- 599 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ BÜYÜK USTA
Nazım Hikmet ve Orhan Kemal...Edebiyatımızın derinliklerinde yer etmiş, yapıtlarıyla evrensellik kazanmış ulusal değerlerimiz: Nazım Hikmet ve Orhan Kemal...Kültürel çalışmalarıyla politik savaşımlarını ustaca birleştirmiş ve tüm yaşamları boyunca emekçi halkın yanında olmuş iki büyük kültür emekçisi: Nazım Hikmet ve Orhan Kemal...Hiçbir zaman birbirinden ayrı düşmemiş, fiziksel varlıkları çok uzaklarda olsa da düşünceleriyle birlikte olmuş örnek iki dost insan.
Bu iki güzel insandan Nazım Hikmet’ i 3 Haziran 1963’ te, Orhan Kemal’ i de 2 Haziran 1970’ te yitirmiştik.
1902 yılında Selanik’ te doğan Nazım Hikmet, ilk şiirlerini ulusal kurtuluş savaşının ateşleri içinde yazdı. Gözlerini yumduğu son ana kadar savunduğu görüşleri de o yıllarda şekillendi.
Tüm yaşamını ve şiirlerini, emekçi halkın davasına adadı. Bu yüzden en verimli yılları hapislerde geçti. 1951 yılında özgürlüğüne kavuştu. Ama yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Yurduna, toprağına, insanlarına hasret yaşadığı yılları, aynı zamanda onun tüm dünya halklarıyla ve insanlarıyla kucaklaştığı yıllar oldu. Artık o, tüm ezilen, sömürülen halkların ozanıydı.
1914 yılında Adana’ nın Ceyhan ilçesinde doğan Orhan Kemal’ in çocukluk ve gençlik yılları , hep yoksulluk içinde geçti. Adana’ nın fabrikaları, tezgahları, işçi semtleri onun mekanı oldu. Bu yıllarda gördükleri yaşadıkları, aynı zamanda kaleminin beslendiği kaynakları oluşturdu. Her bir olayı sömürüye, yoksulluğa , baskıya karşı bir hikayeye, bir romana dönüştü.
Bu iki mücadele adamı daha sonra Bursa Hapisanesinde buluştular, böylece uzun yıllar sürecek bir kavga arkadaşlığının ilk tohumları atıldı. Barış ve demokrasi savaşımının çiçekleri , yediveren gülleri gibi açtı Bursa Hapisanesinde. Nazım’ ın şiirleri, Orhan Kemal’in ürünleri hapisane duvarlarını aşıp tüm ülke ve dünyaya yayıldı.
Nazım Hikmet bir yazısında şöyle diyordu:
’’ Ben her şeyden önce bir yazarım. Fakat aynı zamanda toplumcuyum. Bence 20. yüzyılda yüceliğinin doruğuna ulaşan sosyalist öğretiyi bilmeden hiçbir şey olamayız.’’
Orhan Kemal’ de, kendi sanat anlayışını şu sözlerle dile getiriyordu:
’’ Sanat eserinin bildirisi değil de, bence sanatçının bizzat kendisi önemli. Toplumcu bir yazarın bireyin gerçek mutsuzluk ya da mutluluğunun içinde yaşadığı toplum düzeninden gelebileceğine inanıyorum. Hikaye, roman, tiyatro oyunlarının da bir inançtan hız alacağı doğal. Çağımızın pek çok toplumları gibi, içinde yaşadığımız toplum düzenimizin de insanları mutlu kılmaktan uzak olduğu su götürmez. Ben hikaye, roman, tiyatro oyunlarımla bozuk düzenimizin nedenlerini insanlarınıza göstermek, onları uyarmak, gösterip uyarmakla da kalmayıp, bu bozuk düzeni düzeltmeye çaba göstermelerini, bu çabayı el birliği ile göstermemiz gerektiğini vermeye çalışırım. ’’
Romanlarıyla, öyküleriyle haklı bir ün kazanan Orhan Kemal, sanat uğraşısının ilk dönemlerinde şiirler de yazmıştır. Onu düz yazıya yönlendiren Nazım Hikmet olmuştur ve edebiyatımıza bu büyük romancıyı kazandırmıştır.
Orhan Kemal’ in ’’ Nazım Hikmet’ e ’’ başlığı ile yazdığı dizeleriyle topluncu sanatımızın bu iki büyük ustasını saygıyla anıyor ve anıları önünde eğiliyoruz.
sen
promethe’ nin çığlıklarını
kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam
sen benim mavi gözlü arkadaşım
kabil değil unutmam seni
26 eylül 1943
seni yapayalnız bırakıp hapisanede
bir üçüncü mevki kompartmanda pupa yelken
koşacağım memlekete
tren
bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek
gözü yaşlı bir genç kadına
beş senenin ardından
kocasını getirecek
o dem- ki boş verip istasyon halkına
yanaklarından öperken sevgilimi
sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın
içinden bana
o dem- ki yürekten herşey atılacak
ekmek
hasret
fakat Nazım Hikmet
sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen
aydınlık yüreğinin duvarına dayayıp
sarı saçlı başını
batan bir yaz güneşi hüznüyle
ağlatacaksın arkadaşını
günler geçecek
ekmek
derdi çökecek omuzlarıma fabrika
malanalar
tezgahım...
sana şeker kamışı, portakal yollayacağım
karım yün çorap örecek
her hafta mektup yazacağız
-askere almazlarsa eğer-
unutabilir miyim seni?
tahtakurusu ayıkladığımız hapisane gecelerini
ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz
müthiş insanların küfrünü
-radyonun yanındaki duvara
kurşun kalemle
obus insan yüzleri çizmiştin-
unutabilir miyim seni hiç?
hala beton malta boylarında duyuyorum
takunyalarının sesini, unutabilir miyim seni hiç?
dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim
hikaye, şiir yazmayı ve erkekçe kavga etmeyi
senden...
YORUMLAR
Dost merakla geldim ama yazı falan gözükmüyor. Ama iki büyük ustayı bir karede gösteren resim de başlı başına bir yazı gibi düşününce. Zira zaten uzun süre bir araya gelme şansı da bulamamışlardır ihtimalen.Bu arada sanırm puanlama butonuna da bastım yanlışlıkla. Bakma kusura . Paylaşınca okuruz dileğiyle