POLYANNAYI ÖLDÜRDÜM...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
POLYANNAYI ÖLDÜRDÜM…
Esenboğa Hava Limanındayım, THY İstanbul uçağını beklerken ansızın ve hiç hesapsızca kulağıma gelen “Sezen Aksu’nun “Unuttun mu Beni” şarkısını duyduğumda olduğum yere yığıldım ve ansızın, amansızın dışarıdaki yağmurdan çok daha hızlı, hıçkırıklarla ağlamaya başladım…
İki elimle yüzümü kapadım… yere oturdum… doya doya, kana kana ağladım…susmayacakmışcasına…
Bu bizim şarkımızdı ve artık ben “O”nsuz çırılçıplak kalmıştım…
Yanaklarım ve ellerim sırılsıklamdı, kan gibi sıcaktı, “Polyanna’yı” Rasim Öz’e, yani bana POLYANNACILIK adında bir hastalık bulaştırdığı için oracıkta 09.01.2012 Pazartesi günü akşamı, içimde bir yerlerde artık ÖLDÜRMÜŞTÜM…
Psikolojide “POLYANNACILIK”, aşırı iyimserlik sendromudur. Kaçınılması zorunlu bir yanılgı, durmaksızın ertelenen hüzünlerin önünde sonunda kendi aralarında birleşerek bünyeden toplu intikam almasıyla sonuçlanabilecek depresyon halidir.
Toplum liderleri, din adamları, atalarım, dedelerim, anam, babam, öğretmenlerim, kişisel gelişim uzmanları, çevremdeki Ahmet amca, Ayşe teyze, ve “O”… hayatıma giren hemen herkes birlik olmuşlar ve her olay karşısında bana sürekli;
• Pozitif düşün Rasim…
• Hep iyi düşün Rasim…
• İyi düşün, iyi olsun Rasim…
• Evrene negatif enerji salma Rasim…
• “Hayıra yorma”lısın Rasim… dediler.
“Kaybedecek pek bir şeyleri olmayan insanların en kıymetli tavsiyeleriydi bunlar…”
Üstün Dökmen’e göre; kayba uğradığımızda, elimizde kalanları fark etme ve sevinme becerisidir. Psikolojik savunma mekanizmasıdır, aşırı olmadan yerinde kullanıldığı sürece kişiyi kaygıdan, sıkıntıdan korur, kişinin yarına kalma ihtimalini artırır. “Polyannacılık”, kendini avutmak değil bardağın dolu yanını fark etmektir…
Peh, peh ve de Peeeeeh…
Geçen yıl, HİNDİSTAN’a bir iş gezisi için gittiğimde şok olmuştum. Tarifi imkansız bir fakirlik, yokluk, perişanlık, pislik, koku… Nüfusu 1 milyarı aşmasına rağmen insanları çok sakin gözüküyorlardı. Yürüyebilen, nefes alabilen ölüler gibi yaşıyorlar, ama nerede ise bu yaşadıkları hayatlarından çok “Mutlu ve Memnun” gözüküyorlardı. Çünkü onlara da öldükten sonra bir sonraki hayatlarında çok zengin ve üstün bir insan olarak dünyaya yeniden gelecekleri öğretilmişti…
Gerçek polyannacıların, kendine faydası olmayan “GURU”ların baldırı çıplak gezindiği, bizdeki sözüm ona bazı “kişisel gelişimcilerin” gerçek memleketidir Hindistan.
Kendimizi kandırmayın…
Mutlu olmadığımız durumu ortaya dökün…
Her şeyi olduğu gibi algılayın…
İyilikleri ve güzellikleri abartıyla yaşayın…
Kötülükleri unutmaya değil, kurtulmaya çalışın…
Sağlıklı bir “gerçekçilik duygusu” ve uygun yerde yeterli derecede “olumsuzluk ifade edebilme becerisi”ne sahip olun…
Kavgacı olalım demiyorum…,
Ama gerekirse de kavga dahi edelim utanmayalım…
Başkalarını üzmemek, kendimizi yormamak, yeni bir mücadeleye girmemek, başarısız olmamak, sevimsiz gözükmemek içinde hep güler yüzlü olmak zorunda değilsiniz…
Çektiklerini kimseye söylemeyen, sürekli “beterin beteri var” diyen, her şeyi içine atan, kızdığını kendisini üzen kişilere bile belli etmeyen, hep memnunmuş gibi yapan insanlarda ruhsal hastalıklar oluşmuyor mu zannediyorsunuz?
