- 1240 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
HER LİMANDA...
HER LİMANDA…
Genç kadın beyaz elbisesinin şifon eteklerini toparlayıp taraçaya doğru koşar adımlarla ilerledi. Uzun sarı saçlarına tutuşturduğu bej rengi organze tülün yere doğru süzülüşünü fark etmedi. Taş zemine doğru inen şeffaf tül, gece yağan yağmurun bulanık suyunu emdikçe rengi karanlığın ortasında belirsizleşiverdi. Köşe başında olanları seyreden sokak köpeği, bir iki üşengeç adımdan sonra burnunu tülün çamura bulanmış yüzeyinde gezdirdi. Kokladı. Burun kıvırdı. Burnuna çarpan lavanta kokusu hapşırmasına sebep oldu. Aksırıp tıksırarak sokağın karanlık kalmış köşelerine sürtünerek uzaklaştı.
Dar geçitli sokağın başında upuzun dikili duran sokak lambasının fersiz ışığının altından süzülen yağmur damlaları, hemen dibinde birikinti haline gelen küçük gölcüğe damlayıp şıp diye sesler çıkarıyordu. Gecenin karanlığa mahkûmiyetinde ki esaret ürkütücü olduğu kadar insafsızdı da. Uzaktan duyulan sokak bekçisinin olgun düdük sesiyle beraber kıyıda köşede ne kadar küçük mahlûkat varsa çıktıkları deliklerine doğru savuştular.
Az ileriden gelen adım sesleri; düdüğün varlığından umarsız emin adımlar ile yeri döverken bu seferde altında ezilenlerin sessiz bağırtılarının yükselişi, karanlığın bağrında inlemeye başladı.
Adam bihakkın umarsızdı. Ayağında ki maroken iskarpinlerinin parlaklığı karaltı da bir çift göz gibi parlıyordu. Genç erkek cebinden çıkardığı sigara paketinden bir tanesini alıp ucundan bir kısmını ısırıp kalanını yere doğru tükürdü. Siyah tüvit ceketinin sol cebinden gümüş bir çakmak çıkardı. Çakmağın ateşlenmesiyle yağmur kokan havanın yerine tütün ve benzin kokusu yayıldı. Çakmağından eline bulaşan benzinin keskin kokusuna aldırmadan sigarasından derin bir nefes çekti. Sigaranın ucunda parlayan küçük kor alevin ışığında kendi gözlerinin alevi bir o kadar daha kıvılcımlar saçıyordu.
Genç adam sigarasından son kez çektiği nefes ile beraber geldiği istikametin tersi yöne doğru yöneldi. Parmaklarının arasına sıkıştırdığı izmarite işaret parmağıyla küçük bir darbe vurdu. Ceketinin yakasını kulak memesi hizasına kaldırıp ellerini ceplerinin içine sakladı. Çilenti şeklinde yağan yağmur saç diplerini küçük tokatlar ile döverken o hala umarsızdı.
***
O gece; genç kadın ve genç erkeğin arasında yaşanılanlara yalnızca gece, yağmur ve sokak köpeği şahitti.
***
La Vergne; akaju masanın üzerindeki diviti alıp hokkanın içerisine minik bir hareket ile batırdı. Kirpiğinin üzerine düşen bir tutam saçı elinin ayasıyla geriye itip, hemen önündeki saman kâğıdın üzerine kendine halis el yazısıyla yüreğinde ki devinimlerini dillendirmeye başladı. Divitin çivit rengi ruhuna can gelmiş gibiydi. Kâğıdın üzerinde raks edercesine dönüp duruyor, her kelimenin ardından bir diğerini unutmak korkusuyla kanını aceleyle pompalıyordu. Bedenini tutan beyaz elin ucunda ki tırnak cilası saman kâğıdın üzerine kıvılcımını yansıttıkça, mürekkebin havaî ruhuyla oynaşır olmuştu. Sevişme uzadıkça kadının kirpik ucundan düşen bir damla tuzlu su, kâğıdın üzerinde ki harflerin ıslanıp uzayıp gitmesine mucip oldu. Kadın tuzlu sudan bulanıklaşan gözleriyle yazdığı mısraları bir solukta okudu.
Söylesem ah söyleyebilsem derdimi…
Mehtaplı bir gecede açabilsem sana kalbimi.
Göreceksin seninle dolu.
Desem, diyebilsem ki seviyorum seni.
Çılgınca, aşığım sana.
Ama demem, diyemem.
