- 794 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Akşamın Anatomisi
Her akşam aynı duraktan Belediye otobüsüne biner, evime doğru yol alırdım. Bir gün otobüs beklerken, durakta bekleyen, yürüyen insanların, duygu ve düşüncelerini yüzlerinden, davranışlarından okumak istemiş, onları uzun, uzun izlemiştim.
Hava biraz serin, durakta bekleyenler kalın olmayan ceket, mont, gibi giysilere saklanmış bir halde bekliyorlardı. Giysilere böyle sarılmalarının özünde biraz ısınmak, beklide yüreklerindeki solgun, buruk duyguları gizlemek düşüncesi olabilirdi.
Birbirlerine yakın durmakta, ara sıra yoldan geçen lüks arabalara, anlamsız gözlerle bakmaktaydılar. Belki bir arabaya binerek rahat bir yolculuk yapıp evlerine gitmek akıllarından geçmiyor değildi. Yüzlerini buruşturarak başlarını başka yöne çevirmelerinin başka izahı olamazdı. Onlarda insandı ve güzel şeylere sahip olma arzuları yadırganamazdı. Ama nasıl ve neyle!
Çoğu yorgundu. Akşamın serinliğe ilave, birde yeni başlayan soba ve kaloriferlerin yaydığı kirli havaya, arabaların çıkardığı eksoz gazının yakıcı etkisi, çoğunu rahatsız ediyordu. Bu durumda bile sigarasını tüttürene gıpta etmemek elde değil. ‘’Ne ciğer var adamda’’ Derdim içimden. Bu kirli havaya nasıl dayanmakta? Belki de o haklıydı. İçinde yaşattığı belli belirsiz isyanları unutmanın yolu, düşünen beynini oksijensiz bırakarak, içinde bulunduğu açmazları düşünmeden, rahat bir şekilde unutmaktı. Aksi halde geçmeyen saatlere, çok kere dolu gelen otobüse isyan etmemek kolay değildi.
İçlerinde kadın çoğunluktaydı. Soluk renklerini biraz olsun makyajla yarım yamalak kapatmaya çalışmak, onların beklide en büyük lüksleriydi. Ne yapsın zavallıcık, içindeki olumsuzluklar yüzüne öyle yansımış ki aynaya baktığında, çok defa kendi haline acıyordu. İşten çıkarken yüzüne yansıyan, bir günün yorgunluğunu gizlemekten başka, elinden ne gelebilirdi. Önceleri böyle makyaj yapan kadınlara kızardım. Ne gerek var derdim nasıl olsa evinize gideceksiniz. Ancak zaman geçtikçe haklı olduklarını anlamakta zorlanmadım. İşyerinin sıkıntısı, işe göre alınan ücretin düşüklüğü, evde her hareketinden nem kapan kıskanç koca, kendisini gün boyu görmeyen bir çocuğun sevgi bekleyen yılışması, birde bu yorgunlukların üzerine, yemek yapılacak ya! İşte bu düğümün son halkası. Biraz makyaj yapılmalı ki, kadıncağız karşısındakilere, mutlu görülebilsin. Ancak kıskanç koca bundan nem kaparsa, bazen işler tamamen tersine dönebilirdi.
Nihayetinde kendi otobüsü gelen insanların duydukları gizli heyecan, aslında her akşamkinden farksız. Ama olsun, heyecan yine heyecandır.Hızla merdivene koşarken, aradan biri sırayı bozmasın diye dikkat eden bakışlar, çatık kaşlar görülmeye değer sanırım. Neyse bu durakta böyle şeyler pek olmuyor. Araya girmeye çalışan, sırayı bozanlar genelde çok yaşlı bazı yolcular olur ki, onlara zaten kimse karışmazdı.
Dikkatimi çeken bir şeyde, çalışmayan, fakat özellikle bu saatte gezmeden gelen insanların, diğerlerinden önce otobüse binme hakları varmış gibi telaş etmeleri. Ne var yani bir saat önce yola çıksalar ne olur. Hiç olmazsa çalışanlar fazla sıkıntı çekmez değil mi? Bunu onlara söylemeliyim diye düşündüm birkaç kere. Korktum. Yok efendim neden öyle olsun ki, bizde insanız, bizimde otobüsten yararlanma hakkımız var derlerse onlara ne diyebilirdim? Onu geçtim de, gezmelerden gelirken kullandıkları o parfümler, makyajlar yok mu? Karınları aç, yorgun insanlara bu kalabalıkta nasıl etki yapar bilirmisiniz? İnşallah otobüsün içinde, böyle kokulu bir bayana yakın değilsinizdir. Yoksa koku sana da siner. Eve gittiğinde karşındakine anlat bakalım hikayeyi. Bu koku neyin nesi?
