- 1537 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İstanbul'a Kapat Gözlerini!
Bitmeyen bir şiirin son noktasına hasretim şimdi;
olmadığını bilmek en güzel duygu. Bu yalan değil en azından değil mi?
Mutluluk da bir gün kapını çalacak senin, benim olmadığım gün ve saatte! Dudaklarının titrediğine şahit olacaksın! O gün, öğleden sonra silmen gereken evin pencerelerini silmemiş ve de perdeleri yıkamamış olarak, sadece bakacaksın aynı köşeden. ‘Ben de inanmazdım mutluluk böylesine kapımı çalar’ diyen o tatlı kadının yumuşacık siyah kestane rengi saçları, hassas teninde hasret rüzgârları bırakmayacak bu sefer! Gözlerin uykunun esiri iken, bembeyaz çarşaflarına şeytan diyen Nikopolis güzellerine sarımtırak iftiralardan bile çekineceksin. Çünkü sen tanrıça olduğuna inanacaksın! Sevildiğin için yeniden.
Hep bir yerlere yetişme derdin de olmayacak! Biliyorum, çokça otobüsleri kaçırdığın var bu şehirde. Bu şehirde anlamsızca silinip, yitirilmeye mecbur yüzlerce hayalin…
Sabah beni kaldırmış olacaklar uzak şehirde bir hasrethaneye. Görmeyeceksin dedim ya, duymayacaksın sesimi; bilmeyeceksin kiminle, nerede ve nasıl! Mutlu olduğunu ben bildiğim için, merak duygumu sokaklarda büyüyecek akşamsefalarının tohumuna gömeceğim. Sen, arkadaşlarını, dostlarını çağırıp, saatlerce aynı önemsiz şeye kahkaha atacaksın! Ben yudum yudum uzak şehirlerde sabır serumundan alırken, sen boşalan çayları dolduracaksın üstü üstüne! Mutlu olacaksın dedim ya; saat altı dedi mi kapın çalacak ve dürbüne dahi bakmadan gelenin kim olduğunu bilip, kapıyı açacaksın!
Bütün göz renklerini avuçlarımda sıkacağım. Kan akmayıncaya kadar, pıhtılaşmayacağını bildiğim kedere gömeceğim gözlerime çizilmiş hayalini. Aynı gecede; ‘Binlerce sevginin katili olabilirim’ diyerek, gencecik ümitlerimin sessiz sedasız gözyaşlarını içeceğim. Gözkapaklarımın direnmekten bıktığı an, yastığımı avuçlayıp, uykulara tutulacağım. İlk görüş de ölüme inanacağım, ilk görüş de aşklardan çokça sarhoş insan öldürerek!
Biraz İstanbul olacak günlerim, biraz da Diyarbakır! Kalesinden nice şehit dökülen ve ırzına geçilmiş sabahların kan kokan kiremitlerinde, sessizliğe ait motor seslerini bölüştüreceğim ceplerime. Yüreğim ruhsuz Ankara’nın çiçekleri kadar manasız gelecek yeniden. Tandoğan’da ölü bir kuşun resmini çizen Kenya’lı ressama güleceğim. Sonra birahanelerin önünden geçip, sarhoşların efkârlı bakışlarında kendimi arayacağım. ‘Olmadı’ deyip, tren garından pembe düşlere yolculuğa çıkacağım. Saat akşamüzeri beş olunca, ben Ankara’da da olmayacağım.
Diyarbakır suskun bir mezalimle dolu olacak! Susacak ve bir kadının simsiyah gözlerinden hüzün boşalacak. Ben duyacağım ‘şıp şıp’ akan yürek yaşlarını; avuçlarımdaki! ‘Eğer öldürülmeye değer bir fikrim olmasaydı, yaşamazdım’ diyecek kâğıt toplayan bir adamın gururlu ve aziz elleri. Kirli elleri, yüreğine mutluluk verdiğini zannettiğin ‘basit hayatlılardan biri olmanın verdiği şüphe ile’ senin saçlarından çekerken rüyalarında, anlamayacak olmandan dolayı mutlu olduğuna inanacağım yeniden!
Basit bir hikâyenin, basit bir oyuncusu olarak kalacaksın! Hiçbir çit, bir kitabı tam okumadan fırlatmana engel olamayacak! Yanacak fırının içinde pişecek olan ağır aksak kelimelerin. Herkesin payına düşen yaşamak, bana düşmeyen paylar ardınca bir sığınağı lirik berduşluğunda imgelerken kirpik kirpik sahiline fırlatılmış bir kamyon tekerinin üzerine, en ücra köşesinde unutulmaya yüz tutmuş bir bankın üzerinde ertelenmiş intiharlarımı sarıp beyaz kâğıtlarımın içine, şekersiz gidişler anlatacağım balıkların her birine. Şehir susacak! Ben, dostlarını kaybetmiş bir zavallı olarak üşüyeceğim uzun ve gri bir montun kirlenmiş astarında. Hiçbir intiharım geç kalmayacak sensizliğime ait çıkarılmış isyan definelerimde. Defilesi bol girizgâhlarda, gözlerim aynı kan kokusuna alışmış gözleri ezberleyip duracak! Seni düşünmeyeceğim dahi bu kadar kalabalıklar arasında.
