! Maun suresinde “Vay o namaz kılanların haline!” “Yetimi itip kakanlara!” demiyor mu?
Adamda doğru dürüst şahadet kelimesi, namaz, oruç ve zekât yok. Koşuyor hacca temizlendi sanıyorlar. En küçük hatasında “Adı hacı” diyorlar. Yani önce bu Müslüman’dı. Her haltı yerken normaldi. İlk dört yok 5. yi iyi kötü yapınca dikkati çekiyor. Ne değişti? O sadece 5. şartı yapmıştır. Beşerdir, yine günah işleye bilir. Çünkü şeytan onunla daha çok uğraşacaktır. Şeytan bile kendi adamlarıyla pek uğraşmaz. Zaten onun kölesi.
Ben arabamın hız sınırını 99 km sanıyordum 98 le radara girdim. “Af edin” dedim. Affetmediler. Cezayı yedim. Peki Allah’ın radarı her bilgiyi silinmemek üzere kaydetmiyor mu?
Müslüman geçinenlerde ne zekât ne de öşür tam verilmiyor. Üstelik inkâr edenler bile var. Elma hasadı zamanı gönüllü veren pek olmadığı gibi toplayıcı dini guruplara bazen beğenmedikleri ağaçları göstererek bir miktar elma veriyorlar. Aslında yirmi de bir verilmesi Enam suresi ayet 141 e göre mecburidir. Toplayan en az 50 kişiye “Hangi ayete göre topladıklarını” sordum. Bir doğru cevap alamadım.
Siz suçu olmayan bir tanıdığınıza fırça atıyor musunuz? Tabiî ki hayır! Allah da öğle! Kulunun sucu yokken genelde ceza vermez. Günah işlese bile tövbe için zaman verir, hemen cezalandırmaz.
Ama bir Fransız atasözünde dediği gibi iyi odlumu kendimizden, kötü odlumu kaderden yani Allah’tan biliriz. Ne diyeli herkesin aklı var fikri var fazla söze ne hacet. Aklı olamayan zaten sorumlu da değil.
Ama günümüz Müslümanlarının acınacak halini şu olay çok güzel anlatıyor. Adamın biri bir çeşme yaptırmış. “Bu çeşmeden Müslümanların su içmesi haramdır, diğer herkese helâldir” yazdırmış. Buna alınan sözde Müslümanlar padişaha şikâyetçi olmuşlar.
Padişah yaka paça adamı getirtmiş ve nedenini sormuş. “İspat edemezsen kellen gidecek” demiş. Adam “Tabi ispat ederim” demiş. Padişahtan “Yahudi bir din adamını vaaz verirken yaka paça getirtip zindana atmasını” istemiş. Denilen yapılmış ama arkasından binlerce Yahudi sahip çıkıp hakkını aramış ve bir hafta sonra geri almışlar.
Padişah çeşme sahibini tekrar çağırmış ve “İspat et” demiş. Adamda “Şimdide aynı şekilde bir Hıristiyan din adamını vaaz verirken yaka paça getirt, zindana attır” demiş. Denilen yapılmış. Yine binlerce taraftarı sahip çıkıp bir hafta sonra geri almışlar.
Padişah çeşme sahibini tekrar çağırmış ve “İspat et” demiş. Adamda “Şimdide aynı şekilde bir Müslüman din adamını vaaz verirken yaka paça getirt, zindana attır” demiş. Denilen yapılmış. Ama bir tek kişi bile “Ne oluyor, suçu ne?” dememiş. Hatta bir hafta sonra her türlü dedikodunu kokusu almış yürümüş. Adam bir hafta sonra serbest bırakılmış.
Bu sefer Padişah adamı çağırtıp “Bu tür Müslümanlara su değil, hava bile haram” demiş. Ne diyelim doğru söze.
Elin adamı Müslüman ülkeleri parçalamış, başlarına kuklasını dikip miadı doluncaya kadar kullanmaya devam ediyor. Aklını kullansınlar da kullanılmasınlar. Kitabımızın açıklamadığı bir konu yok ama merak edip okuyanda yok. Esas acı mesele o. İlk emir ayet oku olsa bile.
Okuduğunuz için tşk ederim.
DURSUN YEŞİL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.