Otobüse binenler biraz rahatlamışlardır. Öyle ya bu akşamın sonunda evlerine gidecekleri vasıtaya binmişlerdi. Kart gösterip ilerlemeye başlarlar. Oturmak hayalde, şöyle sakin bir köşe onlar için en güzel mekan. Çünkü bir sağa, bir sola, bir ileri, bir geri, otobüste savrulmadan gitmek için kuytu bir yer, en iyi yerdi. Şayet arada kalırsanız, karşı cinsten biriyle temas etmemek elde değildi. Çirkin ama istek dışı sürtünmeler, veya durumdan faydalanmak isteyen art niyetlilerin, sessiz fakat sert bakışlarla, çarpışması.
Hatta bazı bayanlar, çalıştıkları işyerlerinde karşılaştıkları çirkin bakışlar veya tacizlerden öyle bunalmışlar ki, her an patlamaya hazır bomba gibi çevrelerine bakıyorlardı. Onlara kısa bir bakış, iç dünyalarını anlamaya yetmekteydi. Lakin gereğinden fazla dekoltenin de hiç anlamı yoktu sanırım. Daracık pantolon, kıskacık etek, kadına ve cinselliğe aç toplumda maalesef kötü sonuçlara, olumsuzluklara neden olmaktaydı. Otobüsün içindeki bu halleri, seyretmesi, izlemekten güzeldi. Seyretmek göze hoş gelirde, izlemek; Olayların gelişimini, çirkinliği ve içindeki şartların neticesini düşünmek, insanı hayli yormakta. Bende çok kere seyreder, izlemeyi boş verirdim. Çünkü benimde düşünme gücüm bu saatlerde hayli azalırdı.
Bazen olurda bir koltuk boş olur ya işte seyret koltuğa oturan insanın halini. İzlemeye değer sanırım. Önce güzelce bir kurulur, hiç kalkmayacakmış gibi. Yüzünde başka birinin görüp anlamayacağı sinsi bir gülümseme ve haz. Sanki otobüsü satın almış gibi. Sonra arkasına yaslanarak şöyle sağı solu bir süzerek ayaktakilere kaş altından anlamlı bakış. İşte o bakışlara hayran olduğumu bilesiniz. Ne bakışlar…
Kimileri yolculuğu uzun, kimilerinin kısa olur.ancak her şekilde otobüsün bir an önce yolu tamamlaması gönüllerinin ortak isteğidir. Bazen otobüse yeni binen birinin şoförle anlamlı anlamsız tartıştığı zamanlar hepsi dikkat kesilir ve olayı izlemeye alırlar.Olurda otobüs şoförü tartışır, kızar, gidemez olur, korkuları ondandır. Şoförle tartışan kişi, haklı bile olsa, içlerinden ona destek vermek yerine, hadi kardeşim uzatma diye homurdanmalar, elinden, kolundan çekiştirmeler.Tabii ki bakışlar daha keskin ve ürpertici.
Bir iki inmeye başlarlar. Durağına gelen şöyle bir nefes alıp kapıya yaklaşır ve zile basar ya, az önce hevesle beklediğin araçta mahsur kalacakmış gibi, kapının önünde tedirgin bekler. Olurda şoför biraz ileride durursa araç durmadı diye yapılan panik, ardından ileri geri konuşma, insanların içinde bulundukları ruh hallerinin en güzel yansımaları olmaktaydı.
Durakta indikten sonra evlerine giden insanların, oradaki zamanlarını nasıl geçirdiklerini biraz olsun düşünmek istedim. Akşama kadar çalışıp, zorlu bir yolculuk sonucu, nihayetinde evine gelen yorgun savaşçı sıcak evin özlemiyle kapıyı çaldığında, asık suratlı bir eşle karşılaşırsa, vay onun haline. Eve geldiğine bin pişman, bağırtı ve tartışmaların ardından, kurulan sofra, yenilen kısa yemeğin ardından daha çayını içmeden, adam ayağa kalkar ve kahveye gidiyorum dediğinde, kadının canına minnet,
Dizi keyfini kaçırmak istemez. Kahveye giden adam, orada güya günün yorgunluğunu atacak, kirli havada, bağırtılar arasında kaldığı birkaç saat beyninde son kalan direnç noktalarını, tamamen kırar. Sözde günün yorgunluğunu attı. Aslında çok daha fazla yoruldu.Onun bol oksijene ihtiyacı varken, kirli havada, kendini monotonlaştırdığının farkında değildi. Akşam iş çıkışı yüzündeki endişenin kaynağı, belki de evinde karşılaşacağı, birbirinden çok sorun ve olumsuz havaydı. Allah yardım etsin.
