- 511 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Geç Kalmamıştım
Bir uzaklık oluştu birden çevremle aramda. Geçmişte kalan bir sahneyi seyredermiş gibi… Sanki ben gerçekte o anda değildim… Ve sözcüklerim, sesim ve duygularım bana ait değildi artık. An be an dönüşen varlığımızla durmadan inkar etmiyor muyduk zaten öncemizi? Hayat bize dokundukça bir yanımız değişiveriyordu birden. Minicik minicik farklılıklar birike birike öyle bir bütüne varıyordu ki seneler sonra bir bakıyorduk, baştan sona yeniden yaratmışız kendimizi… On sene önceki o insandan hemen hemen hiçbir iz kalmamış.
İşte ben de bu şaşkınlığı yaşıyordum o an. Birdenbire seneleri aşmış, gerçekte bulunduğum noktadan çok gerilerde bir yerde bana tamamen yabancı ve uzak bir insanın özlemlerini dile getiriyordum. Oysa tam da bulunduğum andaydım. Kendimi ne kadar zorlasam da daha ileride bir zamana ilişkin en küçük bir yaşam parçası canlanmıyordu zihnimde.
Öyleyse neydi bu uzaklık, bu dıştan bakış? Yoksa gelecekle geçmişin ve şimdinin iç içe olduğu, farklı bir boyut vardı da oradan mı bakıyordum?
“Bir şey mi oldu?”
Yine aynı şey olmuştu. Kaçamamıştım yine gözlerinden. O hep görürdü en içeridekileri. Oysa her seferinde “bu kez görmeyecek” derdim. Gözlerimin onunla konuşmasına izin vermez, sıkı sıkı kapatırdım perdelerimi. Ama o yine de bir yolunu bulur, konuşurdu onlarla.
Şimdi de yine aynı suç ortaklığı sonucunda kaybolduğumu görmüştü bu odada. Geri çağırıyordu beni. “Bak yeni aldık bu sehpayı, hatırlasana sen seçmiştin!” dercesine ona dayamıştı dirseğini.
“Niye öyle yabancı yabancı bakıyorsun?” dedi sonra. “Birden aramıza seneler girmiş gibi… Sanki uzun yıllar görüşmedik ve sen o kaldığın yerden yeni döndün ve az önce girdin kapıdan.”
“Bana aşık mısın?” dedim birden. Onun yüzünde oluşturduğum o çocuksu şaşkınlığın onlarca katını kendi yüzümde hissederek… Neden sormuştum ki şimdi bunu? Tamam, normal bir ruh halinde değildim… Birkaç dakika önceye dek iliklerime dek hissettiğim yaşam benden çıkıp çok ötelere kaçmış, seyredilir bir şey haline gelmişti. Ben dışarıda kalmıştım… Ve bulunduğum yerden gördüklerim de bu soruyu sordurmuştu bana.
Bu bir anlık uzaklaşma ne çok şeyi sığdırmıştı içine!… Az önce hayatın içerisindeyken, gayet makul gelen tüm beklentiler ve şikayetler bir anda çok uzaklara gitmişti sanki… Ve ben onları anlamlarından sıyıran o mesafeyi aşamıyordum birtürlü.
“Deliler gibi hem de…” dedi son derece ciddi bir ifadeyle. Bunu hatırlamaya kendinin de ihtiyacı varmışçasına adeta tadını çıkarıyordu sözcüklerin. Konuyu kapamaya çalışmıyor ya da gözlerini kaçırmıyordu. Aksine dimdik bakıyordu gözlerimden ta içime. Bir yankı beklerken sözüne; gözlerimde, dudaklarımda, ellerimde gezinen gözleri, bu soruya ne kadar aç olduğunu anlatıyordu.
En son ne zaman kullanmıştık aşk sözcüklerini? Sehpaları değiştirmekten, oğlumuzun okuldaki uyum sorunundan, haber bültenlerindeki mutsuz kadınlar ve adamlardan bize hiç yer kalmamıştı ki o konuşmalarda! Gözlerimiz karşılaştığında en son ne zaman gerçekten görerek bakmıştık? Kelimelerimizi duyamaz olacak kadar çok görmüştük birbirimizi, yüzlerimizle içimizi haykırıp zorla kendimizi göstermeden, öylesine bir anda…?
Bir şeyi gerçekten görüp aynı zamanda da konuşabilmek mümkün değildir pek. İşte bu yüzden sohbet anlarında karşılaşan gözler, yöneldikleri kişilerin yüzünde takılır kalır genelde… Derinlere inmeden yalar geçer yüzeydekileri. Uzun süreli ilişkilerde, çok nadir yaşanır gerçek bir bakışma. Yaşandığı o an, çok uzun zaman uzak kalmış iki sevgilinin buluşması gibidir. Mekansal bir uzaklık olmasa da türlü türlü şeyler araya girmiş, çalmıştır o ikisinden birbirinin gözlerini. İşte bu bakışma anlarında bir mucize yaşanır ve diğer her şey çekilir aradan… Sadece iki insan vardır… Ve iki atan kalp…
Şimdi o buluşmayı yaşıyorduk işte! Öncekilerden tek farkı bu kez kaderin insafına bırakmadan, benim devreye girmemle gerçekleşmesiydi. Ruhum o kadar uzun zaman aşksız kalmıştı ki, benden bağımsız hayatımı sorgulamaya başlamış, bunun sonucunda da beni içinde bulunduğum o huzurlu yerden biraz ötelere götürmek istemişti… Kendi gördüklerini görebileyim diye…
Birden kendimi sehpanın desenlerinden söz ederken bulmuştum… “Aslında o kahverengi takım daha hoştu. Ama bu daha dayanıklı gibi geldi…” diye hararetli hararetli anlatırken, ne kadar zavallı bir dünyam olduğunu anlatıyordum aslında.
İşte o an görmüştüm gözlerini… Ve “aşık mısın” diye sormuştum sonra. Sormak için geç kalmış olmaktan korkarak… Deli gibi çarparken kalbim…
Hayır geç kalmamıştım! Okan’ın okuldan dönüş saati yaklaşmıştı… Ve bu durumu bir an önce karşımdaki gözlerinden alevler fışkıran adama hatırlatmam gerekiyordu. Yoksa bir çocuğun tüm dünyasını alt üst edebilirdik bir anda. Bana bakışlarını hiç tekin bulmamıştım çünkü.
YORUMLAR
olgunlaşıyor muyuz, yoksa geriye dönüp -dönüp aynı noktaya takılıp mı kalıyoruz hayatın içinde.Bizi biz eden özelliklerimizden mi kaybediyoruz,yoksa değerlerimize değer mi katıyoruz tecrübelerimizle.Zaman mefhumu ne çok şeye kadir ne çok şeyi getirir-götürür beraberinde.Ertelediklerimizi,özlemlerimizi ve peşimizi bırakmayan yaşanmışlıkları....oldukça başarılı ve güzel bir çalışma.düşündüren,sorgulatan ....teşekkürler
Mavilikler
Ayrıca yazım hakkındaki olumlu görüşünüze de teşekkürler :))
" Hayat bize dokundukça bir yanımız değişiveriyordu birden. "
Aynen öyle sevgili yazarım aynen öyle...
Tebrikler...
Mavilikler
(( Seçil Nimet ))
Aman ustalar darılmasın lütfen demeyin öyle...
Sevgimle, her daim... :)