- 1631 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ASLINI ARAYAN İNSAN
“Ey Aslını Arayan!Öyleyse, bil ki derdi olan haberdar olmuştur. Daha uyanık olan daha çok dertlidir,Daha haberdar olanın yüzü daha solgundur.”(Mevlana-Mesnevi)
İnsanoğlunun hayat içinde hangi konumda olduğu veya hayat karşısında göstermiş olduğu tavır Onun hayatının rengini ve derinliğini ortaya koyar. Hayatı seyretmekle hayatın içinde kendimizce yaşamak arasındaki ayrımda bir yerlerde durmak,sahiplenme ve reddetme arasında olduğumuza işaret eder.
İnsan dünya hayatındaki varoluşunun yorumunu yapıp ,atalardan ve geçmişten gelen ezber hayatlardan uzak olmalı. Kendini ifade edip,kendini yorumlamalı,kendini yormalı,kendini yoğurmalı ve usulca kendine yaklaşmalı.
Kendimizin çok uzaklarında ve meçhullerinde dolaşırken varlığımızın anlamını aramak ne kadar komik. Ve belki bizler Modern zamanlarda kendi varlığımızın anlamını ararken,Peşine düştüğümüz başka hayatların anlamını arıyoruz. Gecelerin yalnızlığına sürgün olmayan,gündüzlerin çok uzağında güneşe hasret yaşamayan “kendi içindeki” asıl benliğini anlayamaz,yaşayamaz.
Her anın bedelini ödeyerek yaşamak ne kadar da zor değil mi? Acılara ve İnsanlara sığınmadan lime lime olmuş ruhumuzu aslına döndürmek ne kadar muhal?
Sesler…İnsanlar…Günahlar…Ölümler…Geçmiş ve gelecek arasında askıda kalmış şimdi…İnsanlığımız…Ahlakımız..Annemiz…Tanıdığımız biri ve kendimiz…Evet Tüm bunları yerli yerine koyup “İçimizde yoğurmak “ ne kadar da zor?
Yüreğimize buldurttuğumuz sahte arayışları bırakalım bir tarafa ,hakiki arayışlar yüreğimizde ki dertte saklıdır. Ey arayış! Anılarıma kon.Umut ol. Yollarıma düş. Sevdam ol.Acılarıma bak şifa ol.
Yaşadığımız hayatın ne kadarına sahibiz? Sahip olduğumuz hayatın ne kadarını hissedebiliyoruz?Çektiğimizi düşündüğümüz acılar hakikatte bizim mi yoksa Okuduğumuz kitaplardan,seyrettiğimiz filmlerden veya beraber olduğumuz insanların hayatlarından mı arta kalma?
Aslımızı kaybettik modern zamanlarda “kendimizin” önüne bir sürü perdeler çektik. Zevk perdesi,Tembellik perdesi,kolaycılık perdesi ve taklit perdesi. Ve önümüze gerilen perdeler insanlığımızın aslını unutturdu bizlere. Neliğimiz kaybolunca ve aslımızı unutunca hangi duyguları yaşadığımızı,kimin düşünceleri ile ayakta durduğumuzu ve hangi insanların hayatlarından oyunlar oynadığımızı fark edemedik.Çünkü kendi merkezimizi ve ölçümüzü unutmuştuk. Ve kendimize az da olsa yaklaşınca Bizim olmayan fikriyat ve hissiyatın ne kadar iğreti olduğunu daha iyi anladık.
Akıttığımız gözyaşı aslımıza aitse şahsiyetimizi onarıyordu. Savunduğumuz,yaşadığımız fikirler,bilgiler bizimse hayatımızla bunları doğruluyorduk.
Zamanın içinde ve mekanın üzerinde zorlu,sıkıntılı ve bir o kadar da çok karışık bir yolculuktayız. Yaşamının ve yaşarken öğrenmenin ne menem bir şey olduğunu nefes alıp verdiğimiz her an hissediyoruz.İleriye doğru koştukça geriye doğru bakma ihtiyacı duyuyoruz.Geleceğe uzandıkça geçmişi arıyoruz.Çünkü yükümüz ve sorumluluğumuz her an artıyor.Ve biz bu yükü omzumuza her alışımızda şöyle geçmişe dönüp hatıralarda boğuluyoruz.Ve yük arttıkça bunu daha çok tekrarlamaya başlıyoruz. Bazı zamanlar bu kadarının fazla olduğunu düşünüp isyan ediyoruz.Bazı zamanlarda bu kadar yük fazla deyip göz yaşlarımızı saklı saklı akıtıp iç geçiriyoruz…
Ve fakat tüm bunlara rağmen hayat bir şekilde geçmişten geleceğe,ezelden ebede devam ediyor. Yaşarken karmakarışık duyguların ve düşüncelerin içinden geçiyoruz. Hepsi bir şeyler bırakıyor üstümüzde. Değer ve ideal bildiğimiz şeylerin zayıfladığını görüyoruz.Ruhumuza saplanan acziyet hançerini çıkarmak için gayret gösteriyoruz. Göğsümüzün daraldığını hissedip koşmak istiyoruz.
Attığımız her adıma sahip olmak ve bundan sonra yaşamanın bilinciyle yaşamak zor ve bir o kadar da yıpratıcı bir yolculuk. Aldığımız her nefesin hesabını bir yürek sancısı yapmak ve hayatta kendimiz olarak yol almak….