Eğer evinde, güler yüzlü bir eşle karşılandıysa değmen keyfine.Güzel bir karşılama, neşe dolu hava, tatlı bakışlı çocuklar. Yenilen yemeğin ardında günün önemli anlarının sohbeti, televizyonun beraber izlenmesi, yorgun savaşçının yorgunluğunu çoktan alıp uzaklara götürmüştür. Mutludur, rahattır. Her akşam aynı duygularla sevinerek evinin yolunu tutmak onun en önemli eğlencesi zevkidir.
Ya eve gelen çalışan bir kadınsa. Ha o zaman durum çok farklı olur. Yorgun savaşçı evin kapısını çaldığında, önce kendisini şöyle bir süzen kıskanç kocanın anlamsız bakışları ile karşılaşır. Karısını kıskanan zavallı aklında bin bir fitne ile kadının her hareketinden bir şey çıkaracakmış gibi sürekli iğneler. Kardeşim o zaman eşini çalıştırma. Madem onun parasına ihtiyacın var, o halde eşine güvenip onu rahat bırak. Kadın sorumluluğunu bilsin. Sürekli kadını rahatsız edip, ona güvensizlik verirsen, rahatsız edersen, işte o zaman eşini yoldan çıkarırısın demezler mi adama. Hadi sırada yemek telaşı. Beyefendi uzanmış televizyon başına, haber dinlemekte. Memleketi kurtaracak, kadın dişini tırnağına takmış, boğaz davasında. Yemekler yendikten sonra, içilen çayın ardından kadın yorgun argın bir kenarda sızmaya görsün. Sitemler kürek gibi çarpar yüzüne.
Adamın kafası yok ya, sanarki kadın kendini istemiyor, mahsus uyuyor. Yahu zavallının ayakta duracak hali yok. Erkeğe bakacak halimi var. Bir atasözü: ‘’Kasap et, keçi can derdinde’’. Ne güzel uydu değil mi?
Eşini seven ve onun eve gelişini dört gözle bekleyen, koca ve çocukların, eve gelen kadına nasıl davrandıklarını anlatmaya gerek yok. Evde sadece huzur vardır. Gerisi yalan.
Ben bunları düşünürken, kendi ineceğim durağı hayli geçmişim. Son durakta inip, aynı araçla tekrar geri döndüğüm zaman vakit hayli ilerlemişti. Benim evin yolu biraz uzak ve ıssızdı. Çok defa bu yoldan giderken korkardım. İstemeye, istemeye durakta inip yoluma devam ettim. Kendime kızmaktaydım.Senin neyine gerek el alemin halleri, önce sen kendine bak akılsız. Korkudan terlemiş halde evime geldiğimde, bana kapıyı açan eşimin, nerde kaldın be adam, nerelerde eğlendin dediğinde ona bu akşam nelerle oyalandığımı anlatsam beni anlayacağını sanmıyordum. Bu nedenle yutkunarak sesimi çıkarmadım, bir şeyde anlatmadım.
Mehmet Macit
26.01.2012
Bu yazımda gelir seviyesi düşük halkın, yaşamı konu edilmektedir.
YORUMLAR
Beklenilen belkide bunca yorgunluğa bir tebessümdü ve beklenmişti.Gözlemlenen aslında özlenendi yazan kaleme tebrikler başarılarınız daim olsun.
mehmetmacit
teşekkür ederim.
yaşadığımız toplumsal hayatı dikkatli bir gözle izleyip, insanların sosyal hayatlarında yaşadığı olayları güzel bir izlenimle sayfanıza aksettirmişsiniz değerli dostum. Beğeniyle okudum güzel yazınızı, günün yazısı olmayı hak etmiş, ancak bizim insanlarımız zaman ayırıp okumazlar maalesef bu tür yazıları. Şiirlerin bir başından bir sonunda okuyup"kaleminize sağlık" demek daha kolay gelir insanlara. Kutlarım değerli dostum emek verip hazırladığınız bu güzel yazınızı.