Romanımdan alıntı- 1.bölüm
1. BÖLÜM
Kaburgasının altına giren sancı nefes almasını zorlaştırıyordu. Yastığını biraz daha dikleştirip terden yanaklarına yapışan saçlarını geriye doğru ittirdi. Uykuya daldığında gece yarısını geçmişti. Kapının tıklatılmasıyla gözlerini açıp gecenin derin sessizliğini dinledi. İnceden gelen kapının sesi içini ürpertti. Kocasına baktı. Sırtı dönük bir vaziyette uyuyordu. Bir an onu uyandırmayı geçirdi aklından. Bu esnada yataktan kalkıp sabahlığını giydi. Beyaz koridoru geçip kapının önünde durdu. Cılız bir sesle “Kim o?” diye sordu. Kapının önünde derin bir sessizlik vardı. Tam arkasını dönecekken kapı yumruklardan gümbür gümbür sallanmaya başladı.
“Yeşim!”
Bir kadın sesi adını fısıldıyordu. Apartmandakilerin uyanacağı korkusuyla zincirini açmadan kolu çevirip kapıyı araladı. Açılan aralıktan kapının önündeki beyaz elbiseli kadını gördü. İliklerine kadar emanet bir korku hissetti. Farklı, soğuk bir korku… Kadının elbisesi parçalanmıştı. Kan lekeleriyle çamur lekeleri birbirine karışmıştı. Yüzünde yanağına doğru derin bir yara vardı. Kadın kapıya doğru bir adım attı. Yeşim korkuyla geriledi.
“Beni içeri al.”
“Neden?”
“Sana geldim.”
Yeşim kadının nefesinin toprak ve küf koktuğunu fark etti. Midesi bulanıyordu. Kadının yanağından sızan kana dikkatlice bakıp soluğunu tuttu. Kokuyu almamaya çalışarak “Gecenin bir yarısı seni evime alamam. Sabah gel, lütfen” dedi. Kadın yünü açılan aralığa bir balık gibi yassılaştırdığı suratıyla gülümsedi. Düşlerinden biri kırıktı. Yumurta sarısı dişleri Yeşim’in tiksinti hissiyle titremesine yol açtı. Kadının alini içeriye doğru uzattığını gördü. Kurumuş kan lekeleri arasından serçe parmağının olmadığını anlaması saniyeler sürmedi. Bir adım geriye doğru gidip boşlukta kalan ele uzaktan baktı. Kadının suratındaki şeytani ifadeyle kapıyı açmaması gerektiğini hissetti.
“Sen beni istesen de istemesen de evine gireceğim. Hayatına hükmedeceğim günler çok yakın” Kadının küflü kahkahası apartman boşluğunu doldururken Yeşim sinirlerine hakim olamayıp “Kimsin sen?” diye hırıltıyla bağırdı.
“Ben Simirna’yım. Simirna, Simirna…”
Yanıt kulaklarında yankılanırken Yeşim kalp çarpıntısıyla gözlerini aniden açtı. Yanağına yapışan saçlarını ittirirken küf ve toprak kokusunun hala burnunda olduğunu hissetti. Tiksintiyle yataktan çıkıp mutfağa geçti. Saat üçtü. En büyük bardağa su doldurup bir dikişte içti. İçi yanıyordu. İkinci bardağı doldurup, rüyanın korku dolu sahneleri gözünün önünde dans ederken oturma odasına geçti. Pencereyi açıp gecenin serinliğine gövdesini verdi. Eliyle karnını okşarken rüyasındaki kadının kanlı yüzünü, kesik parmağını gözlerinin önünde capcanlı görüyordu. Karnında bir hareket hissetti. Bebeği sert bir biçimde tekme atarken gülümsedi. Sırtında bir ürpertiyle gülüşü dondu. Omzunu kavrayan elle çığlık attı. Korkuyla bağırırken elindeki bardak sert zemine düşüp parçalara ayrılırken Yeşim ağzını kavrayan elin sıcaklığında kendinden geçti.
SEMRİN ŞAHİN