Çünkü aramızda dağlar, denizler var.
Bu böyle sürüp gidecek.
Sen, seni sevdiğimi bilmeyecek, öğrenmeyeceksin.
Ben her gece yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim
Sana asla…
Çünkü aramızda dağlar denizler.
Ve benim o kahrolası gururum var.
”Andre sevgilim ilelebet seni bekliyor olacağım. O gecenin masum aşkının hatırına busemi sessizce konduruyorum şakağına. Kapat gözlerini sevgilim. Uzat ellerini, al kalbimi götür gittiğin deniz aşırı elgin ülkelerin dağlarına. Sonra geri gel. Çabuk gel. Gel özleyiş ile bekleyen kollarıma.”
Daima senin La Vergne
Vergne kâğıdı ikiye katlayıp pembe renk zarfın içerisine koymadan evvel, lavanta kokulu parfümünden birkaç damla damlatıp üzerini mühürledi.
Şeffaf limon sarısı geceliğinin eteklerini sürükleyerek, su yeşili cibinlikli yatağına uzandı. Beyaz yastığın üzerine şımarıkça yayılan sarı saçları, muzip bir çocuk halinde fır dönüyordu. Buklelerinden birini alıp saç tellerinden birkaç tanesini ağzının içine aldı. Anında gözlerinde çakan şimşeğin etkisiyle odanın içi aydınlanır gibi oldu. Arlanmaz bir gülüş gelip oturdu dudağının üzerine. Gözlerini kapattı. Hissettiği dokunuşun canlılığına kendi dahi şaşırıp kaldı. Bir gece öncesinin ıslak ve yarım kalmış dokunuşlarına kendini teslim ederken hâlen gülümsüyordu.
***
Le Havre limanına demirlenmiş Porte Oceane gemisinin tayfaları okyanusa açılmak adına son hazırlıklarını yapıyordu. Geminin ana direğine tünemiş beyaz martıların çalakaşık çığlıkları, kentin iç kesimlerine kadar ilerliyor oradan da kilisenin çanına çarpıp tekrar denizin mavi sularına geri dönüyordu. Şimdilik sakin duran denizin minik çırpınışlarının şamarları kıyıda ki gemilerin yüzlerine çarpıp güneşten ısınmış bedenleriyle mayışıp durmaktaydı.
Andre güneşten bronzlaşmış içli bedeniyle ileri geri adımlar atıp, son kalan halatların toparlanması için önüne gelene emirler yağdırmaktaydı. Dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigarasından derin nefesler çekerken, denizci gözüyle gökyüzüne bakıp havanın değişim sürecini tahmin etmeye çalıştı. Denizden burnunun ucuna ulaşan tuzlu havayı kokladı. Ciğerlerine ulaşan havanın varlığıyla hümayun oldu. Kutsal bir ayinin orta yerinde gibiydi. O denize vurgun bir adamdı. Deniz ise ona alışık.
Kutsal ayininin raksına devam ederken yanına yaklaşan Stefania nın sesiyle kendine geldi. Küçük oğlan elinde ki pembe zarfı adama uzatırken, alacağı bahşişin hayalini ile ağzı sulanmaya başlamıştı. Andre zarfı alırken cebinden çıkardığı bir frangı çocuğa fırlattı. Çocuk havada daireler çizen parayı avuçladığı gibi ortadan sıvıştı.
***
Denizin serin sularına açılan Porte Oceane, küçük kenti arkasına alarak yol almaya başlamıştı. Kuğu endamıyla süzülen koca gemi, beşikte sallanan bebek misali erinçli yüzüyle gökyüzünü selamlıyordu. Yola çıkmanın verdiği hazzın doruklarında ki tayfa, ana güvertede koştururken eski bir Fransız türküsünün nağmeleri kulakları tırmalıyordu.
Geminin rotasını Marsilya sularına çeviren Andre dümeni ikinci kaptana teslim edip iskele tavasına doğru yöneldi. Kararmaya yüz tutmuş havanın esrarengiz belirsizliğiyle, yüzüne yansıyan yakamozların ferahlatıcı aydınlığı şaşırtıcı derecede birbirine tezattı. Cebinden çıkardığı pembe zarfı yırtıp, kâğıdın sarılığını ay ışığına doğru tuttu. Gözyaşıyla ıslanmış olan satırları okudukça, yüzüne yayılan nümayiş omuzlarının dikleşmesine neden oldu. Sadece üç gece geçirdiği bir kadının perdesiz sızlanışlarına muhalefet oluşunu çokta önemsemeyen genç adam, omuzlarını silkelemekle cevap verdi. Umarsız dudak büküşünün ardından kâğıdı rüzgâr yönüne doğru tuttu. Parmaklarının ucundan kayıp giden mektup, saniyeler sonra denizin karanlık sularının üzerinde minik bir serçe gibi tünemiş vaziyetteydi.
