- 689 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Küstah
“Bugünün geleceğini biliyordun!”
Evet, biliyordum. Tam bir yıl öncesinden biliyordum. Sen söylememiş olsan da ben biliyordum. Öte yandan sen de en az benim kadar bugünün farkındaydın. Peki bir hazırlık yaptın mı? Hayır!
Sesimi çıkarmadım. Cevap versem tartışma uzayıp gidecekti. Somurtup, yürümeye devam ettim. Birbirimize öyle kızmıştık ki ikimiz de bir süre nereye gittiğimize dikkat etmedik. Dükkanlar azalıp, sokaklar tenhalaşmaya başlayınca inatlaşmayı bıraktık.
“Neredeyiz biz?”
“Bilmem, bakmadım.”
“Bari buna baksaydın!”
Her seferinde onun sırası atlanıyor, ben susuyordum. Bu kez de öyle oldu.
“Gel, birine soralım.”
“Bak köşede bir adam var, ona sor işte.”
“Sen sorsana, bir de erkek olacaksın.”
Elimin tersine hakim olmaya çalışıp adama doğru yürüdüm. Yaklaştığımda pek de tekin biri olmadığını farkettim ama çok geçti.
“Rahatsız ediyorum ama 19. sokak uzakta mı?”
Cevap vermeden önce beni baştan aşağı süzdü.
“Sence neredeyiz?”
Evet, yanlış kişiydi. Ama bir türlü de arkamı dönüp gidemiyordum.
“Bilmiyorum. Bilsem size sormazdım.”
Adam yukarıyı işaret etti. Yaslandığı direğin tepesinde “11. sokak” levhası vardı.
“Oh! Görmemiştim. Teşekkür ederim.”
Ben tam Sophia’ya dönecekken adam devam etti:
“Peki, 19. sokak için hangi yöne gideceğini biliyor musun?”
Haklıydı. Sokak numaralarının hangi yöne doğru arttığını bilmiyordum. Omuzlarımı silktim.
“Hadi iyisin, 19 şu yönde.”
Gösterdiği yöne baktım. İlerideki sokakların adları karanlıkta okunmuyordu.
“Yardımlarınız için teşekkür ederim.”
Gülümsedi. Gülümseyince iyice çirkinleşti. Görmemiş gibi yapıp arkama döndüm, Sophia’ya baktım. Endişeli bir şekilde bizi seyrediyordu. Gideceğimiz yönü işaret ettim; o da yürümeye başladı. Bir ya da iki adım atmıştım ki arkamdan seslendi:
“İnsan bir iyi yıllar diler.”
Şaşaladım ama çabucak toparladım.
“İyi yıllar efendim.”
“Sana da, sana da...”
Sophia’nın yanına vardım.
“Ne konuştun o kılıksız adamla?”
“Boşver. Adamın uzatacağı tuttu. Neyse, en azından yolu öğrendim.”
Yürümeye başladık. Omzumun üzerinden adamı kontrol ettim: Direğe yaslanmış, arkamızdan bakıyordu. Biz ise devam ettik.
...
“Harika! İşte senin 12. sokağın.”
12. sokağın olması gereken yerde Westminister Yolu vardı. Londra’da olsak fena olmayabilirdi ama Brooklyn’in arka sokaklarında kaybolmuşken bu iyiye alamet değildi.
“Ne yapacağız şimdi?”
“Sen bileceksin. Bizi buraya sen getirdin.”
“Benim ne suçum var? Adama sordum, o da burasını gösterdi işte.”
“Bak, yılbaşı partisine gidiyoruz ama bir bakıyoruz ki sen yanımıza içki bile almamışsın. Yolda alırız diyorsun ama yolu bilmiyorsun. Bırak içki satan bir yer bulmayı, yönümüzü bile kestiremiyorsun. Hayır efendim, ne yapacaksın, edeceksin, 12. sokağı bulacaksın.”
Şeytan onu orada öylece bırak ve git diyordu. Belki de demiyordu. Belki de Westminister Yolu üzerinde şeytanın ta kendisiyle tartışıyordum. Arkamı dönüp binaların altında açık bir dükkan aradım. İleride neon ışıkları farkettim.
“Gel, şuraya soralım. Belki içki de satıyorlardır.”
İtiraz edecek gibi ağzını açtı ama benim ciddiyetimi görünce bir şey söylemeden kapattı. Işığa doğru, Westminister boyunca yürümeye başladık. Yaklaştıkça neonların bir bira reklamına ait olduğunu farkettim. Parti için içkimizi buradan alabilirdik.
Yeni yıla dört saat kalmışken bulabileceğimiz en yerdi burası. Kapıdan girince Sophia’ya soğutucuların olduğu arka tarafı işaret ettim:
“Gidip bira seçelim.”
“Şarap alalım, daha şık olur.”
“Sophia, birincisi ne alırsak alalım biz içeceğiz ve benim canım bira içmek istiyor. İkincisi, bir çevrene bak ve söyle: Sence burada şarap satıyorlar mıdır?”
