Romanımdan Alıntı- Büyü bölümü
BÜYÜ
Beyaz güvercin Kıbrıs sahiline kuşbakışı bakarken sahildeki kadının yanına gitmesi gerektiğini duyularıyla fark etti. Kadın onu bekliyordu. Elini bembeyaz güvercinin konması için havaya kaldırdı. Ilık bir ürperti vücudunu sarstı. Aphrodite’in habercisinin pençeleri koluna batarken kuşun boynundaki papirüs yaprağını çıkardı. Avuç içi kadar anca olan kâğıtta yazan sözcükler zihninde tehlike çanlarının gelecek için çaldığını anladı.
“Ölüm için dua etsen de ölmeyeceksin, Utançla karışan kanın sonsuzluğa kadar dipdiri kalacak. Aphrodite aşk ve güzellik tanrıçası, yeryüzünün en güzel kadını…”
Kenkhreis elindeki kağıdı sıkıp kinle dolan vücudunu zapt edemeyeceğini fark etti. İntikam hissiyle kıpır kıpır olan kanı ilk öcünü almaya hazırdı. Kenkhreis gözlerini kısıp güvercinin inci gibi pırıl pırıl tüylerine baktı. Titreyen boynunu iki parmağının arasında tutup yaşamsal hareketliliği hissetti. Ilık boynunun çıt sesini duyduktan sonra güvercinin boynunu kopardı. Kızıl kanın kokusu deniz kokusuna karıştı. Martıların çığlıklarına daha büyük bir çığlık karıştı. Kenkhreis gülümsedi. Aphrodite bunu hissetmişti. Kumsaldaki kahverengi yengecin yan yan yürüyerek bıraktığı izin çizgi gibi yol oluşturduğunu gördü. Aphrodite’in intikamının ağır olacağını, kıskançlıkla kavrulan yüreğini serinletmek için her şeyi yapacağını biliyordu. Yengecin kıyı boyunca amaçsız dalgalarla mücadele edişine uzun süre baktı. Gökyüzünün bulutlanması, gri gölgelerin artması, gaipten gibi gelen kanat sesleriyle çığlıklar lanetin işlemeye başladığını gösteriyordu. Kenkhreis laneti savurmak için geç kaldığını midesine saplanan acıyla fark etti. Aşk tanrıçasına savaş açmakla hata ettiğini bilmeden saraya doğru döndü. Ağır adımlarla, peşindeki gölgelerin ürpertisiyle sarayın merdivenlerine kadar geldi. Beyaz elbisesine düşen kuşun bir damla kanına bakıp “Lanet olsun.” dedi. Ne söylediğinin ayırdına varıp ağzını kapattı. Simirna‘nın odasına giderken yapması gerekenlerin farkındaydı.
Gece yarısı anne kız sessizce saraydan çıktıklarında onları izleyen bir tek dolunay vardı. Ay ışığının aydınlattığı patikaya sapmadan önce Kenkhreis etrafına bakıp gören olup olmadığını gözledi. Çevrede görünen hiçbir şey yoktu. Bunun rahatlığıyla patikadan aşağı inmeye başladılar. Kenkhreis başına örttüğü tülün ucunu çenesinin altında birleştirip iki parmağıyla tuttu. Simirna annesinin peşinde sessizce ilerliyordu. Yüreğinde bir boşluk vardı. Koca bir hiç bütün göğüs boşluğunu kaplamıştı. Yaldızlı gecenin içine düşen iki benek gibi yolda ilerlediler. Kenkhreis üçgen bir nesneyi çıkarıp kızının koynuna sokup Grekçe mırıldandı.
“Neden göğsümün arasına koydun?”
“Sana böyle durumlarda konuşmadan durmayı öğretemedim. Ben ne dersem onu yapacaksın.”