“Öğretilmiş başarısızlık”’larınız ile çok mu mutlusunuz?
“O”nunla Ankara’da bir kebabcı da yemek yiyorduk ve tatlı (künefe) biraz erken gelmişti. Yemek bitene kadar künefe soğumuş ve tatsız tutsuz bir şekil almıştı. “olsun canım yiyelim boşver” dedim Ben (polyannacıyım burada). Ama “O” garsonu çağırdı ve “al bu tatlıyı hemen yenisini getir” dedi sert bir ses tonu ile. “O”’nun tavrı sayesinde çok güzel bir künefe yeme fırsatımız olmuştu o gün…
Gerçekçi ve polyannacı arasındaki nüans farkını bir kez daha burada fark ettim…”O”’nu bu kadar sevmiş olmamın sebeplerinden de biri bu idi galiba…
İçe atılanlar birikiyor ve hiç hoş olmayan biçimde patlak veriyor…
Sizde benim gibi bir gün bir yerde binlerce insanın olduğu orta yerde, hıçkırarak hiç kimseye bakamadan ve hiç utanmadan, basit bir şarkı sözü sizi tetikleyecek, amansızca ağlayacak, patlayacaksınız unutmayın…
Evet ben “POLYANNACILIK” yapan RASİM ÖZ’ü öldürdüm…
Tavsiye ederim, hiç bu kadar kendimi iyi hissettiğimi hatırlamıyorum…
NOT:
• Üstün DÖKMEN ve birçok kişisel gelişimci büyüklerime ve arkadaşlarıma olan saygımı belirtmek isterim.
YORUMLAR
her birey özeldir herkesin hayat reçetesi de bence özel olmalıdır..:) bunu hiç göz ardı etmemek lazım..
önemli olan iyi gözlemlerle başkalarından etkilenmeden kimliğinizle örtüşmeyen sizi baskılayan yanlış öğretileri hayatınızdan ayıklayarak farkındalıklarla kendi kararlarınızı kendinizin vermesi...
sevgim saygım tebriklerim günün yazısına çok değerli yazarına..:)
Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ tarafından 2/1/2012 12:07:49 AM zamanında düzenlenmiştir.
rasimöz
İnsanın,tamamen doğal olduğu iki halden bahsedilir. Kalabalıklar içinde hıçkıra hıçkıra ağlamak ve yine kalabalıklar içinde öfkeyi dile getirmek, hatta,ağız dolusu küfretmek. Birincisi,doğrulandı sanırım. İkincisini ise,umarım,hiç kimse yaşamaz...Paylaşımınız için,teşekkürler.
rasimöz
Hayata pozitif bakmak gerek, zaman zaman yaşanan olumsuzluklara rağmen.
Pozitif düşünce, pozitif enerjileri çeker çünkü.
Ağlamak da çok doğal ve insanca bir duygu. Bunu zayıflık görenlere şaşmışımdır
her zaman. Gülmek kadar gerekli yeterki, alışkanlık haline gelmesin :))
Yeni üyelerden olduğunuzu gördüm, hoşgeldiniz diyerek selamlarımı bırakıyorum.
Billur T. Phelps tarafından 1/31/2012 4:47:49 PM zamanında düzenlenmiştir.
rasimöz
Başlığı ve içeri çok güzel bir yazı olmuş.. Aslında derin bir konu..ve güzel işlemişsiniz..Güne gelmeyi hak etmiş..Tebrik ederim..