Bakmaya gerek bile duymadı. Önüme geçip soğutuculara yöneldi. Kendi kendime”Üst üste iki seferdir onu susturuyorum” diye sevinirken durduğunu farketmediğim için Sophia’ya çarptım. O çarptığımı farketmedi bile.
Cipslerle olduğu raflarla kolaların olduğu soğutucuların arasındaki koridorda biri yatıyordu: Genç, beyaz bir erkek. Kot pantolonunun üzerinde bir tişört, tişörtün üzerinde “Tamı tamına 10 inç, inanmazsan annene sor” yazısı, hepsinin üzerine giyilmiş kot bir ceket... Yüzüne gelince. Yakışıklı olup olmadığını söylemek zordu çünkü alnındaki kurşun yarasından akan kanlar yüz hatlarını bir anlamda maskeliyordu.
Sophia geriye doğru bir adım attı ve bu sefer o bana çarptı. Kenara çekildim. Geriye dönüp koridordan çıktı, bir yandakine geçti. Ben de onu takip ettim. Biraların olduğu bölüme kadar ses çıkarmadan yürüdük. Cam kapağı açtı ve bir altılık kutu aldı. Uzanıp Sophia’nın elinden kutuyu aldım ve soğutucuya geri koydum. Onun yerine, favori biramın on ikilik büyük kutusuna uzandım. İtiraz etmedi.
Kasada otuzlarında, göbekli bir adam oturuyordu. Biraları tezgaha koyduk. Parayı çıkartırken bir şeyler söyleme gereği hissettim:
“Şurada, dipteki koridorda...”
“Biliyorum. Ben vurdum.”
Paraların hesabını kaçırdığım için yeniden saymaya başladım.
“Soyguncu muydu?”
“Yoo, terbiyesizdi.”
Saymayı bırakıp adama yirmi doları uzattım ve “Üstü kalsın.” dedim. Sonra aceleyle de ekledim:
“İyi yıllar!”
“Size de.”
Dışarı çıktık. Sophia’ya döndüm. Sessizlik içinde bakıştık. İlk konuşan o oldu:
“Yolu sormadın.”
YORUMLAR
(:
Batı kılasiklerini hem sevmişimdir.
okuma esnasında enteresandır ben "Sophia"ne giyinmiş acaba diye alıp verdim aklımda.
sanırım eskilerde görmeye alıştığımız o fırfırlı ışıltılı yerlerde süzülen elbiseleri özlüyoruz şimdilerde.
sıkılmadan ve yormadan okunan bir yazıydı
tebrikler
happy new year...(:
İlhan Kemal
Her ne kadar vurulan genç yılbaşı gecesi kot ceketle dolaşıyor olsa da, o vakitler New York'ta o kadar ılıman olmaz. Sophia'nın ne giyindiğini ise size bırakıyorum ama 1993 yılbaşısına çok da ters düşen şeyler giyinmesin (Yoksa anlatıcı mutlaka onun giyinme tarzından da yakınırdı).
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımla.
Mehtap Yıldız
kotun tarihi de çok yeni sayılmıyor malumunuz ama, ben okurken çok geniş zaman olarak düşündüğüm için böyle ifade ettim.
ve tabi batı kılasiklerini gözümde canlandırdım ki şu an Tolstoy okuyorum...
şimdi ve mazi den kasıt anlayacağımız....aslında her ikis ide hiç değişmeyen aynı yeni.
değişen yalnızca biz insanlar ve roller....
çok teşekkür
saygımla ve inancım gereği duamla....
İlhan Kemal
Sophia...çok karışık ve agresif ...Sevmedim ben bu karekteri . Kahramanımızı ters düz etti adeta.
Böylelerinden kaçmak gerek...Yine çok başarılı bir öykü. Tebrik ediyorum sizi.
Sevgilerimle...
İlhan Kemal
Ben Sophia'yı hiç de sinir bozucu bir tip olarak görmüyorum. O durumda hemen her kadının söyleyeceği şeyleri söylemiş. Yalnız son cümlesi onun karakterini biraz daha belirginleştirmiş.
Yine karakterlerimiz soğuk kanlı. Özellikle de dükkan sahibi adam. Sanki kapana fare takılmış gibi...
Bir de bu vatandaşlar 19. sokağı aramıyorlar mıydı? Neden Sophia 12. sokağı bul dedi adama? Orada bir detay vardı da ben mi kaçırdım acaba?
Uzun zamandır yazılarınızı sessizce takip ediyorum. Neden? Yorumlarda kendimi tekrar edip, sözlerimi basitleştirmek istemediğim için. Çünkü öyküyü açıklar gibi kurgu hakkında konuşmayı sevmiyorum. Teknik olarak eleştirilecek hiç bir şeyiniz de yok. Beğenim ve hayranlığım ise daha kuvvetli bir şekilde baki...Kıskanma durumum da aynen devam ediyor. Siz her ne kadar buna karşı çıksanız da...