Simirna annesinin sert sözleri karşısında geriledi. Gergin olduğunu biliyordu. Dudaklarını yalayıp yutkundu. Annesi laneti geri püskürtmek için yaptığı büyünün sessizliğe ortak olmasını istiyordu. Kenkhreis’in beyazlaşan yüzüne ve irileşen gözbebeklerine baktı. Halelerin arasına çöreklenmiş korkuyu görünce korkması ve itaat etmesi gerektiğini anladı.
Koynundaki mermeri çıkarıp annesine uzattı. Gül ağacının dibini mermerle eşeleyip içine kendi koynuna gizlediği pembe ipek mendili çıkardı. İçindeki külleri eşelediği toprağa dökmeden önce bir parmak külü kızının alnına sürdü. Mırıldandığı duanın tüylerini diken diken etmesine aldırmadan gül kokulu külün toprağa karışmasına baktı. Kenkhreis usul usul dualarla yas tutar gibi külleri gömdü. Eteğinin altından küçük bir şişe çıkarıp birkaç damla toprağa karıştırdı. Geride duran bir kayanın kenarına kızını çekip oturmasını işaret etti. Simirna taşa oturup dizlerini göğsüne doğru çekerken annesinin gülün etrafında dans eder gibi dolanmasını izledi.
Kenkhreis elinde bir toz varmış gibi gül ağacının başına serpiyor, geri çekilip ileri doğru kendini esneterek dua ediyordu. Dolunayın ışıl ışıl gözcülük yaptığı gökyüzünde parlak bir yıldız hızla kaydı. Kenkhreis ellerini gülerek gökyüzüne kaldırdı. Artık gökyüzünden destek aldığını anlamıştı. Duasını daha yüksek sesle söyleyip kendi etrafında bir tur dönüp çiçeğin etrafını dolanıyordu. Zaman ölümcül ağlarla öreceği geleceği büyülerle sekteye uğratanları da, lanetleyip ölümsüzlüklerine leke çalanları da affetmeyecekti.
Simirna gözlerini kapayıp ıtırlı havayı soludu. İçindeki yaşama sevincini hissedemeyip karanlık bir girdapta dönüp durduğunu duyumsadı. Çuhaçiçeğinin kadifemsi kırmızlığında düşüşe geçtiğini anladı. Zihniyle kalbi farklı işlemeye başlamışlardı. Gözlerini açtığında bakışlarında bir anlamlılık vardı. Kırılgan bir kalbin sertleşmesi, isyan etmesi ve ölümün bir son olmadığını algılamasının girdabında, soyut düşüncelerin kavuruculuğunda gidip gelen kalbine düşen süveydanın sinsiliğinde, dolunayın önüne yol alan siyah gecenin islerini fark edip toprağa atladı. Annesinin konuşmayacaksın dediği anda başlayan huzursuzluğu ayyuka çıkmıştı. Kenkhreis son sözcükleri söyleyip ellerini gökyüzüne kaldırdı. Bir peri gibi muhteşem görünüyordu. Işıltılı tozlar eşliğinde Simirna’nın yanına gidip ellerini tuttu.
“Laneti tutmayacak kızım sen rahat ol.” dedi.
Simirna’nın kalbine düşen süveydadan habersiz onu kolundan tutup patikaya yöneltti. Kenkhreis bir süre sessizce kızının yanında yürüyüp aniden durdu. Başını gerilerde kalan güle çevirdi. Karanlıkta koyu bir gölge gibi gözüken bitkinin büyüyle mühürlendiğini biliyordu.
“Büyü sabah tutmuş olacak. Güneş dikleşmeden gelip bakmalıyız. Öğle yemeğinden önce gelir seni alırım.” dedi.
Saraya vardıklarında Simirna günah isteğiyle dolan yüreğinin ağırlaşmakta olduğunu anladı. Kendisini bekleyen dadısının kollarına atılıp hıçkıra hıçkıra ağladığını duyan Kenkhreis iç çekip kocasının yanına kıvrılıverdi.
SEMRİN ŞAHİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.