Andre Marsilya Limanına ne zaman varabileceklerini hesaplarken, usuna Elienor un kızıl saçları geldi. Sırtının ürperdiğini hisseden genç adam, yüzüne oturan şehvanî gülüşün etkisiyle genç kızın yatak odasına doğru süzülüverdi. Şimdilik sadece hayaliyle idare edeceği kadının gerçekliğine dokunabilmek için rotayı eline alması gerektiğinin farkına vardı.
Yakamozların arasında terk ettiği mektubu ardında bırakarak, dümen dairesine doğru hızlı adımlar yürüdü.
SSEVİLAY DİLBER
DİPNOT: Öyküde geçen şiir Victor Hugo ya aittir.
YORUMLAR
yazı okunurken usta kalem olduğu anlaşılıyor buda öyküyü okunur kılıyor bunda önceki okuduğum yazılarınız kadar içime sinmesede yinede güzeldi kalem mahirane olunca emeğinize sağlık saygılarımla selamlar
SEVİLAY DİLBER
teşekkür edrim.
sıhhatle kalın..
selamlar..
Öykünüzü beğenerek okudum.
Tebrik eder, saygılarımı sunarım.
Bir Victor HUGO şiiride benden.
DİLENCİ
Sen, her gün köşe başında,
Yırtık urban, kirli ellerinle
Avuç açan sefil insan.
İnan, yok farkımız birbirimizden.
Sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
Beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
Ötekinden isteyeceksin.
Ama ben, tüm yaşamım boyunca
Tek bir kez dilendim,
Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
Öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim,
Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.
bekir güçlüer tarafından 1/24/2012 5:08:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
SEVİLAY DİLBER
SELAMLAR..
Değerli arkadaşım.
Müthiş bir anlatım tekniğiniz var. Diğer arkadaşların da belirttiği gibi şahane tasvirler yapıyorsunuz. Yazı kendisini okutuyor velhasılı.
Severek ve zevkle okudum. Hikayede bir bekçi düdüğü olduğuna göre oldukçe eski zamanlara ait bir konu olsa gerek diye düşündüm. O Andre denilen adama da fena halde bozuldum. İnsan bu kadar umursamaz olmamalı.
Her neyse kendimi kaptırdım hikayenin büyüsüne..
Tebriklerimle birlikte selam ve saygılarımı yolluyorum.
SEVİLAY DİLBER
SAYFAMA GÜZELLİK GETİRDİNİZ..
AYRICA ONURLANDIM..
SELAMLAR..
Belki de öyküleri bunun için seviyorum diye düşünüyorum. Hayatı yavaşlattıkları için. Kadının kalemi mürekkebe batırması, saçını düzeltmesi, ve ağlayarak şiir yazması gibi detaylarda hayatın incelişi ve yavaşlayışı, okuyucuyu alıp başka bir boyuta, belki günlerin 72-96 saat ayların doksan gün sürdüğü başka bir aleme götürüyor.
Başlık güzel, sahnelerin sıralanışı güzel, anlatışınız çok güzel. Sadece ki ve de sözcüklerinin yazımıyla ilgili birşeyler aklıma takıldı, onu da benim takıntılı mizacıma verin. Çalakaşık ve akaju gibi bazı sözcükleri de hiç duymamıştım. Şimdi sözlükten bakacağım.
Vel hasıl gayet güzel bir öykü okudum sayenizde.
Teşekkürler.
SEVİLAY DİLBER
yazılımda bir hata varsa lütfen bilgilendirin düzelteyim..
her gün yeni bir şeylerin doğru tarafını öğrenmek güzel..
sevgilerimle..
cizgilikagit
kıyıda ki gemilerin
çokta önemsemeyen
"Ucundaki" "kıyıdaki" "çok da" şeklinde olması gerekiyor sanırım. Dediğim gibi benim takıntılarım işte. Öykünün güzelliğine gölge düşüremez, merak etmeyin.
Teşekkürler ve yine elinize sağlık.
not : akaju da maundan yapılma demekmiş, öğrendim.