Bana göre Polyannacılık demek herşeyi olduğu gibi kabullenip, hiç kimseye hayır dememek değil...O anki durumunu bütün çıplaklığı ile görüp bir durum muhakemesi yapmaktır. Mesela yukarıda anlattığınız künefe olayında sizin yaptığınız polyannacılık değil...o hakkını aramamak..
Polyannacılık ile gerçekçi olmayı da karıştırmamak lazım...
Mesela...Biten bir ilişkide üzülen taraf sizsiniz diyelim...duygularınız çökmüştür.. pişmanlık, üzüntü, yalnızlık ve özlem ... hepsini bir arada
yaşarsınız.. buraya kadar yaşadıklarınız gerçektir... Onu kazanmak için elinizden geleni de yapabilirsiniz.. herşeye rağmen karşı taraf sizin uzattığınız dalları almak bile istemiyorsa... Onun duyguları da gerçektir.. Şimdi iki yolunuz var... Birincisi .. Geri kalan ömrünüzü Ah! lar Vah! lar ile geçirmek..Ben ne şanssızım nakaratı içerisinde geri kalan ömrünüzü..ağlayarak, sızlayarak, ben onun gibi birisini nasıl unuturum? diyerek bir ömrü heba ederek... geçirmek... ve etrafınızda size yardım için söylenenlere kızmak..Diğer bir yol ise ki, ben buna Polyannacılık diyorum... Herşeye rağmen güzel bir ilişki yaşadım ve bitti...Ya senin hatalarından (eğer öyle ise bir dahaki ilşikide yapmazsın) ya da karşı tarafın davranışındandır...Demek ki bu ilişki buraya kadarmış..devam etme şansı şu anda yok gibi görünüyorsa... bir müddet daha beklerim..ama sonra kendi duygularımı onarmak için yeni hobiler edinip... kendime yeni yeni çevreler edinir..yeni bir yaşam için yeni bir sayfa açarım kendime...Önümde daha uzun bir yaşam var... ben bardağın boş kısmı ile ağlamak yerine... dolu kısmına bakıp kendimi onarmayı seçerim..ve asla yıkılmayı seçmem...
Hayat aslında benim avuçlarımın içindedir...
Edebiyat defterine hoş geldiniz...
Selamlar
feray soydan tarafından 1/31/2012 1:40:40 PM zamanında düzenlenmiştir.
feray soydan tarafından 1/31/2012 3:12:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
rasimöz
Çok haklıca yazılmış. Nasıl hissediyorsak, öyle tepki vermemiz gerekiyor. Tabiki bunu da, yerine göre yapmak, gerekiyor, sanırım. Cezasını çok çektim.
Saygılarımla
rasimöz
rasimöz
Önce edebiyat defterine hoş geldiniz, güne gelen yazınıza tebrikler.
Umut olmasa hayat çok sıkıcı olmaz mı?
Hepimiz üzerimize üzerimize gelen dertlere, biraz da ümit ederek katlanmıyor muyuz?
Ben yine de aşırıya kaçmadan, iyimserlikten zarar gelmez diyeceğim, selâm ve saygılarımla.
rasimöz
Bakış açınızı, güzel anlatımınız eşliğinde saygı duyarak paylaştım. Biriktirmek, bastırmak, değindiğiniz gibi patlamalara neden olabiliyor.
Ben, üzüntü, başarısızlık ve olumsuzlukları, esirleri olmak yerine yönetebilmekten yana mutlu ve dengeli bir mücadeleden yana oldum hep ve bu güne dek başarılı olacak şansı yakaladım.
