Nasıl Unutsun?
Tüm ayrılan sevdalıların hüznünü birleştirdim, tüm ayrılık şiirlerinin acısına böldüm seni, kendimden kaçtım satır araları gözyaşlarına boğuldukça, hüznünle yüzleştim, yazdıklarımdan eksilttim, yaşattıklarınla çoğalmak için.
Hiçbir bar taburesi yalnızlığımı kaldıramıyor, ayağı sendeliyor kadehlerimin. Sensiz sarhoşluğum ayıklığımdan hesap sorarken, hatalarımı kusuyorum üçüncü sınıf tuvaletlere. Yokluğunun acısını çıkartamıyor artık hiçbir içtiğim, alkol oranı azalmış şarapların, daha çok sorgulatıyor seni, dönerken başım… Hiçbir şarkı yok ki içinde sen olmayasın, hiçbir nota yok ki, bam telime basmasın, seni çağlamasın. Bir şarkıcı da çıksın ve seni bana anlatmasın… Yalnızca müzik çalsın, istemiyorum artık içimi acıtan sözleri olmasın… Öyle alıp basayım bağrıma, nihavent-i cüzzam beni bu gece gerçeğe ayıltmasın…
Ben İstanbul’un sana bırakmadığı kadındım, sen savaşmayan adam. Ben dökülen her bir yaprağa ağlardım, sen hep yeşilinde kalan…
Kar örterken şehrin günahlarını bir bir, çığ gibi altında kalıyorum sensizliğin. Beraber yürüdüğümüz yollarda kayıyor umutlarım, çakılı kalıyor beyazları giyinmiş betona. Kalbim alçıda hala, çatladı tam orta yerinden, gülüşün diyorum, sıcacık içimi ısıtan gülüşün, tutsa ya ellerimden.
Sen kokan acımasızlığımdan rengini değiştiriyor gece, katrana boyuyor bu ışıkları bol kenti, gözlerimi karartıyor terketmişliğin, bırakmışlığın, gitmişliğin… Çöksem şu köşe başına sadaka veren çok olacak bu halime, seni dileneceğim insanlardan, tiksinir gibi bakacaklar yüzüme. Başımı eski binalara dayasam ve buğulanmış camlarında seyretsem gelişini, yüzümü hiç görmesen, beni yüzsüzlüğümle hiç bilmesen, öylesine okşasam adımlarını, seyre dalsam peşin sıra, oyuncağı kırılmış bir çocuk gibi.
Ben artık trenlerin hiç geçmediği bir garda her gün seni uğurlarken içimden, sen bana hiç gelmediğini haykırıyorsun derinden…
Simit kırıntılarıyla beraber hüznümü de alsa götürse ya şu martılar…
Gözlerim gözlerinde uyurken, söyle nasıl unutsun? Nasıl vazgeçsin tenim terinin hoş kokulu sıcaklığından. Ellerim ellerinden alacaklıyken, yüreğim yüreğine nasıl ‘gidiyorum’ desin, ya sesin, kulaklarımdan nasıl silinsin?
Gittin, sebebi yok, hatasız aşklar aramakla geçiyor ömrün, kırıldıysan tamiri kolay ama tamir bekleyen bir duruşun yok. Haksızsın, susuşun çok. Bu kadar kelimesizliği giydirecek metrelerce cümlelerim yok benim. Öldürdüğün kalbine otuzbeş gecedir gözyaşı döküyorum, beni bırakmayacağına yeminler eden diline sövüyorum ve evet hesap soruyorum, tenin beni unutuyor başka tenlerde hızla ve ben ölüyorum…
Nerede unuttuysan beni, orayı ateşe veriyorum, nerede kaybettiysen kendini söyle, bulup bir daha kaybetmemeye geliyorum…
Elif SEZGİN
YORUMLAR
Sadece final için bile okurdum bu güzel satırları. Duygusal anlamda hem ayrılığın terk edilmişliğin yada terk etmişliğin öfkesi acısı hemde içinde ki sevginin güzelliğini iyi birleştirip kelimelere dökmesi. Açıkçası bu kadar güzel bir yazı beklemiyordum ilk satırları okuduğumda ama ilerleyen anlarda betimlemeler durum resimleri o kadar güzeldi ki ve duyguyu o kadar güzel gösteriyordu ki finalde kalakaldım... Bu tarz olan yazılarda bence en önemli olan yapı doğal olması olmalı, eğer gerçekten orada yaşanmışlığı alıyorsanız yazanın çizdiği her şekli yaşayabiliyorsunuz. İster gerçekten onun yansıttığı duyguları yaşayın isterseniz de yaşamayın neticede tat alıyorsunuz okuduğunuzdan. Birde hava bu kadar kar yağışlı ve hüzünlü ise...
Tebrik ederim. Güzel yazınızdan dolayı.