3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
982
Okunma
“Söz gümüşse sukut altındır” sözüne fazla itibar edenlerden olmadım hiçbir zaman. Kaldı ki konuşulması gereken durumlarda suskun kalmayı yeğleyenler ise hiç güven vermez bana öteden beri. Her şeye pozitif bakan. İyi yürekli. İyi niyetli. Nazik ve sevilen kişi olmak adına susmanın. Olumsuzluklara bile gülümseyerek bakmanın. Sürekli sevgi ve güzelliklerden söz ederek edebiyat yapmanın nasıl bir inandırıcılığı olabilir dersiniz? Onca kara güldürü sahneleri gişe rekorları kırarken. Okur yazar oranının düşüklüğünden. Toplumun okuma alışkanlığının olmadığından söz edilir yıllardır. Kocaman bir yalan oysa! Cumhuriyet’in ilanından sonraki tarihlerde %10-15 dolaylarında olan okur yazar oranı bu gün neredeyse % 100’ lerin sınırına yaklaşmış durumda.
Okumayan daha doğrusu okuyamayan kesime gelince…Dur da biraz düşün!
Evine götüreceği ekmeğin derdine düşmüş olan bu insanlar. Bu yazılı sayfaların karınlarını doyurmayacağını iyi bilirler. Ortalıkta okumuş yazmış. Bilgili diplomalı canavarların halini gördükçe...
Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu salon doluydu. Başta yabancı ülke Kadın Başbakanları. Resmi Kadın Yetkililer. Akademisyenler. Etkin konuşmacılar ve davetliler “Marmara Grubu Vakfı Dünya Yöneticiler Kadınlar Formu’nda o gün.
Oturumun konu başlıklarından biri: Yoksulluk mu yoksunluktan doğar, yoksunluk mu yoksulluktan? Yıllardır ne çok konuşan olmuştu bu konuda susanların aksine. Her şey çok iyi gidiyordu onlara göre. Onlar ülkenin en değerli ekonomistleri. Bilgili deneyimli profesörleriydiler. Sözlerine inanmamak olur muydu hiç? Oysa yapılan onca olumlu konuşmalar. Saptamalar. Öneriler doğru ve gereği gibi yapılmış uygulanmış olsaydı eğer ülke böylesine yoksul düşer ve toplumun ahlakı çöker miydi bu denli ?
İkinci oturumun konusu ise: “Okuma Yazma Seferberliği” idi.
Dört koldan ülke geneline yayılmıştı seferberlik. Okur yazar sayımız çok yükselmişti kısa sürede. Bir ülke için en önemli şeydi okur yazar oranının yüzdesi. O ülke insanının kalitesinin kalkınmışlığının ciddi bir göstergesiydi çünkü..
Sayın Semra Sezer cumhurbaşkanı eşi sıfatıyla değil, öğretmen kimliğiyle kürsüdeydi. Zarif tavırları. İnsana güven veren kişiliği ve birer billur damlaları gibi yüreklere düşen sesiyle beni alıp çok gerilere çocukluğuma götürdü…Ön dişlerimden bazıları düşmüş. Yanaklarım kızarmış. Kirpiklerimi zor kaldırıyorum. Sağ elimin küçücük işaret parmağı daha da zor durumda. Görüyor öğretmenim parmağımı. Dikkatli. İlgili O. “Sor!” diyor baş işaretiyle bana. Soruyorum ben de:
–Öğretmenim okur yazar olmak demek adam olmak demek midir?
–Öğretmenim okula gitmek demek iyi bir insan olmak demek midir?
–Öğretmenim çok okumak bilgi sahibi olmak demek çok önemli bir insan olmak demek midir?
–Öğretmenim çok diploma almak demek her şeyi çok iyi bilmek demek midir?
-Öğretmenim! Peki bize bu kadar kötülük edenler okuma yazma bilmiyorlar mı?