Tebriklerim ve saygılarımla.
rasimöz
ooo kutlarım sevgili kardeşimi çok yakışmış kurdele yaz dediğim kadar varmış ben de öngörüm sebebiyle mutlu oldum.. şimdi ne dedim hep "bu kalemde çok iş var"
hep yaz ve bizlerde okuyup paylaşalım çok birikimin olduğunun dağarcığının ne denli dolu olduğunun farkındayım..daha pek çok yazıda paylaşmak faydalanmak dileği ile selamlar saygılar ...
rasimöz
Polyannayı öldürdüğüm gün güneşimin gözlerindeki yaşı gördüm!...
sonrası uzunnn hikaye...
kutladım...
rasimöz
Polyannacılık oyunu kişilere göre mutlaka farklı olabilir.Benim bakışım olaylar karşısında gerçekleri farklı gösterip kendimi kandırmak kesinlikle değil, sadece hayatın içindeki gerçekleri,acıları ve olumsuzlukları kendi eksiklerimizi ve hatalarımızı görüp, onlara sırtımızı dönmeyip, bilakis mücadele etmek için sorunu kabullenmek gereklidir.
Herkes herşeyi iyi bilecek diye bir şey yok,kabullenmekte pes etmek demek değil.Yaşanılan sıkınıları daha sonra tecrübe olarak kullanabilir insan.Pozitif bakmayıp olaylara negatif bakarsak ozamanda kendimize daha fazla zarar veririz.
Burada kesinlikle emeğine karşı bir saygısızlık yapmak değil amacım.Buda benim bakış açım sadece. Joseph Joubertin söylediği gibi:"Ümit, mutluluktan alınmış bir miktar borçtur."
Bir ışık herzaman olmalı insanın hayatında,bunun adı Polyanna olsada.
rasimöz
güzel bir yazı olmuş.ama malesef herkes içindeki polyanayı öldüremiyor.aksine daha da içinde barındırıyor.haykırmak istiyor lakin olmuyor.bu durumda ne yazık ki ruhsal bozukluklara sebebiyet veriyor.inşallah kimse bu duruma düşmez.tebrik ederim.başarılar dilerim...
rasimöz
ben içimdeki polyannayı öldüremiyorum malesef
belki zamanla
zamana bırakma taraftarıyım her şeyi
zaman en büyük ilaçtır
umutla bir şeyleri beklemenin kime ne zararı olabilir ki:)
güzel anlatımdı
kutlarım
saygılarımla
rasimöz
rasimöz
süper bir yazı olmuş daha öncede sanırım azıcık değinmiştik benim polyanna hortluyor diye
ben ama şunu yapabildiğimi fark ettim üzülüyorum kenara bir yere gözümün gönlümün ardına indiriyor görmüyorum bir müddet orada kendinle demleniyor kabarıyor ya da soğuyor ardından yeri ve zamanı geldiğinde o polyanna öyle güzel intikam alıyor ki beni bu denli değiştiren ağız dolusu "hayır" demeyi öğreten ve bakışlarıma yerleşen sertliğe sebep olanlara da müteşekkirim..
eyvallah la hayat geçmiyor bir müddet sonra enayi muamelesi görmeye başlıyorsunuz..o yüzden de adam da döverim şimdi,yeri gelir polyanna da olurum... durum yer zaman ve elbetteki karşımdaki insana ve onun insanlık ölçüsüne göre göre değişirim...
hani bir söz vardır dervişler için söylenir der "biri size iyi tokat attığında ona diğer yüzünüzü dönün" bu diğer yüzünle ikinci tokata hazır bekle anlamında değerlendirilse de genelde,doğrusu ona sert yüzünle onun hak ettiği yüzle görün anlamı taşır..
o yüzden ben kendimi artık çok iyi tanıyor ve seviyorum ve şunu söylüyorum bu bencillik değil benimle anlaşamayan bir insan varsa sorun onun eksikliğindendir...o yüzden umrumda değil kimse, dostlarım sevdiklerim ne kadar kıymetliyse; beni üzenler de o denli değersizdir ve bunu artık o kişiye de gayet güzel hissettirebiliyorum...eskiden yapamaz kırmamak pahasına kırılmayı göze alırdım..şimdi öteki yüzümle beni üzenlerin karşısına dim dik çıkıyorum "hodri meydan " diyorum...:)))
eee kocaman bir aferini polyanna'yı öldüren Rasim bey gibi ben de hak ettim değil mi..selamlar arkadaşıma