Mesajınız Var
MESAJINIZ VAR
Hayır, gelen kutunuzda değil. Size gelen bazı mesajlar bilgisayarınızın gelen kutusuna gönderilmiyor.
Beş duyu organımız var. Ya da biz öyle biliyoruz. Siz bunların hepsini birden kullanabiliyorsanız yinede birçok insandan daha şanslı olduğunuzun farkına varmalısınız.
İnsanlar iletişim kurmak için tarihler boyunca çeşitli yollar denemişlerdir. İletişim için kendi sesi, el kol hareketlerinin yanı sıra her şeyde olduğu gibi yine doğadan faydalanma yoluna giden insanoğlu, ateşin dumanını dahi bu amaç için kullanarak şimdiki mail veya sms dediğimiz olgulara doğru sürekli bir gelişim süreci izlemiştir.
Yine de değişmeyen bazı şeyler var.
Hayatımızı yönlendiren o kadar çok mesaj var ki yol kenarında, köşe başında, kimi işyerlerinin camında gördüğümüz günlük koşuşturmalar arasında robotlaşan bedenimize ve hayatımıza yön veren onlarca yüzlerce işaret, levha, tabela. “Eleman aranıyor, park yapılmaz, sağa dönüş yasak, girilmez, %70 indirim, kiralık, satılık, DUR!”.
Bizim dikkat ettiğimiz bu levhaları görmek oluyor. Reklam panoları size mesaj vermek amacıyla uygulanan ticari bir yöntemdir. Yani maalesef sizi ve sizi sevenleri sizden daha iyi tanıyan şirketler tarafından uygulanan bir yöntem. Eleman aranıyor derler başvurursun, park yapılmaz denir park etmezsin, sağa dönüş yasak der dönmezsin, girilmez der girmezsin, %70 indirim der saldırırsın, kiralık der uygunsa kiralarsın, satılık der gücün yeterse alırsın, DUR der durursun!”.
Anlık bir görüntü hayatınızı değiştirebilir.
Göz, tabii ki görmek içindir. Ama gözleri ile görmeyi alışkanlık haline getirenler, “aramızda çok olmasına rağmen ben aslında bunlara şanssız insanlar diyorum” bir an önce dünyanın sadece gözleri ile gördüklerinden ibaret olmadığını anlamaları lazım. Hani denir ya bakmakla görmek ayrı şeylerdir diye. Çünkü gözlerimizi sadece görmek için kullandığımızda ne kadar çok şey kaçırdığımızın farkında bile olmuyoruz. Oysa sadece görmek için bakmasak, yakalayacağınız anlık bir görüntü hayatınızı değiştirebilir.
Onlar kadar çok olmasa da uyarıcı levhalar, reklamlar gibi direk simgeleştirilerek karşımıza dikilmeyen, gözümüze sokulmayan ama ısrarla birileri tarafından bize iletilmeye çalışan mesajlar ile bunları destekleyen eylem ve işaretlerde var etrafımızda. “Seni seviyorum anla artık, bu çiçekler sana, kalbim senin, burdan artık çıkamazsın, senden başkası giremez, sen benim her şeyimsin vb., vb.!
Maalesef bunlar biz görmeden yanı başımızdan usulca süzülerek sonsuzluğa doğru kayboluyor. Sonrasında nemi oluyor? Sonrasında kaynak tarafından inadına tekrar tekrar deneniyor. Tabi ki bir yere kadar.
Mesaj sadece bilgisayar ve cep telefonu ile kullanılmıyor.
Mesaj sadece metal levhalardan, duvara yazılmış yazılardan veya resimlerden ibaret değildir. Bir kelime, bir söz, bir yazı, bir hareket, giyim, yürüyüş ve en önemlisi asla yalan söylemeyi beceremeyen iki gözden çıkan bir bakış, Uzun olmasına rağmen sizin sevdiğiniz şekilde kısa kestirilen saç bile size iletilmek istenen bir mesajdır. Yani asıl kaynağından.
Hep yolda yürürken küçük bir çarpışma sonrasında yere dağılan kitapları defterleri eğilerek toplama şeklinde şekillendirilmiştir tanışmalar. İster kazara ister bilerek. Bazen dejavu oldum deriz ya, işte size gelen mesajların çokluğundan dikkatiniz o yöne yönlendirilir, sonunda kaynak sizin dikkatinizi çekmeyi başarır. Bazı mesajları üst üste koyduğunuzda dudaklarınızda ince bir tebessüme artık engel olamazsınız.
Ama bir türlü sana ve ruhuna dokunmak isteyen sese kulak vermezsin.
Uzaylılar bizimle iletişim kurmak için habire sinyaller gönderiyorlarmış, Nasa’daki bilim adamları sonunu göremedikleri ve sonsuz tabir ettikleri uzaydan bir ses duymak için yıllardır elektronik cihazların başında hayatlarını harcıyorlar. Eninde sonunda duyacaklarını umdukları, ne olduğu çıplak kulakla dinlendiğinde belli bile olmayan, sadece milyonlarca dolarlık elektronik cihazlarla duyulabilen tiz bir ses için. Dost mu düşman mı belli olmayan hatta şekli şemali belli olmayan yaratıkların kendileri bile fark etmeden gönderdikleri tiz bir ses için milyonlarca dolar ve masa başında tüketilen hayatlar.
Biz ise maalesef yanı başımızdaki insanın çırpınarak isyan ederek bize vermeye çalıştığı mesajı ise duymuyoruz, duyamıyoruz, görmüyoruz, duymak ve görmek istemiyoruz.
Bütün serçeler ürkektir.
Eller hep ürkek kalır, bakışlar ürkek. Oysa yürekte bir serçe çırpınır, çorak toprakta serinlemek için bir damla suda banyo yapar gibi silkinir.
Karşılaştığınız insanlara, birlikte olduğunuz insanlara, tanıdık tanımadık tüm insanlara dikkat edin. Birlikteliğiniz kısa süreli veya uzun sürelide olsa insanlardan gelecek mesajlara açık olun ve anlamaya çalışın. Hayat sizi ıskalamadan, siz hayatı on ikiden vurun ve bu arada kaç duyu organına sahip olduğunu yeniden düşünün.
Umarım dergiyi okuyup bitirdikten sonra gelen kutunuza bakmazsınız.
YORUMLAR
Öylesine yaşıyoruz ki çoğu şeyden bihaber!Farkına varmadan yönlendiriliyoruz!Aslında mail kutularımız kadar gereksiz mesajlarla dolu zihinlerimiz...Ve bizler çoğu zaman biçareyiz.O mesajlardan hangisini ,nasıl okuyacağımız bilmiyoruz.Ya da biliyoruz da bilmiyormuş gibi davranmak işimize mi geliyor ne?Gönderdiğiniz güzel mesaj için teşekkürler.Kalemize sağlık.