- 937 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tartışmacı Karakterin Kaynağı; Kibir
Allah, Hz. Adem’i yarattığında şeytan, Allah’ın buyruğuna itaat etmez ve ona secde etmekten kaçınır. Kendisinin Hz. Adem’den daha üstün olduğunu ve secde ederse küçük düşeceğini zanneden şeytan, isyanı seçer. Ateşten yaratıldığı için topraktan yaratılmış insandan daha üstün olduğunu iddia eder, kendi düşük aklınca tartışmaya başlar. Onun bu sapkın konuşma üslubu, kibirli özelliğinden kaynaklanır. Tartışmanın kaynağı da işte bu kibir özelliğidir.
Rabb’ini bilir, doğruları da görür, anlar şeytan ama enaniyeti ve gururu nedeniyle kabullenmez. Tartışmaktan amacı doğruyu bulmak değil, kendi bencil istek ve hırslarını tatmin etmektir.
Kendi özelliklerini, etkisi altına aldığı insanlara da geçirir. Şeytanın tarafını seçenler tıpkı onun gibi kibri, isyanı, nankörlüğü yaşar, alçalırlar.
Önemli bir özellikleri ise şeytan gibi tartışmacı karakterleridir. Onlar da doğruyu gördükleri halde kabullenmez, tutkularını tatmin etmek için tartışarak, nefislerine uygun olanı doğru gibi göstermeye çalışırlar. Tartışmak hayatlarının doğal bir parçası haline gelir, hırs, beklenti ve çıkarları için inatlaşırlar.
Tartışmacı karakterdeki kişiler, dini konularda da tartışmayı seçerler. İtirazlarına geçerli bir açıklama getiremedikleri için şeytanın yaptığı gibi yalnızca tartışır, “yaygara” yaparlar.
Tartışma gerçekte insana sıkıntı verir. Samimi inananlar kendileri tartışmadıkları gibi tartışmaya izin de vermezler. Şeytan, yaşamlarını kendisi gibi sapkınca geçirmeleri için tartışmayı insanlar arasında yaygınlaştırmaya çalışır. "... Şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar" (Neml Suresi, 24) ayetindeki ifadeyle şeytan, etkisi altındaki insana diğer davranışları gibi tartışmayı da ‘süslü’ gösterir. Böylece tartışmak, kişiye şeytanî bir zevk yaşatır.
Şeytanın tartışmacı karakter özelliği üzerlerinde tecelli eden inkarcılar, müminlerle Allah ve ayetleri hakkında tartışmalar yaparlar. Kurdukları/yazdıkları cümlelerde ima yoluyla alay etmeye çalışır, böylece inananları küçük düşürdüklerini zannederler. Kanırtıcı sözler söyler, tuzak sorular sorar ve kendilerince müminleri kurdukları tuzağa düşürmeye çalışırlar. Birçoğu "iman ettik" dese de şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında "şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz yalnızca alay ediyoruz" derler.
Ancak onlar değil, asıl "Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır." (Bakara Suresi, 15)
Şeytanın birer askeri olan bu kişiler gerçekleri çarpıtır, hak dini ve müminleri gözden düşürmeye çaba gösterirler. Kendilerince Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Yazılı ve görsel basında Allah’ın yaratmasını inkar eden faaliyetlerde, dini hedef alan açık oturum ve tartışma programlarında bu çaba açıkça görülür. Kendi düşük akıllarınca Allah’ın dinini, Kitabını geçersiz kılmaya, insanları din ahlakından uzaklaştırmaya, tebliğ yapanları engellemeye ve baskı altına almaya çalışırlar. Ancak Kur’an ahlakının insanlığı sarmasını engellemek ve Allah’ın nurunu bu faaliyetlerle söndürmek isteseler de "... Allah Kendi nurunu tamamlayıcıdır."
Dinde hiçbir çarpıklık olmaması ve İslam’ın, tüm fikir sistemlerine üstün olması, onları düzeyli bir fikir alış-verişi yapmak yerine cahilce bir tartışma üslubuna sürükler. Furkan Suresi, 33. ayette söz edildiği gibi, getirdikleri örneklerde bir tutarlılık yoktur; "hakkı ve en güzel açıklama tarzını" getiren Kur’an’dır çünkü.
Allah ve Kur’an ayetleri konusunda tartışan ve tartışmayı alay derecesine getiren kimseler karşısında yapılması gerekeni Kur’an şöyle haber verir:
O, size Kitapta: "Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. "Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır." (Nisa Suresi, 140)
Bu cahil kişiler genellikle "bu kadar insan bilmiyor da, yalnız siz mi doğruyu biliyorsunuz?" diye sorarlar. Onlara göre bir fikrin doğruluğu, onu savunan ve inananların sayısıyla orantılıdır. Oysa Allah, iman edenlerin hep az sayıda olduğunu, çoğunluğun ise inkarı yaşadıklarını haber verir.
Allah inancı taşıdıklarını iddia etseler de onlar gerçekte iman etmezler. "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir... (Yunus Suresi, 31) ayetindeki gibi sorulara Allah cevabı veren kimseler hakkında Kur’an, onların yoldan sapmış oldukları bilgisini verir:
Böylece Rabbinin sözü o fasık kimseler üzerinde (şöyle) gerçekleşmiştir ki: "Onlar şüphesiz iman etmezler." (Yunus Suresi, 33)
Saldırgan davranışlarından, soru sorma üsluplarından, tartışmalarında belirli örnekleri kullanmalarından ve Kur’an’ın tariflerinden bu kişileri tanımak mümkündür.
Dini tebliğ yapılarak uyarılan bu kişilerin, öğüt almayacakları açıkça belli olduğunda yollar ayrılır. Çünkü konuşma belli bir noktadan sonra tartışmaya dönüşecektir. Kur’an, samimi inananlara bu konuda da yol gösterir:
De ki: "O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bizimle Allah hakkında (sözde kanıtlarla) tartışmalara mı giriyorsunuz? Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz sizindir. Biz, O’na gönülden bağlanmış (muhlis) olanlarız." (Bakara Suresi, 139)
Fuat Türker
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.