- 1442 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DeDeMiN eVi
D E D E M I N E V I
O kapnın önü kuzeye bakar ve hep gölge olurdu. İkindileri mahalleli çay içmeye toplanırdı. Ninem beni çok sever,gittiğimde bana yağda yumura pişirir içine yeşil soğan doğrardı. Kapı geniş bir hayada açılır. Kapının arkasında bakır kalaylı gügümler vardı. Su elle taşınır ve tassla içilirdi. Hayadın iki yanında iki oda vardı. Sağdaki oda gelin odasıydı. Köydeki bütün gelin odalari aynıydı. Odada her yer beyaz dantelli işlemelerle süslüydü. Yatak örtüsünün eteklerinde çicek motifleri, kırnetlerde kuş motifleri, duvarlarda işlemeli motifler yada üzerinde resim olan duvar halılari vardı. Beyazın saflığı ve temizliğinin anlatıldığı en guzel yerlerden birisiydi gelin odaları. Hayadın diğer tarafında oturma odası vardı ortada büyük bir soba dururdu. Odanın küçük küçük üç penceresi vardı. Pencerenin önünde peka pekanın üzerinde beyaz işlemeli şilteler arka tarafta kamıştan doldurulmuş yüzleri halı olan yastıklar vardı. Pencerenin önünde dedemin tahta yüzlü elle ayarlanan radyosu dururdu. Hiç unutmam; Teyzem genç kızken mahalleli arkadaşlarını davet eder birlikte çeyiz yaparlar ve radyodan türküler dinlerlerdi.Mektupla istek yaparlar haftalarca onu beklerlerdi. Erzurum radyosunun istekler programı başladığında sessice dinlerler, istekleri okunduğunda içten bir gururla sevinilerdi. Karşı duvarda dedemin Gazi babasınınn fotoğrafı asılıydı, dedem babasıyla çok gurulanır, babasının¨ Batum da esir düşmesini, İnönü savaşlarındaki babasindan duydugu hatıralarını anlatırdı. Babasinin İsmet İnönünün çavusu oldugunu söylerdi. Hayadın karşı tarafında eski alcak bir kapı vardı. Kapıdan büyük eve girilirdi.Girişte sağda ekmek teknesi asılı dururdu teknede kızıl buğdaydan yapılmış kırmızı ekmek olurdu. Evin sağ tarafında sıra sıra dizili ala kilimden yapılmış üzeri nakışlı yüz şiniklik un,yirmibeş şiniklik bulgur,gendime çuvallari vardı bu çuvallara deve çuvalıda denirdi. Karşi duvarda uzun bir terek, tereğin üst sırasında sahanlar,sirposlar,orta katında tepsiler,lengerler, tereğin alt kısmında kazanlar, siniler, ibrikler, sitiller sıra sıra dizilirdi. Bakırdan kalaylı kap kaçak görülmeye değerdi.Evin karşı duvarında kemerli bir ocak vardı. Akşamlari ocağın önünene sofra kurulur dedem bir tarafa, ninem diyer tarafa oturur, etraflarina cocukları torunları toplanırdı. Bu guzellikler yıllarca devam etti gün geldi çocuklari gurbete gitti. Yaşlanınca onlarda gitti.Dedemi erken kaybettik.Dedemin ölümünden sonra ninem yıllarca her yaz köye gitti.Yine o kapıyı açtı, yine açık çay demledi, yine güyümleri su doldurdu, yine tekneye ekmek koydu, yine tereği dizdi önceki yıllardan farklı olan boş kalan un çuvalları ve o çuvalları tüketecek kimsenin yanında olmamasıydı arada bir akşamları çalan telefon eskiden ocağın başına kurulan sofradaki sohbetleri hatırlatır ninemi duygulandırırdı.Kar yağınca otobüse biletini alır yanına çuvallar dolusu nevale alarak İstanbulun yolunu tutardı. Neler yoktu ki yükünde ninemin, deriye basılmış tulum peyniri,tenekede kavurma ,külekte tereyağı, kurutulmuş nane ,ısırgan, köy patatesi,hatta Erzincandan aldığı kayısı ,birazda Erzincan şeker fabrikasının çıkardığı kıtlama şekeri,her yıl taşınırdı istanbula göçebe ataları gibi yorulmadan ve usanmadan. Ninem istanbulda hastalayınca öleceği güne kadar beni köyüme götürün dedi. Ninem kadar köyüne sevdalı birisini daha görmedim etrafımda. Sonunda dedemide ninemide kaybettik. Ninemi istanbula, dedemi köye defnettik. Şimdi o kapı kapandı, kapının önünde ısırgan otlari büyüdü ,saçaklarina kuşlar yuva yaptı. Böyle nice kapılar kapandı nice damlar yıkıldı ve nice köyler harap oldu...!
Yaşadığım her sehrin
gurbet olmasından bıktım
Köyumden çıkıp gedik tepeyi aşınca
Dönünceye kadar geriye tekrar
Bastığım her taş gittiğim her ev
Hatta yattığım her yatak gurbet
İnsanız doymak sa maksat
Geziyoruz dunyayı bucak bucak
Ölünceye kadar unutuyoruz
Gidilecek yeri
Son nefesinde bile
koyüne gitmek isteyene
öbür dünya bile gurbet