Saygılar değerli yazarıma..
İlhan Kemal
Bu öykünün de belirli bir bölümü gerçeklere dayanıyor, eski bir New Yprk polisinin arşivlerden izinsizce çıkardığı iki filmden ikincisine (Birincisinin konusu bile buraya yazamam). Güvenlik kamerası çekiminde müşterisi taşkınlık yapınca dükkan sahibi büyük bir soğunkanlılıkla yerinden çıkıyor, müiterinin yanına gidiyor, alnına tabancayı dayayıp tetiği çekiyor. Sonra da hiç bir şey olmamış gibi kasaya geçiyor. Sarsıcı olan (ve beni öyküyü yazmaya iten) ise olay sonrasında, gelen müşterilerin yerdeki cesdi görünce yollarını değiştirip alışverişe devam etmeleri ve kasaya gidip ödeme yapmalarıydı. Bunu öyküye yazınca "soğukkanlı (ve fazla göz çnüne gelmeyen) karakterlere" sahip oluyorsunuz.
Bu yüzden de Sophia gibi tanıdık gelen Akdeniz kadınları yaratıyorsunuz. Dediğiniz gibi "O durumda hemen her -Akdenizli- kadının söyleyeceği şeyleri söyle"yen birisi.
New York'un birçok yerinde (Brooklyn dahil) sokaklar ve caddeler numaralı (Yeterince Amerikan filmi seyretmiş her Türk insanın malumu olduğu üzere). Numaralı sokaklarda adres aramaya başladığınızda sayısal dizinin devam etmesini bekliyorsunuz. 11 den sonra 12 gelmiyorsa 19 için daha da yürümüyorsunuz. O noktada ya tam tersi yöne yürümeniz gerektiğini ya da sokakların artık numaralandırılmadığını düşünüyorsunuz. Gündüz belki bazı denemeleri göze alabilirsiniz ama 93 yılının son gecesinde Brooklyn'de böyle bir riski göze almazdınız (Bu arada Brooklynin o bölgesinde gerçekten numaralar 11 den 3 sokak sonra 18 e atlıyor).
Sizin yazılarınızla ilgili yoruma gelince... Bunu son güne gelen yazınızda açıklamayı düşünüyorum. Umarım çok geç olmamıştır. Saygılarımla.
Bu arada yazdıklarınız çok teşekkür ederim. İtiraz etmeyeceğim. Ne düşündüğümü zaten biliyorsunuz.
Aynur Engindeniz
Saygılar.
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
Saygılar.
İlhan Kemal
Hımm şöyle bir düşünüp empati yapalım..ben bayanın yerinde olsam belki şöyle konuşurdum sesli veya sessiz
-ya bu adam sallıyor beni önemsemiyor gibi,ya çok hevesli değil tınn der gibi kendi yol akışında ilerliyor ..ya da kafası çok meşgul ....
yine ben adamın yerinde olsaydım belki şunu düşünürdüm..
-aman şimdi evde olmalıydım ..romantik bir akşam şarap ve beni sinirlendirmeyen bir bayan..
ama tabi belki de kaybolmak daha hoşuna gidiyordur adamın bu da bir yol
güzeldi ..
İlhan Kemal
1) Yılbaşında gidilecek partiye içki al
2) İçkilerin alınacağı dükkan bul
3) Partinin olduğu sokağı bul
4) Bunları sağlamak için de her türlü uğursuz tiple iletişime geç
Akıllı bir kadın olması gereken Sophia'nın kafası çok meşgul seçeneğine yönelmesi gerekir.
Adam içinse... Onunkinin değilse bile benim aklımdan geçeni okumuşsunuz. Öyküye döndükçe adamın bahsettiğiniz türden bir geceyi hakettiğini düşünüyorum. Belki şarap yerine birayı tercih edebilir; ona sormak lazım.
İlhan Kemal
Sophia yok sanki! Adam iki yönlü dolaşıyor. Cinayeti gören de, ona ilgisizliğini yönelten de, ayrıca hiçbir şey olmamış gibi sakince kendi kendine konuşan da o!
Tabi bu benim hikayeye bakış açım. Bu farklı yaklaşımları sağlayan yazara saygılar elbette..
Çok güzeldi!
İlhan Kemal
Farklı bakış içisi ve güzel yorum için teşekkür ederim. Saygılarımla.
Kendinizi özlettiniz. Yine şaşırtıcı bir son ve yine yüzümde donuk bir gülümsemeyle kalakaldım.
Bazı adamların kaderine Sophia gibi kadınların düştüğüne de bir defa daha üzüldüm:)
Güne güzel bir öyküyle başlamama vesile olduğunuz için teşekkürler.
İlhan Kemal
Tarihlere bakınca bu kadar uzun ara verdiğimi farketmemiştim. Ben de yazmayı ve yorum yapanlarla sohbeti özledim. Saygılarımla.