Kimim Ben (III)
-Bak, çok sigara içiyorsun. Ben biraz daha az zehir almak adına yarısında söndürüyorken sen ikinciyi yakıyorsun. Azalt biraz. Hiç korkmuyor musun hastalanmaktan?
-Korkuyorum.
-Neden bırakmıyorsun, en azından azaltmıyorsun?
-Basit. Sigara içmeyi seviyorum.
-S e v g i. Bu kelimenin üstünde duralım biraz. Sevgi ne ifade ediyor senin için?
-Aşk sözcüğünün türkçesi. Türemiş bir sözcük. Fiilden türemiş bir sözcük. İçinde insanın türediği. Duygusal hücrelerinin hürce çoğalabildiği bir sözcük.
-Bana aşktan ne anladığını ifade et o halde.
-Aşk ya da türkçe söylerek sevgi, doğanın özü. İnsanın varoluşu. Herşey aşkla başlar. Aşkın olmadığı yerde hiçbir şey can bulmaz.
-Bir tür motivasyon mu?
-Evet, öyle de denebilir. Gizil bir güç. Ya da bir bağlılık. Hadi "lı" ve "lık" yapım eklerini de atalım. "Bağ:" Üzüm bağı gibi. Çok bir şey. Yoğun bir şey. Ayakkabı bağı gibi
Kilitleyen bir şey.
-Soyut bir kavram bu. Biraz daha somutlaştırarak anlatabilir misin?
-Elbette. Ruh halindeki değişim. Paradigmaların bozulması. Her şeyin tepe taklak olması. Yaşamsal rutinlerin sıkıcı bir uğraş olmaktan çıkıp, varolan düzenin
anlaşılması. Tek düzeliğin içinde, tek düzensizliğin aşk olması.
-Yani toparlarsak, hayatın normal akışı içinde cansızlaşan ruhunun canlanması diyebilir miyiz?
-Gibi...
-Kaç kere aşık oldun.
-Birden fazla. Bedenim faklı DNA şifrelerine değmedi, ama ruhum sandığın kadar masum değil. Ama sen konuyu kadın-erkek bağlarına çektin. Ben de bu tuzağa düştüm. Hem bu konuyu hemen kapatmazsan çekip gideceğim. Sen de terapine bensiz devam edeceksin. Bensiz terapin ne işine yarayacaksa...
-Tamam, aşk konusuna yüklediğimiz anlamları daha geniş tutuyorum. Aşk, her şeye aşk. Yaşamın özü aşk. Yaşamaya aşık mısın?
-Değilim. Tutsak bir bağla yaşamıyıyorum. Yaşarken bazen çok sıkılıyorum. Her şeyden, sevdiklerimden, sevmediklerimden, tuhaf bir yabancılık hissi. Ama sayısı az olan ve derin bir bağlılık duyduğum şeylerden kolay kolay vazgeçemiyorum. Sanırım genele yaymam gereken yaşamsal sevgimi, birkaç şeyin üzerine odaklıyorum. Örneğin çok sevdiğim bir şarkıyı defalarca replay tuşuna basarak aynı keyif içinde dinliyorum. Yıllarca... Çağlarca....Yeni bir şarkıyı sevmeyi denemeyi açıkça reddediyorum.
-İşte mutsuzluklarının bir kaynağı da bu... Peki toparlarsak, yaşamın kendisine aşık değilsin, tutkuyla bağlı olduğun ayrıntıların var çok sevdiğin.
-Gibi. Ve biraz daha fazlası. Büyük çoğunluğun "hiç bitmese horoz şekerim" diyebileceği şeylerden bile sıkılıyorum bazen. Anı, durumu, hissi değiştirmek istiyorum. Tuhaf biri miyim?
-Oldukça.
-Hasta mıyım?
-Bilemem. Ben sahte diploması dahi olmayan bir terapistim. Ben senin mantıklı düşünen yanınım. Hasta değilsin de, hüzünü seviyorsun diyelim.
-Neden peki? Mantıklı düşünen yanım isen, bunun yanıtını verebilirsin artık.
-Bunun iki yanıtı var:
Her güzel şey hüzünle bitecek diye korkardın birkaç yıl evveline kadar. Artık "her güzel şey hüzünde biteceğine, ben kaçıp gideyim hem güzel şeyden, hem doğuracağı hüzünden" diyorsun.
-Ya ikincisi?
-Çünkü sen sevgiyi ilk hüzünlerde yaşadın. En sevdiklerin... İlk sevdiklerin... Hep hüzün kokardı çocukluk evin. Hüzüne duyduğun aşk buradan geliyor işte.
Hüzün=Sevgi=İlk sevdiklerin
-Gitmeliyim...
-Gitmelisin...
...