Ama yalan atarsam, kaç uykunun sabahını yok edebilirim ki kendi kendime?
Adresi olmayan mektupları çekmecelerimden alacak ve onları beş yüzyıl sonrasına okutturabilecek çocuklarımda olmayacak! Kimsenin hayallerimi değiştirmesine dahi izin vermeyeceğim!
Diyarbakır gelecek bir gün balık yemeye, İstanbul’a! Ben çokça sahilde bir kum tanesi olmanın gururunu taşıyacağım sandal sandal! Fotoğraflarımı çekmelerine izin vereceğim bu sefer. Üniversiteli gençlerin ellerinde baba parasıyla aldıkları fotoğraf makineleriyle çekilmiş fotoğraflarım olacak! Güleceğim, güleceğim elbette! Mutlu olduğunu bileceğim yıllar sonra yine mehtaplı şarkıyı aynı sesten dinlediğimizde!
Ve sen artık unutmuş olacaksın beni! Belki bir gün sahilde, beni anlatan bir bankın üzerinde yazarken yine senin sevginle, geçeceksin önümden. Kokunu tanımayacak kadar yaşlanacak artık hasretim.
Deniz incilerini taşıracak hüzünle bakan gözlerinin ardı sıra.
Simsiyah gözleriyle o kadın kadar gururlu olacaksın yaşamaya!
Sıkıla sıkıla ben yaşayamadım diyeceğim insanlara. Ben de isterdim, demeyeceğim. Ben, vazgeçerken aslında kabul ettiğim uykusuz geceleri bileceğim her gün. Tanıdık gelecek Yunan şarkıları kulağıma. Erik rakısını içen sarı saçlı bir kadının uzun ve ince parmaklarını tutunacak iki mısralık şiirimin tam ortasında.
‘Öylece gitmek derken, böylece kırmaktan bahsetmiyordum kendi yüreğimi
Yeter ki sen mutlu ol da, ‘ben üzülsem de’, anlatabilirim mısralarla kederimi ‘
Kapat perdeyi. Saat altı oldu. Soğan kokan ellerini git yıka sabunla. Bir de güzel bir şeyler giyin! Güzel görünmen lazım en sevdiğim insan olan, seni mutlu eden adama!
YORUMLAR
HakkınSesi
Her zaman ki çok incesiniz..
Hürmetle..
Çok çok güzel bir yazıydı ... sevmek zor zenat ... Güzel çalışmalarınızın devamını beklerim değerli kardeşim.
Selam ve saygıyla.
HakkınSesi
Selam; hürmetle!
:'( sen beni ağlattın hak... Vallahi ağladım. Parça parça oldum. Oluk oluk aktım, kanadım. Yazıda kendimden parçalar o kadar buldum ki... O kadar içimde hissettim ki... Anlatamam. Anlatmaya gücüm kalmadı. Tükettin beni... Ben pek yazı okumam ama bu yazı içime işledi. Sanki o gidiş benim hayatımda ki insana yazılmış ve geride kalanın bitişi, çaresizliği vardı. Yine bir of! dedim... Yüreğim acıdı hak hemde çok....
:( sussam darılmazsın değilmi? Kocaman tebrikler, biraz gözyaşılı sevgiler...
HakkınSesi
Sanki hiç birleşmeyecekmişçesine...
Hürmetle, sevgiler daim...
Kum ' Tan£si
sen beni dağıttın ya... artık toparlanmam. zaten param parçaydım.
en iyisi öleyim.
HakkınSesi
Gel sen de zor olanı başar..Yaşa....
Kahramanımız kesinlikle blöf yapıyor. Bakmayın öyle gideceksin, günlük hayatın telaşesinde beni unutacaksın. Ben de senin mutlu olduğunu bilerek öleceğim." demesine. Hiç bir şey yapamaz o. Ne sevgilinin gitmesine dayanabilir, ne de uzaktan uzağa onun mutluluğuyla bahtiyar olabilir. Aslında içinden geçen sevgilinin gitmemesi.
Baştan sona bunu hissettim. Satırlarda sessiz bir "Gitme! Yanımda kal." çığlığı var.
Okumaktan her zamanki gibi keyif aldım. Uzun cümlelerin dışında gözümü tırmalayan hiç bir şey yoktu. Belki cümleleri birazcık daha kısa tutabilirsen, her anlayış seviyesindeki okura hitap edebilirsin, diye düşünüyorum.
Hayırlı başarılar diliyorum HakkınSesi...
Saygılar, selamlar.
HakkınSesi
Aynen dediğiniz gibi...Çünkü her seferinde onu düşüneceğini, evlendiği adamın onu mutlu etmesinden bile huzur duyduğunu söylemesi bile 'gitme' lafzına çıkan bir yığın cümleyi deneme yapıyor.
Kısa cümleler...
Her seferinde yenilik olsun ama kökü sağlam olsun. Bunu yaptıkça edebiyattan sıkılmıyor insan ablacım.
Dünden bugüne desteğin daimdi, ruhun senin de da aziz olsun inşallah..
Hürmetle..
Aynur Engindeniz
Saygılar.