uyuyan prenses
Varlığımdan,var olduğumdan habersiz,hiçliğimden şüpheli,derin bir uykudayım sanki..yaşadığım hersey gercekliğini yitirmiş..öyle derin ki bu uyku,belki bana seslenenleri sağır sultan bile duyacak bir gün,bense bilemiyorum.
Nasıl tarif edilir ki bu1bi gün gözlerimi açıcam bunu biliyorum desem yalan olur aslında.var mıyım yok muyum,var mısın yok musun,ne var ne yok,ya da kimler bekliyor geceler günler ardı ardına kovalamaca oynarken "belki" diyerek basucumda merak ediyorum..
Uyurken hissettiğimiz şeyler gercek olabilir mi? az da olsa gerceklik payı var mıdır?bu soruların cevabını bulsam bu defa gercekse ne kadar gercek olabilir diye soracağımdan eminim..zaman ve mekan kavramı yok burda.herşey ama hersey aynı anda herkes gözlerime inen perdede beynimdeki sahnede birer oyuncu sanki..istediğim zaman istediğim roldeyim...bu şimdiye kadar hiç bir başrol oyuncusuna verilmeyen en eşşiz avantaj olsa gerek..ki bu bi avantaj gibi görünse de su durumda bile mutlu olup olmadığım tartışmaya açıktır..
Kaç ay oldu kim bilebilir ki!belki de kendimi bildim bileli uyuyorum.uyandığımda nerden devam edeceğim konusundaysa hiç bir fikrim yok,geçmişim su an geçmiş gibi de görünse gözlerimi açtığımda "eee nerde kalmıştık?" diyebilecek rahatlığı bulabilecek miyim kendimde?
Her ne sartta ve ne durumda olursa olsun uyandığımda,gözlerini açtığında bu -uyuyan prenses- çok şiddetli bi mide bulantısı ile uyanacak sanırım.ve öyle kusmak isticem ki asırlardır biriken herseyi ve herkesi bir anda kusmak...tabi her ne kadar rahatlayacağımı düşündüğümde yüzüme yapışıp kalan hafif tebessüm,ağzımda hiçliğimin buruk tadının kalacağı hissi beynime uğradığında bi anda buruk bi tebessüme dönüşüyor..
yaşamak...yaşamak...ve tekrar yaşamak...
uyurken yaşar mı insan...kendime gelirsem bi gün yasadım diyebilecek miyim..yorgun olur sanırım kalbim ve bedenim...gözlerim...
gözlerimin değerini ilk kez uyurken anladım...emin olamasam da bundan önceki yaşantımda pek kadrini kıymetini bilmemişim ki ağlayıp duruyorlar sürekli...bir de karanlık var tabi...karanlık o kadar cok karanlıkmış ki bunu uyuduğumda farkettim..ben uyuyunca gözlerimi kaybettim...varlık içinde yokluk benimkisi..."el yordamıyla ilerlemek" kalıbnı yanlış,yürek yordamıyla ilerleyince anladım...
canım acıdığında bi masa(l) atıyorum beynimin orta yerine,kendi karşıma oturup, bu acı,gercek mi? diye soruyorum(ya da acı gercek mi?)..bence gercek değil cünkü hiç ölmüyorsun..hangi can dayanır.. evet gercekler acıysa can tatlıysa can gercek değildir diye bi teori mi kuram mı her neyse ondan atıyorum ortaya karışık...
eğer az da olsa gerceklik payı olsaydı,ki bunu düşünmek bile insanın nefesini kesebilir,durdurabilirdi kalbini bir anda..e her ne kdar gercek olmasa da insanın içini kemiren,sayısını bilmediğim on yüz milyar tane hücrelerin her birine ayrı ayrı işleyen keskin bi acı hissedebiliyorum...
karşılıklı dertleşirken kendimle birer kahve içiyoruz,ve gönül sohbet ister kahve bahane diyesim geliyor neden acaba? ha bu arada bi fincan kahvenin kırk yıl hatrı olduğu doğruymuş..bir fincan kahveyi kılı kırk yararak içince anladım...
haydi abbas vakit tamam diye sesleniyor karanlıktan bi ses,kendimi masada bırakıp kalkıyorum...
evet yine "masada kaldım"...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.